İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Süryanilerde Yaşanan Bölünmeler

Süryanilerin tarihine bakıldığında iki dönem karşımıza çıkmaktadır: Putperest ve Hıristiyan Süryaniler. İslamiyete ilişkin tarihi bilgi 1609’a dayanır. Tarihleri boyunca dini tartışmalar yüzünden sürekli bölünen Süryaniler, etkinliklerini yitirmişlerdir.

——————————————————————————–

süryaniler.com

26/11/2005

——————————————————————————–

BİA (Mardin) – Süryanilerin tarihine(*) baktığımızda karşımıza iki dönem çıkmaktadır: Putperest Süryaniler ve Hıristiyan Süryaniler.

Süryaniler Mesih İsa’dan önce putperest bir yaşam sürmekteydiler. İsa’nın gelişiyle Hıristiyanlık, Kudüs’ten Antakya’ya oradan da Mezopotamya’ya doğru hızla yayılmıştır.

Hıristiyanlığın Mezopotamya’da yayıldığı dönemlerde, bu bölgede yaşayan Süryaniler, bu yeni öğretiyi benimsemişler ve böylece onlar için artık yeni bir dönem başlamıştır. Süryaniler, M.S 37 yılında seçtiği Hıristiyanlıkla birlikte kilise etrafında kurumsal bir kimlik kazanmıştır.

Antakya’dan sonra kurulan Urfa (Orhoy) Süryani Kilisesi ile bölgedeki bir çok halk Hıristiyanlığın şemsiyesi altında bütünleşmiş, İsa Mesih’in öğretisi etrafında yeni bir dünya düzeni oluşturulmuştur.

İsa: Yeni bir dünya düzeni

Bu arada Hıristiyanlık da yerel kültürlerin etkisiyle kültürel gelişimine devam etmiştir. Dönemin ve bölgenin egemen gücü olan Roma imparatorluğu ve Bizans, Hıristiyanlık inancındaki etkin rolünü 4. yüzyıldan itibaren ağırlıklı olarak hissettirmeye başlamıştır.

Bu dönemde ortaya çıkan kristolojik tartışmaların temelini, İsa (Oğul) ve Tanrı (Baba) ilişkisi üzerine oturan fikir ayrılıkları belirlemiştir. Daha sonraları doğu ile batıyı, imparatorlukları ve kiliseleri birbirinden ayıracak olan bu teolojik tartışmalardan en çok Süryaniler etkilenmiştir.

Doğu-Batı Süryanileri

Bu dönem içerisinde Süryaniler, tarihçiler tarafından coğrafik olarak Batı ve Doğu Süryanileri olarak isimlendirilmişlerdir.

Batı Süryanileri coğrafi olarak Diyarbakır, Antakya, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Mardin, Midyat, Nusaybin ve Suriye’de yaşayanları; Doğu Süryanileri ise İran, Irak ve Hindistan coğrafyasında yaşayanları tanımlamak için kullanılıyordu.

Bir birlik anlayışı içerisinde faaliyetlerini sürdüren Batı Süryanileri ile Doğu Süryanilerinin birbirinden ayrılmasında, M.S 451 yılında toplanan Kalkedon (Kadıköy) Konsilinin önemli bir rolü vardır.

Süryani kilisesi, Kalkedon iman ilkelerini kabul etmeyerek İstanbul Kilisesi’yle ilişkilerini kesmiştir. Bu ayrılıkta en önemli neden, Bizans’ın, Doğu’da Süryaniler tarafından kurulan kiliselere kendi görüşlerini empoze etmeye çalışmasıdır.

Bu konsilde öne çıkan isim ise Süryani asıllı olan ve konsil esnasında Bizans Kilisesinin patriği olan Mor (Aziz)Nastur’dur.

Mor Nastur ya da Mor Barsawmo

Mor Nastur ya da Süryanice’deki adı ile Mor Barsawmo, M.S 380 yılında Kahramanmaraş’ta Batı Süryani anne ve babadan dünyaya geldi. Yüksek okul eğitimini Antakya Akademisi´nde aldı. Bu akademi Elen felsefesinin etkisi altında bir felsefe okuluydu.

Mor Nastur´un iki önemli yardımcısı Süryani Malfoneleri (Öğretmen) Mor Teodor ve Mor Diyodor´du. Her ikisi de iyi filozoflardı ve Mor Nastur’un daha sonra tartışmaya açtığı İsa’nın doğası konusunu, bu hocaların yanında öğrendi.

Bu ve buna benzer teoriler Antakya Akademisinde çok uzun bir süreden beri tartışılan, araştırılan ve incelenen konulardı. Ama daha sonraları İstanbul’da ki Bizans Kilisesi´ne patrik atanmasından sonra, bu görüşlere yeniden el atmıştır.

Bilinenlerin aksine Mor Nastur, hiç bir zaman Doğu Süryani Kilisesi’nin ruhbanlık hiyerarşisinde yer almamıştır. Sadece bu ayrılılıklarda etkili bir isim olmuştur.

Mor Nastur’dan önce bir çok Süryani bilge, Bizans otoriteleri tarafından sindirilmiştir. Mor Nastur´a da aynı sindirmeler yapılmak istendiği anda, Doğu Süryanileri protesto seslerini hemen yaşama soktular.

Bu protestolar nedeniyle de Mor Nastur sürgün olarak çeşitli yerlere yollanır. Onun savunan herkese “Nasturi” damgası vurulur. Bu yetmiyormuş gibi, Nasturi diye lanse edilenlere, İsa´yı inkar anlamında, İsa´yi küçük düşüren “Çift doğa” yanlısı da ekleniyordu.

Doğu Süryanileri üzerindeki baskılar Mor Nastur´dan sonra da uzun yıllar devam etmiştir. Bu anlaşmazlıkta Mor Nastur’un görüşlerini benimseyen Süryaniler, tarihte “Nasturiler” ismiyle anılmaya başlandı.

19. Yüzyılda Nasturi Kilisesi ismini, Doğu Asuri Kilisesi olarak değiştirmiştir.

Batı Süryanileri:Yakup Burdono: Yakubiler

Bu arada Batı Süryanileri olarak adlandırılan Antakya Süryani Kilisesi de, bu dönemde yaşadığı baskılar sonucu yok olma tehlikesi geçiriyordu. Yok olma noktasına gelen Batı Süryanilerini Yakup Burdono isimli genç bir Süryani rahip toparlamıştır.

578 yılında ölen Burdono, Urhoy’da (URFA) 543’de ayrı bir kilise örgütlenmesine gitmiştir. Yaşadığı dönemde 27 rahip ve yüzlerce papaz yetiştirmiş ve resmetmiştir. Bu kilise de anti-Kalkedoncu olarak bilinmiştir.

Kilisenin adı daha sonraları Bizans otoriteleri tarafından aşağılayıcı anlamda Yakubiler adı ile tanıtılmıştır. (Günümüzdeki Süryani Ortodokslar).

Melkitler: Kralın Yandaşları

Ayrıca bu konsil sonrasında bir grup Süryani de Bizans İmparatoru Markian’ın yapabileceği baskı ve zulüm uygulamalarından korkup, Kadıköy Konsilinin aldığı kararları benimsemiştir.

Bu Süryanilere de, konsilin kararını benimsemeyen Süryaniler tarafından “Malkoye Melkit-Melkitler” denilmiştir. Bu isim Süryanice de “Kralın Yandaşları” anlamına gelmektedir.

Melkitler, uzun bir süre Bizans kilisesinin şemsiyesi altında Süryanice liturjik dille eğitimlerine devam ettiler. Arap istilalarından sonra Bizans kilisesinden ayrıldılar. Dillerini daha sonraları Süryanice’den Arapça’ya çevirdiler.

Bu topluluk günümüzde Rum Ortodoks adıyla anılmaktadır.

Maronit Patrikliği

Malkoye Melkit (Melkitler) adı verilen bu topluluk içerisinde M.S. VII. Yüzyılda bir bölünme daha yaşanmıştır. Başını Aziz Maro’nun çektiği Lübnan’daki Mor Marun Manastırı rahipleri, Melkit Patriği Maksimus’un savunduğu dini teorik görüşle ters düştüler ve “Maronit Patrikliği” adı verilen bağımsız bir patriklik kurdular.

Bu patrikliğe bağlı insanlar Maruniler olarak anılmaya başlandılar. Bu Patriklik 13.Yüzyıl’da Papalığa bağlandı. Diğer yandan Rum Ortodoks (Melkit) Kilisesi bireylerinden bir bölümü, başka bir anlaşmazlık yüzünden Roma Papalık Kürsüsü’ne bağlandılar.

Bu topluluk, 1724 yılında “Rum Katolik” ismiyle, kendilerine ait bir Patriklik Merkezi kurdular.

Keldaniler

1445 yılında Nasturilik’ten kopan ve çeşitli nedenlerden dolayı Papalığa bağlanan Kıbrıs Nasturi Metropoliti Timotheos ve onunla birlikte hareket eden kalabalık kitle, Papa IV. Evgin tarafından “Keldani” adıyla nitelenmiştir.

Bu şekilde Nasturilik’ten kopup Katolik inancı benimseyenlerden oluşan bu kilise, “Keldani Kilisesi” olarak adlandırılmıştır. Bu kiliseye bağlı Süryanilere de Keldaniler denilmiştir.

Antakya Süryani Kilisesi, 18. Yüzyıl içerisinde bir bölünmeye daha sahne oldu. Episkopos Mihael Carve’nin önderliğini yaptığı bir grup Süryani, Papalığa bağlandı ve “Süryani Katolik” ismi altında bir Patriklik Merkezi kurdu.

Süryani Katolikler-Protestanlar

Aslında bu bölünmenin sancıları çok daha önceden başlamıştı. 1626 yılında Roma’da bulunan papalıkla dirsek temasına başlayan ve papalığa bağlanma yolunu arayan bazı Süryaniler, 1667 yılında yapılan patriklik seçiminde iki adayın da eşit sayıda oy almasını bahane göstererek, bu bölünmeyi gerçek hayata taşıdılar.

1773 yılında Süryani Katoliklik patrikliği kurulmuştur. 19. asırda Protestan misyonerlerinin (genelde Amerikalı ve İngiliz) Süryani bireyler arasında yürüttüğü çalışmalar sonucunda, bazı Süryanilerden Protestanlığı benimseyenler olur ve böylece Süryani Protestan topluluğu da oluşur..

Protestanlık inancında ruhban sınıfı anlayışı olmadığı için, bunların bağlı bulunduğu bir patriklik merkezi yoktur. Turabdin yöresinde Süryani Protestanlara ait bir çok kilise bulunmaktadır. Fakat sayıları oldukça azdır.

Süryaniler ve İslamiyet

Bu bölünmelerden ayrı olarak İslam dinine geçen Süryanilerin varlığından bahsedilmektedir. Müslümanlığa geçen Süryaniler konusu geçmişte hiç araştırılmadığı için, kesin çizgilerle bir şeyler belirtmek biraz zordur. Adına Mhalmi denen bu insanların önemli bölümü etnik olarak Süryani olabilirler.

Mardin ve çevresindeki köylerde yaşayan Mhalmilerin, bugün tüm köylerinin adı Süryanice’dir. Bu köylerde bugün cami ve mescide çevrilmiş bir çok tapınma yeri, eskiden kilise ve manastırdı. Bugüne kadar Süryanilik ve Hıristiyanlık adına yapılan bir çok gelenek aralarında devam etmektedir.

Mhalmilerle ilgili elimizdeki tek kaynak Patrik Mor Afrem’in kaleme aldığı Turabdin Tarihi’dir. Burada Mhalmi’ler din değiştirmesi üzerine verilen ilk tarih 1609’dur. İdarecilerin zulmü nedeniyle birçok Süryani köyünün İslama geçtiği yazılıdır.

Bunların geçmişte Süryani Ortodoks kilisesine bağlı olduğu anlaşılır. Görüldüğü gibi tarihleri boyunca Süryaniler, dini tartışmalar yüzünden devamlı bölünmelere uğramış ve başlangıçtaki etkinliklerini bu bölünmelerle yitirmişlerdir.(AD)

* Jan Diarbakerli katkıda bulunmuştur.

Yorumlar kapatıldı.