İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ortak Müslüman kimlik üzerine

Cengiz Aktar

Başbakan önce üst-alt kimlik şimdi de ortak kimlik üzerine, tartışma potansiyeli yüksek ifadeler kullandı. Bilerek ya da bilmeyerek temel bir meseleye parmak basü. Bu kavramların üzerilerinde geniş ve bilgiye dayanan bir tartışma gerçekleşmesi önemli.

Türk ulusunun harcı

Türk ulusunun banileri Cumhuriyetçiler, İmparatorluğun kozmopolit yapısı ve İslam dininin ümmeti arasında sıkışıp kalmış Türk unsurunu kaybolduğu yerden bulup çıkartmak zorundaydı. Yeni ulusun tarifi ne Müslümanlığa ne de kozmopolit ve ulus öncesi bir yapı olan Osmanlı’ya göre yapılabilirdi. Ancak fiiliyatta bu böyle olmadı. Buna üç temel neden sayılabilir.

İlkin, dil birliğini oluşturacak zayıf bir Türkçe’nin dışında somut bir birlikten söz etmek pek mümkün değildi. Bu anlamda etkin bir ortak kimlik aranacaksa o da Müslümanlıktı. Kurtuluş Savaşının başanya ulaşmasında bu ortaklığın payı az değildir.

İkincisi, Osmanlı’nın belli başlı Müslüman unsurları Türk, Kürt ve Arapların dışında kalan unsurlar yani başlıca Ermeni ve Rumlar yeni bir ulusun parçası olmak istememiş ve kendi kaderlerini tayin etme yolunu seçmişlerdi. Unsur derken mevzuu bahis olan Van’daki Ermeni köylüsü ya da Manisa’daki Rum köylüsünün ulusal bilinci değil, Ermeni önderlerinin ve Yunanistan bağlantılı Helen milliyetçiliğinin niyetleri. Benzer niyetler Arap ve Kürtler için de vakit olsa da bu niyetler hiçbir zaman gayrimüslimlerinki kadar etkin ve uzun soluklu olmamıştır. Nitekim Ermeni ulusal talepleri bilinen trajediyle sonuçlanmış, Rumlar da Atatürk ile Venizelos arasında yapılan anlaşma gereği Yunanistan’a yollanmıştır. Giden Rumlara karşılık Türkiye’ye gelenler ise yüzde yüz Müslüman ama yüzde yüz Türk değildir. Keza, Yunanistan’a yollanan Rumlar arasında Türkçe konuşan Ortodoks Türk Karamanlılar mevcuttur. Bu anlamda Yunanistan’ın ulusu da Helenlikten önce Ortodoksluk temellidir.

Üçüncüsü, Osmanlı 1850’den itibaren şiddetlenerek gelişen iki göç dalgasına maruz kaldı. Doğudan, Rusya’nın Kafkasların Müslüman toplulukları üzerindeki muazzam baskısı sonucu Osmanlı’ya iltica edenler. Batıdan, Balkanlardaki toprak kayıpları sonucu göç ve iltica edenler. Bu toplulukların içinde etnik anlamda Türk olmayan Müslümanlar çoğunluktaydı.

Sonuçta Cumhuriyetçilerin niyetleri katiyen bu doğrultuda olmamış olsa da Türk ulusunun belirleyici ortak böleni Müslümanlık olarak ortaya çıkmıştır. Bu gayri resmî tarifin dışında kalanlar da “öteki” ve “yabancı” durumuna düşmüşlerdir.

Gayrimüslim mi, ecnebi mi?

Bugün dahi, demokrasi-insan hakları konularında iddialı bazı yazarlar “aslî unsur Müslümanların türban sorunu çözülemiyor, bir avuç gayrimüslimin Ruhban okulu tartışılıyor” yollu, ırkçılık sınırında dolaşan serzenişlerde bulunabiliyorsa, nedeni gayrimüslimin “yabancı” olarak algılanmasındadır.

Demokrat partinin ilk dönemi ve yakında DYP’de politika yapmış bir gayrimüslim vatandaşımız dışında milletvekilliğine ve herhangi bir resmî göreve gelebilmiş gayrimüslim tanır mısınız?

Yüzyıl önce Türk ulusunu tarif eden Müslümanlık olmuş olsa da bunun bugün için bir geçerliliği olmamalı. Zira iş din kardeşliğiyle bitmiyor. Din kardeşi Kürt veya Çerkeş dinle çözülemeyecek taleplerde bulunuyor. Sünni İslam’ın yorumları Alevi’ye uygun gelmiyor. Ortak kimlik Müslümanlık da ne gayrimüslimi, ne de kimlik kartında Müslüman yazan ama dinle işi olmayanı kucaklayabiliyor.

Yorumlar kapatıldı.