İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hatay’ın Anavatan Türkiye’ye katılması süreci

Muhiddin NALBANTOĞLU

1937 yılı Kasım ayı sonunda Hatay devleti’nin yeni statüsü yürürlüğe girmişti. 1938 yılı 1 Eylül gününde Hatay Meclisi yeni devletini adını Sancak iken Hatay olarak değiştiriyordu. Aynı gün Hatay Devlet Başkanlığına da Tayfur Sökmen seçilmiştir. Şimdi bu çok önemli olayın seyrini takib edelim: 20 Ekim 1921’de Ankara İtilafname’sinin getirdiği yeni rejim, yani Hatay’ın müstakil bir idare halinde Suriye’de bırakılması “Sandjak d’Alexanrette”in teşekkülü ile silâhlı mücadele siyasi mücadele şekline inkılap etmiş oldu. Hatay’ın kurtuluşunda silaha sarılan unsur, buradaki çeşitli topluluklar arasında sadece Türklerden meydana gelmişti. Yerli Ortodoks ve Ermeniler zaten işgal kuvvetlerinin saflarında yer almış, Faysalcılık, müstakil Arap devleti davası güden Arapları ise mücadele sahasını kısa zamanda terk etmişlerdi. Bunlar önce Fransızlarla iş birliği etmeyi düşünmüşler, Fransızların kendilerine yüz vermemeleri üzerine Türkler gibi mücadeleye atılmak yerine, Türk mücadelesini Araplık yararına kullanmak gibi yanlış bir tutuma sapmışlardı. 1939 yılında tecelli eden hak, bu mücadeledeki kahramanların gayretlerinin öteki Türk ülkelerine göre geç elde olunmuş bir sonucudur. Ankara itilafnamesinin 8.maddesi İskenderun mıntıkası için bir “usul-i idare-i mahsusa teşkil olunacaktır. Mıntıka-i mezkûrenin Türk ırkandan olan sekenesi harslarının inkişafı için her türlü teşkilattan müstefit olacaklardır. Türk lisanı orada mahiyet-i resmiyeyi haiz olacaktır” hükmüne rağmen, Fransız idaresi, bölgedeki Hıristiyanları Türkler aleyhine kışkırtmak suretiyle ırklar arasındaki düşmanlığı arttırmak gayretinde oldu. Türk hükümetinin Hatay’dan şimdilik çekilmesi ise, moral üzerinde kötü bir tesir yaratmıştı. Fransızların Türk, Arap, Hıristiyan ve Ermenileri içine alan Selamet-i belde adıyla kurdukları cemiyet, Türk üyelerinin mukavemeti ve başkan Samih Azmi’nin Ankara’ya gidişi üzerine kapatıldı. Aydın Hataylılar Hilaliahmer yoluyla milli hükümetle teması sağladılar. İlk Hatay heyeti, Tayfur Sökmen, Rasim Yurtman, İnayet Mürseloğlu, Samih Azmi Ezer, Atatürk’le temas temin etti ve Atatürk daha 1922’de 40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz demek suretiyle Hatay davasının ergeç halledileceğini işaret etmiş oldu.

On yıl süren bu devrede Hataylılar milli mücadelelerine fikir alanında devam ettiler. İlk olarak Türkçe ve Fransızca Yeni Mecmua’yı çıkardılar, ülkede Türkçe öğretimini mümkün olduğu kadar yaydılar, yeni Türkçenin öğrenilmesi için başta Sarı Ziya olmak üzere üstün gayret sarf ettiler. Türk inkılâplarını aynı canlılıkla benimseyip, Arap kültürü içinde kaybolmaktan kaçındılar ve nihayet Halk Partisi adında kendilerine mahsus bir teşkilat vücûda getirerek Abdülgani Türkmen etrafında toplandılar. Bütün bu çalışmalar Hatay’da milli şuurun yücelmesine yol açtı.

1935’te Suriye’de Fransız mandasının kaldırılması hazırlıklarına başlandığı sırada, İstanbul’da Son Posta gazetesi Hatay konusunu işlemeye ve bu arada aydınlardan Abdurrahman Melek’in Intransigeant gazetesinde yaptığı beyanları yaymaya başladı. Ayrıca İnayet Mürsel, Samih Azmi Ezere, Abdurrahman Melek ve Tayfur Sökmen, Ankara’ya gelerek Türk hükümetiyle ilk temaslara geçtiler. Başbakan İsmet İnönü, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Mareşal Fevzi Çakmak’la yapılan temaslar sonunda Atatürk, Hatay konusunda Türk hükümetinin ilk planını tespit etti. Bu, Fransız mandası altında Suriye’den ayrı müstakil (-bağımsız) bir devlet olmaktı. Hatay konusu sonuna kadar bu plan üzerinde yürütülmüştür. Türk hükümetinin bu konuda vaziyet alışı nispetinde de konu önem kazanmıştır.

Bu sırada Cemiyet-i Akvam (-bağımsız) Hatay için üç müşahit tayin ederek müzakereleri üç ay uzattı. Bunun üzerine Atatürk, Suriye sınırına doğru bir seyahat tertip etti. Arkasından 27 Ocak 1937’de Cemiyet-i Akvam Santler raporunu kabul etti. Dörtyol’da teşekkül eden Erginlik Cemiyeti ve Akvam’ın kontrolünde yapılacak plebisite halkı hazırladılar. 15 Nisan 1938’de Hatay’da plebisit başladı. Ancak az sonra kanlı bir safhaya girdi. Türk Başkonsolosu Celal Karasapan bu durumda görevini terk edecek duruma geldi. Onun sert çıkışı, Fransız tutumunun değişmesine yol açtı. Konuya doğrudan doğruya Türk hükümetinin müdahalesini istemeyen Fransa yumuşadı ve kumandan Collet’in aracılığı ile idare, 6 Haziran’da Abdurrahman Melek’in valiliğe getirilmesi ile Türklere bırakılmış oldu.

Böylece Hatay konusunda büyük bir merhale alınmış oluyordu. İdarenin Türkleşmesi, yani belediyenin, kaymakamlıkların ve savcılığın Türkler tarafından ele alınması, asayişsizliğin ortadan kalkmasına ve tansiyonun düşmesine yol açtı. Öte yandan Türkiye ile Fransa arasındaki ikili görüşmeler sonunda General Asım Gündüz başkanlığında ilk resmi Türk heyeti Hatay’a geldi. Burada yapılan antlaşmaya göre, 1937 kadastro hududları esas olmak üzere İskenderun sancağının Türk ve Fransız kuvvetlerinin müşterek emniyeti altında plebisite geçmesi kararlaştırıldı. 5 Temmuz’da Payas hududundan Binbaşı Süleyman, Hassa’nın Aktepe mevkiinden de Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri Hatay’a girmiş oldular. Böylece 18 yıllık ayrılık fiilen bitmiş oldu.

Yorumlar kapatıldı.