İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Goytisolo ile Özdamar

Şahin Alpay

Fundacion Atman’ın 28 Ekim günü Madrid’de düzenlediği “Kültürler ve dinler arası diyalog” konulu uluslararası konferansta iki edebiyatçının yaptığı konuşmalar çok etkileyiciydi.

İspanya’nın yaşayan en büyük romancısı olarak anılan Juan Goytisolo ile hemen her yıl bir ödül kazanan Almanyalı Türk yazar Emine Sevgi Özdamar’ın konuşmalarında ortak bir mesaj vardı: Kültürler birbirinden öğrenir ve uygarlık böyle ilerler… Goytisolo konuşmasına, konferansa sadece iki yazarın çağrılı olmasından, hiçbir şairin bulunmayışından yakınarak başladı. Eğer önyargılarla mücadele edilmek isteniyorsa, edebiyata ve edebiyatçılara ihtiyaç olduğunun altını çizdi. “Hayal gücü dogmatizmin düşmanıdır… Akıl konusunda şüphelerim var. Ama kalbin aklına güvenirim; yazarlar da kalpleriyle konuşur. İnsanları, halkları bir araya getiren onlardır, edebiyattır… Dışa açık olan kültürler canlılıklarını korur, içe kapananlar kurumaya mahkumdur…” dedi. Ömrünün önemli bir kısmını Fas’ın Marakeş kentinde geçiren Goytisolo, İslam kültüründen öğrendiklerini, eserlerinde İslam mistisizmine çok şey borçlu olduğunu anlattı. Bosna’da Müslümanlar etnik temizliğe uğratılırken Avrupa’nın bunu seyretmesini affetmediğini söyledi. Filistin ve Irak’taki gayrimeşru işgali takbih etti. Hollanda’da camilerin, İskenderiye’de kiliselerin yakılmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getirdi.

Özdamar’ın konuşmasından aldığım notlar ise şöyle: “Burada ne işim var? Yeni ne söyleyebilirim? Trende gelirken hasta oldum. İspanyolca bir şarkı, Sarita Montiel’in Çiçekçi Kız şarkısını söyleyebilirdim… Fransızcam kör; Türkçe ve Almanca benim dillerim. Hepimiz uygarlıklar arasında etkileşimin ürünleriyiz. Her kültür çok-kültürlüdür. Ben Anadolu’da, Malatya’da doğdum. Babaannem beni İslam’la tanıştırdı, ama Şamanizm’le de o tanıştırdı. Kayseri’de Tevrat’la İncil’i, İsa ile Musa’yı anlatan hikayeler dinlerdik. Meryem Ana bizim için de kutsaldı. ‘Erkekler size sarılmasın, sonra hamile kalırsınız’ derlerdi. ‘Eğer hamile kalırsam, ben de Meryem Ana gibi gökyüzünden hamile kalırım’ diye düşünür, korkuyu yenerdim. Annem babam Atatürk nesli… İdealleri modern Türkiye. Sinema çocuğu, film aşığı. Annem Ava Gardner ve Silvana Mangano ile özdeşleşirdi. Babam da Jean Gabin ve Humphrey Bogard ile. Gece olunca da radyodan kör Arap şarkıcı Abdülvahap’ı dinlerdi. Ben de sevdiğim için onu dinlerdim… İstanbul’un iki yakası var: Avrupa ve Asya. Bu ikisi arasında gidip gelen gemilerde büyüdük. İstanbul Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin ve inançsızların kentidir. 68 kuşağına mensubum. Arkadaşlarım Türk, Rum, Kürt ve Ermeni’ydiler. Milliyetçiliğin, ideolojilerin, dinlerin üzerine çıkmıştık; bunların önemi yoktu, sosyalisttik… Askeri rejim döneminde ülkeyi terk ettim birçokları gibi. Çünkü anadilimde yorulmuştum, kötü haberler yüzünden… Asılanlar, ölüler. Yabancı bir ülkede insanın anadilini kaybedeceğinden söz edilir, ama kendi ülkesinde de kaybedebilir.

Ülkemi, dili, kültürü, alışkanlıkları milyonlarca başkaları gibi terk etmek zorunda kaldım. Yabancı bir dil, bitmeyen bir seyahat gibidir. Ama sadece seyahatin kendisi güzeldir, varmak değil… Yabancı bir ülkede kişi kimliğini daha derine kazarak arar, derler. Sanki insanın geçmişi eski bir uygarlıktır. Arkeolojik bir kazı başlar. Alman dilinde yazar oldum. Alman dilinde mutlu oldum. Bu ülkenin bir dini vardır diye de hiç düşünmedim. Almanca kitaplarıma Türkçe deyimleri sokmaya çalıştım; iki dilde de kendime ev bulmak için. Bu iki dil birbirine sarılabildiler, aşkla kavuştular… ‘Uygarlıklar çatışması’ üzerine konuşmak zorunda olduğumuz için üzgünüm. Oysa konuşacak başka çok güzel şeyler var… Sanat, edebiyat, tanımadığımız insanların içimize dokunan hikayeleri… Bunlar bizi birbirimize yakınlaştırır. Uygarlıkların karşılaşması benim için savaş değil bir kahkahadır…”

Özdamar’ı dinlerken, “Hepimizin içindeki kültürler kaynaşması daha iyi nasıl anlatılabilir…” diye düşündüm.

Yorumlar kapatıldı.