İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Koçaryan bile değişirken

Etyen Mahçupyan

Türkiye medyasının görmediği veya görmek istemediği bir haber geçen hafta bütün yurtdışı yayınların parçası oldu: Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan verdiği demeçte şöyle demişti: “Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin önüne Kopenhag Kriterleri dışında bir engel çıkarması kabul edilemez.” Avustralya’daki Türkçe yayın programında dinlediğimiz bu önemli haber Ermenilerin içinde bulunduğu büyük zihni değişimi ortaya koymakta.

En milliyetçi kesim olan Taşnaklar bile, geçmişi donduran yaklaşımların geleceği rehin aldığını artık fark ediyor.

Kısacası Türk resmi tezini savunanların bir sürprize hazır olmaları lazım: Ermeniler ‘soykırım’ kelimesini bir kenara koyarak tarihsel olayın kendisine bakan ve yaşananları devlet/yurttaş ilişkisi içinde çözümleyen bir bakışa kaymaktalar. Bu durum ‘soykırım olmadı’ repliğini tekrarlayarak ve hukukun ardına gizlenerek tarih ‘üretme’ kolaycılığına pek izin vermeyecek. Türkiye toplumu bundan sonra vicdanıyla çok daha baş başa kalırken, tarihe mesafe alabilen bir kimlik geliştirme şansını da yakalayacak.

Ne var ki toplumun zihni açılımı devletin derin kısımlarının hoşuna giden bir şey değil. Çünkü bu açılım, devletin tehdit altında olduğundan hareketle toplumu rehin tutan bir yönetim anlayışının da sonu demek. Bugünlerde art arda düzenlenen ‘Ermeni konferansları’ hem bu korkuyu yansıtıyor, hem de söz konusu açılımı daha da besliyor. Açılışı yurtdışından izlenen Gazi Üniversitesi’nin sempozyumu, içerdiği müsamere havasıyla henüz yeterli akademik düzeyin ne denli uzağında olunduğunu cümle aleme göstermiş oldu. ‘Bir karıncayı bile ezmekten imtina eden bir millet nasıl soykırım yapmış olabilir’ türünden hamasetin yazılı metinden okunduğu, İsviçre’nin hırsızların bankası olarak sunulduğu bu konferansın kalitesi hakkında fazla söze gerek yok. ASAM’ın ‘İnsanlığa Karşı Suçlar Yüksek Ödülü’ verdiği “büyük holokost alimi” Guenter Lewy’nin ise dünya akademiası içinde hangi düzeyi işgal ettiğini hatırlamak için yazdığı makalelere bakmak yeterli…

Diğer taraftan İsveç’teki bir sempozyumda Türk resmi görüşünü temsil etmesi beklenen bir profesörün ‘Savaş bölgesinden uzaklaştırıldıkları için Ermenilerin sürgünden memnun olmaları gerekir’ demesi; Osmanlı resmi rakamlarının üzerinde bir nüfus sayısı içeren Patrikhane’yi yalancılıkla suçlaması ve ikide bir Ermenileri ne denli sevdiğini tekrarlaması da Avrupa bilim çevrelerinde mizahi bir dille yadedilmekte… Bütün bu çabalar İngiltere Avam Kamarası’na tantanayla yollanmış olan Mavi Kitap’la ilgili başvurunun, ‘değerlendirmeye layık olmadığı’ açıklamasıyla geri geldiği ve bunun Türkiye kamuoyundan gizlendiği bir döneme rastlamakta…

Nihayet aynı günler Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu’nun düzenlediği ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün okunup, imzalanıp geri gönderilmesi istenen gizli bir yazı marifeti ile tüm tarih öğretmenlerini katılmaya zorunlu tuttuğu konferansa tanık oldu.

Ermeni Tehcirinin öğrencilere nasıl anlatılması gerektiğine ilişkin taktik argümanlar üretmek üzere düzenlenen konuşmaları dinleyip not alan tarih öğretmenlerinin ise mesleklerini gazetecilerden saklamaları tavsiye edilmişti…

Değişim Türkiye’yi zorlasa da toplum buna giderek daha hazır… Ama aynı değişim devletin zihni temellerini sarsıyor ve buna ancak kendilerine tarihçilik ve diplomatlık payeleri verilmiş memurlarla karşılık verilebiliyor. Bu bir dağılma süreci… Bundan sonrasını derin devlet kendisi yapacak. Artık eleştirmeye de pek gerek yok; çünkü bundan böyle derin devletin toplumu manipüle etmek üzere attığı her savunmacı adım, toplumun devleti gerçek haliyle tanımasına vesile olacak.

Yorumlar kapatıldı.