İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Azınlık´ dosyası: Kaboğlu ve Oran´a dava

Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nda görevliyken ‘Azınlık Raporu’ hazırlayan Prof. Baskın Oran ve Prof. İbrahim Kaboğlu hakkında beşer yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı

ADNAN KESKİN

ANKARA – Düşünceye ceza uygulamasına AB’den de ciddi eleştiriler sürerken, Ankara Başsavcılığı, ‘Türkiyelilik’ üst kimliğini öneren ‘Azınlıklar Raporu’ nedeniyle Prof. Dr. Baskın Oran ile eski Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu (BİHDK) Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu hakkında dava açtı. Başsavcılık hem TCK 216 (eski TCK 312) hem de 301. madde (eski TCK 159. madde) uyarınca 5 yıla kadar hapislerini istediği sanıkları Türkiye’nin parçalanmasıyla eşdeğer kabul edilen Sevr Anlaşması’nı anımsatan rapor yazmakla suçladı.

Yine 312 ve 159: BİHDK’ya bağlı Kültürel Haklar ve Azınlıklar Komisyonu Başkanı Oran tarafından hazırlanan rapor çok tartışılmış, raporun açıklandığı toplantı sabote edilmiş, bazı kurul üyeleri Oran ile Kaboğlu’nu savcılığa şikâyet etmişti. Savcılık, bunun üzerine eski TCK’nın 312 ve 159. maddeleri uyarınca soruşturma başlatmıştı. Düşünceye cezada en çok uygulanan bu maddeler yeni TCK’da da 216. ve 301. maddeler olarak düzenlenmişti.

İki ayrı suçlama: Sanık hocalar tek bir düşünce suçuyla değil, iki ayrı maddeyle suçlanıyor. Karaaslan, hocalara hem ‘halkı suç işlemeye tahrik’le (eski TCK 312) ilgili 216. madde, hem de ‘devletin yargı organlarını aşağılama’yla ilgili TCK 301. madde (eski TCK 159) uyarınca ceza istedi. Buna göre, Oran ve Kaboğlu’na 1 yıl 6’şar aydan 5’er yıla kadar hapis cezası istenmiş oldu.

Ağır itham: İddianamede, Oran ve Kaboğlu’na ülkeyi işgal altına sokan ve ‘vatan hainliği’yle eşdeğer tutulabilen Sevr Anlaşması’ndaki hükümlere benzer önermelerde bulunmak gibi çok ağır suçlamalar yöneltildi. Azınlık Raporu’nda, ‘Türklük yerine Türkiyelilik’ kavramının önerilmesinin niye suç olduğu da iddianamede şöyle anlatıldı: “Burada kullanılan ‘Türk’ kelimesi etnik-sosyolojik bir anlamda değildir. Hukuki anlamda, etnik kökeni ne olursa olsun bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsamaktadır. Nitekim bugün İngiltere devleti vatandaşına İngiltereli değil, ‘İngiliz’, Almanya devleti vatandaşına Almanyalı değil ‘Alman’, Fransa devleti vatandaşına Fransalı değil, ‘Fransız’ denilmektedir. Bu ülkelerde tek bir ırk yaşamamaktadır. Örneğin, Fransa milletini yani Fransa’yı oluşturan etnik unsurlar Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Normanlar ve başka ırklardan oluşmaktadır. Buradaki bir Fransız vatandaşının ‘Je suis Français’ (Ben Fransızım) derken Fransız olduğunu söylemesi, sorun yaratmazken, bir Türk vatandaşının ‘Türkiyeli’ olduğunu söylemesini istemenin nedeni nedir?”

‘Sevr paranoyası normal’

Talepler benziyor: Oran raporunda, ‘Sevr paranoyası’ndan söz etmişti. Savcı, davayı bu tespit üzerine kurdu ve sanıkları şöyle suçladı: “Sevr, Osmanlı Devleti’ni sona erdiren bir antlaşmadır. Bu antlaşmayla ülke toprakları taksim edilmiş, fiilen işgal altına alınmıştır. Bu antlaşma, kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiş bir belge değildir. Böyle bir belgeye karşı duyarlı olmanın, yadırganacak yönü olmamalıdır. İşte bu raporda, azınlıklar yönünden ileri sürülen taleplerle, yurdumuzu işgal altına sokan Sevr Antlaşması’nın azınlıklara ilişkin hükümleri büyük benzerlikler göstermektedir. Böyle bir benzerlik karşısında Sevr paranoyasına kapılmanın yadırganacak bir yönü yoktur.”

Savcının ‘azınlık’ tanımı: Karaaslan, azınlık konusunda da şu tespitleri yaptı: “Lozan Antlaşması’na göre, Türkiye’deki azınlıklar Müslüman olmayan vatandaşlardır. Azınlık tanımı Yunanistan’daki Müslümanlara tanınacak haklar bakımından da karşılıklılık esasına dayanmaktadır… Lozan’la kabul edilen azınlık kavramı dışında yeni bir azınlık tanımı ve uygulaması yaratılması kaosa yol açacak, içinde birçok etnik grup bulunan devletin üniter yapısını ve milletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşürecek sonuca neden olacaktır.”

Diğer gerekçeler: Sanık hocalar, Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye’de demokrasinin zedelenmesine neden olduğu yönündeki görüşleri nedeniyle de “Anayasa Mahkemesi, pek çok kararıyla Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin yolunu açan çağdaş yorumlarda bulunmuştur” denilerek suçlandı. İddianamede, sanık Oran ve Kaboğlu, raporun herhangi bir ilgisi olmadığı halde ‘adeta devletin itirafı havası verilmek istenircesine Başbakanlık Raporu olarak kamuoyuna duyurulması’yla da ayrıca itham edildi.

Oran: Pişman olacaklar

Prof. Oran ise hakkında açılan davayı Radikal’e şöyle değerlendirdi: “Ben şahsen inandığım ilkeler açısından muazzam mutluyum. Çünkü mahkemede öyle bir savunma yapacağız ki bu davayı açtıklarına pişman olacaklar. Bunu duymayan da duyacak. Ancak diğer yandan Avrupa sürecindeki ülkem için üzülüyorum, bu ülkeye bunu yapmaya hakları yok.”

Yorumlar kapatıldı.