İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Manukyan’ın penceresi

Pakize Suda

ATLADIĞIM bir sürü şey oluyor…

Bunu da atlamışım nitekim.

Manukyan’ın önemini.

Neyse ki şu film hadisesi çıktı da ortaya…

Aslında kuraldır; sağlığında kimsenin kıymeti tam olarak bilinmiyor. Fakat şu son günlerde okuduklarımdan anlıyorum ki Manukyan konusunda kurala uyan bir ben varmışım.

Biliniyormuş değeri. Hatta o günlerde hayatını anlatan bir film çekilmesi gündeme gelmiş ki ‘Beni Nurseli İdiz oynasın’ demiş Manukyan.

Fakat rol Hülya Avşar’a verildi. İsabet oldu diyeceğim.

Zira Hülya Avşar zaten Manukyan’a benziyormuş. Kendi ifadesi bu.

Demek ortada ‘biçilmiş kaftan’ durumu var.

Gerçi ben nelerinin benzediğini tam anlayamadım. Halbuki kızcağız uzun uzun izah ediyor. Fakat işte bu gayrete rağmen…

‘Çok çalışkandı, ben de çok çalışkanım’ diyor mesela.

Bilmiyorum, iki insanın birbirine benziyor olmasını sağlar mı bu?

Hani ‘aynı güneşte çamaşır kurutmak’ gibi bir şey bana sorarsanız.

Fakat sırf bu değil tabii… Başka benzerlikleri de sayıyor…

‘O da benim gibi hiç vergi kaçırmıyordu.’

Bu açıdan bakınca İbrahim Tatlıses de kaç defa vergi rekortmeni oldu. Bilmiyorum… Yarın çıkıp ‘Manukyan’la çok benziyoruz’ diyebilir o da.

Hatta belki bundan sonra en yüksek vergi ödeyenler listesini ‘Manukyan’a benzeyenler’ başlığı altında verirler.

Fakat şu benzerlik için bir şey diyemeyeceğim. Yazının başında da belirttiğim gibi hakikaten atlamışım zira bu hususu.

‘İnsanların hayata farklı bir pencereden bakmalarında rol oynama’ hususunu…

‘O zaman atladın da şimdi anladın mı?’ diyeceksiniz…

Utanarak cevap veriyorum, hayır!

Hálá ne pencereyi ne rolü kavrayabilmiş değilim. E, vermeyince Mabud, neylesin Mahmut?

Ama Hülya Avşar’ın, olaylara başka bir pencereden baktığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Yani ben bile farkındayım bunun.

Misal, ‘Erkeğin çaktırmadan çapkınlık yapmasında bir sakınca olmadığı’ penceresinden daha önce kimse bakmamıştı.

Dalga filan geçmiyorum.

Daha önce duymuş muydunuz kimseden?

Çünkü kimsede o cesaret yok. Hülya Avşar’ın en çok bu yanını seviyorum. Topluma örnek olmalıyım endişesiyle aslında inanmadığı fikirleri savunmaya kalkmıyor. Ne düşünüyorsa cesurca ifade ediyor.

Bir yandan da sürüden ayrılmak suretiyle dikkati çekmek istiyor da olabilir tabii.

Neyse… Hiç olmazsa dedikleriyle yaptıkları birbirini tutuyor.

Yalnız ben sevgili arkadaşımın ara sıra bildiğimiz doğrama ve camdan müteşekkil pencereden de bakmasını arzu ediyorum doğrusu. Biraz hava almasını…

Nazi subayına döndü vallahi.

Disiplin, disiplin… Nereye kadar?

Gerçi bizim için bir sakıncası yok. O halinden memnun olduktan sonra…

Benimki sadece insanın lezzetli bir şey yerken yanındakine ‘Şunun ucundan alsana azıcık’ demesi gibi bir şey.

Yorumlar kapatıldı.