İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Elekdağ’a fahri doktorluk

Etyen Mahçupyan

Eskiden kraliyet ailesine yararı dokunanlara verilen nişanlar, ulus-devlet döneminde ‘millet’e hizmet edenlere verilmeye başlandı. Bizde ise üniversitelerimizin fahri doktorluk ünvanı bu işlevi bir miktar yerine getiriyor. Ama bu arada birçok emek de israf olup hak ettiği karşılığı alamıyor. ‘Ermeni meselesi’ diye adlandırılan alana ilişkin çabasıyla Şükrü Elekdağ da bu emekçilerden biri. Yorum sayfasındaki 9 Ekim tarihli yazısında Guenter Lewy’nin bir makalesinden hareketle, “Ermeni tezinin dayandığı iddia ve belgelerin asılsız ve mesnetsiz olduğunu ortaya koyan bulguların, soykırım tartışmalarını Türkiye lehinde etkilemesi beklenmelidir” demekteydi. ‘Türkiye’ derken devleti ve ‘milleti’ kasteden, yani ‘doğru bir tarih’ perspektifi ile olaya bakan Elekdağ’a göre “dünyada çok az bilim adamı Guenter Lewy düzeyinde bir uzmanlığa sahip olabilir”di. Çünkü “ailesinin büyük bir kısmını Nazi soykırımında kaybeden ve imha kamplarından kurtulan Lewy, soykırım afetini bizzat ve bütün travmasıyla yaşayan” biriydi. Yani olayı yaşamış olmak iyi bilim adamı olmanın da koşuluydu… Bu değerlendirmeyi olayı yaşamış birçok Ermeni milliyetçisi herhalde çok ilginç bulacaktır. Ancak Lewy’nin dünya tarihçileri üzerinde beklenen etkisinin de pek fazla olma ihtimali maalesef yok; çünkü Lewy akademik çevrede tipik bir ‘soykırım inkarcısı’ olarak tanınmakta…

Kısacası Lewy Elekdağ’ın gereksindiği performansa sahip gözükmezken, öne sürdüğü argüman da hiçbir sonuç yaratmayacak cinsten… Lewy’nin birinci delili Ermeni katliamının bazı İttihatçılar tarafından tertiplendiğine ilişkin Divan-ı Harbi Örfi kararlarının siyasi baskı altında alındığı. Ama galiba Lewy pek tarih okumuyor… Çünkü eğer okusaydı, tarih anlatılarında bu mahkeme kararlarının değil, esas mahkemeye sunulan tanıklıkların dikkate alındığını görürdü. Büyük yüzdesi Müslüman/Türk gözlemcilere ve yetkililere ait olan bu tanıklıkların herhangi bir ‘siyasi’ baskı altında verildiğine ilişkin ise doyurucu bir kanıt görülmüyor. Bu arada Elekdağ’ın aynı kararların daha sonra temyiz heyeti tarafından bozulmuş olduğuna işaret etmesi de hoş olmuş. Çünkü mahkemenin kendisini ‘siyasi’ bulan birinin, söz konusu kararların temyizinin ‘siyasi’ olabileceğini düşünememesi devlet bakışına ilişkin ufuk açıcı bir gözlem.

Lewy’nin ikinci argümanı katliamın Teşkilat-ı Mahsusa’ya ait bir plan dahilinde yürütüldüğüne dair hiçbir kanıtın olmaması. Çünkü söz konusu kanıtlar Divan-ı Harbi Örfi Mahkemelerinden çıkarılmak istenmekte, oysa Mahkemenin baskı altında olması nedeniyle burada söylenen her şey kanıt olma şansını yitirmekteymiş. Lewy anlaşılan gerçekten de tarih okumuyor… Çünkü eğer okusaydı Teşkilat-ı Mahsusa’nın rolünün bizzat bu hareketin içinde görev almış olanların hatıratından ve karşılıklı yazışmalarından hareketle ortaya çıkarıldığını da bilirdi.

Lewy’nin son kanıtı ise Andonyan tarafından Talat Paşa’ya atfedilen şifreli talimatların sahte olduğu. Ancak bu Lewy denen zat galiba Elekdağ kadar bile tarih okumuyor… Nitekim Elekdağ bile bu noktada şöyle demiş: “Ermeni tarihçiler ve yazarlar yakın zamana kadar…” Yani bir dönemin kaba saba Ermeni resmi tarih yazıcılığı, sırf suçlama amacıyla ciddiye alınmayacak tezler öne sürmüştü. Ama bunlar saygın tarih çalışmaları olmadığı gibi, ‘yakın zaman itibariyle’ artık onlar da gerçek tarihe dönmüş durumdalar…

Bütün bu nüansları yeniden tartışmamıza ve anlamamıza olanak sağlayan Elekdağ’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Bizim elimizden fazlası gelmiyor, ama kıymet bilen birkaç üniversitemizin bir araya gelerek (hem Konferans’a da nazire olur) Elekdağ’a fahri tarih doktorası vermesinin zamanı gelmedi mi?

13 Kasım 2005, Pazar

Yorumlar kapatıldı.