İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gazi Üniversitesi´nde `Ermeni sorunu´ tartışıldı

Ankara – Gazi Üniversitesi Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen “Türk-Ermeni İlişkilerinin Gelişimi ve 1915 Olayları” konulu uluslararası “Ermeni sorunu” tartışıldı.

Sempozyumda konuşan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Baskın Oran, Ermeni meselesinin Türkiye’de “bir tabu” olduğunu savunarak, “1915 kırımı ve bu kırımın Türkiye tarafından inkar edilmesi nedeniyle Ermenilerin çok özel bir duygusal davranış içinde olduklarını anlamamak için insan olmamak gerekir” dedi.

Osmanlı Devleti’ndeki millet sisteminin çok kültürlü ve hukuklu olduğunu ancak ayrımcılığa dayandığını savunan Oran, Osmanlı Devleti’nde Müslümanların “millet-i hakime”, gayrimüslimlerin de “millet-i mahkume” ilan edildiğini öne sürdü.

Türk milliyetçiliğinin 1904’te ortaya çıkmaya başladığını ve Osmanlı millet sistemindeki ayrımcılık özelliğinin ise su yüzüne çıktığını anlatan Oran, “Bugün de aynı durum söz konusudur. Biz gayrimüslimleri Türk saymayız, onlar da kendilerini Türk saymazlar. Bugün beyaz Türk’ün tanımı, laik, hanifi, sünni, Müslüman Türk’tür” dedi.

İnsanların diasporanın söylediklerini öğrendikçe daha sert davranarak, rasyonel çerçeveden uzaklaştıklarını kaydededen Oran, “Ermenilerce Türk diplomatlarına yapılan saldırılar ve bunların cezasız kalması nasıl Türk toplumunda tepki uyandırıyorsa, 1915’teki kırımın da cezasız kalması diasporada tepki uyandırıyor” diye konuştu.

Tabu da “jenosit” teriminin de önemli bir sebep olduğunu ifade eden Oran, şunları söyledi:

“Jenosit, 1948’de hukuk terimi olarak uluslararası belgelere girmiştir. Değişik biçimlerde 1915’i haklı göstermeye çalışan Türk tutumuna karşı uluslararası bir tepki oluşmuştur. Soykırım kelimesi kendisinden önce olan 1915 olaylarını tanımlar hale gelmiştir. 1915 kırımı ve bu kırımın Türkiye tarafından inkar edilmesi nedeniyle Ermenilerin çok özel bir duygusal davranış içinde olduklarını anlamamak için insan olmamak gerekir.”

Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu da konuşmasında, Birinci Dünya Savaşı’nın nasıl cereyan ettiğini bilmeyen kişilerin dünya savaşını anlatmasının, bir takım hükümler ortaya koymasının ilginç sonuçlar doğurduğunu söyledi.

Ermeni meselesinin sadece 1914’te meydana gelen olaylar olmağını anlatan Halaçoğlu, meselenin 1816’da başlayan misyoner faaliyetleriyle ortaya çıktığını belirtti.

Dünya savaşına girildiğinde Anadolu’da 2-2.5 milyona yakın Rum nüfusunun olduğunu, bunlar tehcire tabi tutulmadığını, sadece Anadolu’daki Ermeniler’in tehcire tabi tutulduğunu kaydeden Halaçoğlu, şöyle devam etti:

“İstanbul’daki, İzmir’deki, Antalya’daki Ermeniler neden tehcire tabi tutulmamıştı. Van isyanında 6 bin Müslümanı nasıl öldürdüklerini kendileri söylüyorlar. Ermeniler, Ruslara yazdıkları 14 Mayıs 1914 tarihli yazıda, Van bölgesindeki savunmanın devam ettiğini ve acil silah talebinde bulunduklarını belirtiyorlar. Ermenilere sadece Ruslar destek olmadı, Fransızlardan da destek istiyorlardı.

Zeytun Ermenilerinin dağa çıktıkları ve Osmanlı askerlerine karşı savaştıkları Fransız arşivlerinde belgeleniyor.”

Halaçoğlu, İngiliz arşivlerinde, Ermenilerin Osmanlı güçlerine karşı mücadeleye başlamasına, cephelerde savaşan Osmanlı ordusunun içerde ağır kayıplar verdirilmesine, Ermeni çetelerinin telgraf tellerini ve ulaşım yollarını kullanılmaz hale getirerek Osmanlıya zarar vermesine ilişkin belgelerin bulunduğunu kaydetti.

ABD’nin Halep elçisinin, Suriye’nin değişik şehirlerine 500 bin Ermeninin geldiğini yazdığını belirten Halaçoğlu, bu dönemde İran’a 70 bin, ABD’ye de 215 bin Ermeninin göç ettiğini söyledi. Halaçoğlu, bunların kayıtlarının İngiliz ve Fransız arşivlerinde bulunduğunu ifade etti.den Halaçoğlu, ayrıca İngiliz arşivlerinde 817 bin 813 Ermeninin Osmanlı Devleti’nden ayrılarak dünyanın çeşitli yerlerine yerleştikleri ve sağlıklı bir şekilde göç ettiklerinin de yazıldığını kaydetti.

Halaçoğlu, “Ermenilerin kaybı olduğu kadar her toplumun kaybı vardır. Osmanlı Devleti geri dönüş kararnamesi çıkararak, dönmek isteyen Ermenilere kolaylıklar sağlamış, dönenlerin arazilerini geri vermiş, depolarda bekletilen mallarını teslim etmiş, yetimleri yakınlarına teslim etmiş, geri dönüş yolunda yardımda bulunmuştur.” diye konuştu.

Halaçoğlu, konuşmasının ardından salondaki dinleyicilerden yoğun alkış aldı.

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sina Akşin de “Olmamış Soykırımı Kabul Etme Hastalığı” başlıklı sunumunda, “Bizim mehtap gibi aydınlarımız var. Bir takım aydınlar, bir takım ülkeleri güneş ülke olarak belirleyip, oradan aldıkları ışıkları yansıtıyorlar. Onlara göre, AB ve ABD ne derse doğrudur. Onlar ‘Kürtlere özerklik verin diyorlar’ bizim ikinci cumhuriyetçiler bununla övünüyorlar. Bunlar olmamış soykırımı da olmuş gibi gösterirler” diye konuştu.

TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İnanç Atılgan da yaptığı sunumda, Osmanlı Devleti’nin tehcir kararı almak için haklı nedenleri bulunduğunu belirterek iddia edilen ölümlerin de tehcir sırasındaki iklim şartlarından ve kötü yaşam olanaklarından kaynaklandığını ifade etti.

ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı, emekli Büyükelçi Ömer Engin Lütem de Avrupa’daki Ermeni kuruluşlarının sistemli bir şekilde çalışarak Avrupa Parlamentosu’ndan soykırım iddialarını tanıyan kararları çıkartmak için büyük çaba sarfettiğini kaydetti.

Türkiye’nin 14 Nisan 1987’de AB’ye tam üye olmak için müracaat etmesinin ardından diasporanın çalışmalarına hız verdiğine dikkati çeken Lütem, bu tarihten bugüne kadar 17 ülkenin soykırımı tanıma yönünde kararlar aldıklarını söyledi.

Lütem, “Diasporanın amacı Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımasını AB üyeliğinin ön koşulu haline getirmektir” diye konuştu.

Kaynak : Anadolu Ajansı

Yorumlar kapatıldı.