İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AB’nin gayesi Türkiye’yi bölmek

SERVET KABAKLI

AZİZ gönüldaşlarım, bu yazıya başladığımda, şu dillere dolanan, ancak bir türlü “dîl”e neşe vermeyen ilerleme raporu mudur, yanında garnitür olarak verilen katılım ortaklığı belgesi midir, ne herze iseler, daha onlar açıklanmamıştı. Belki ben son noktayı koymadan basına dağıtılacak. AB Komisyonu’nda “Genişlemeden Sorumlu Üye” sıfatını taşıyan Olli Rehn de “Türkiye’de vaziyeti idare edenlere” o sinsî “Haçlı Avrupası”na has tarzı ve kültürüyle, önce birkaç hususta belli belirsiz takdîr ifade edecek, ardından şöyle tıslayacak…

“Yahu ne tembel adamlarsınız!.. Niçin ayak sürüyorsunuz. Biz size roket hızıyla bölünme, dağılma, yeniden düzülme ve sizin için özel olarak kurduğumuz tuzağımızın tam ortasına süzülme ödevleri veriyoruz. Önce süratli koşuyorsunuz ama daha sonra çizdiğimiz yol haritasından şaşıyorsunuz…”

Aslında “içimize işlemiş birilerinin” yeniden öğrenmesi, hatta eski ezberlerinden hafıza tazelemesi gereken husus şudur… “Emperyalist Batı”nın anası olan Avrupalı’nın ezeli ve ebedî kültürünün kaynağı “Haçlılık”tır. Avrupalı tarih boyunca her ne kadar mezhep ayrılıkları ve menfaatler yüzünden kendi içinde çatışmışsa da, Müslüman topluluklar ve özellikle şanlı ecdadımız Memluklu, Selçuklu ve Osmanlı’nın üstüne, 10’larca “kutsanmış” Haçlı Seferi ile yürürken, tam bir ittifak sağlamıştır. Bunun sebebi, Avrupa kültürünün her mânâda çekirdeğini oluşturan Hıristiyan kültürü, zaman zaman “gamalı görüntü veren” Haçlı kafasıdır…

Avrupa Birliği’nin kuruluş gayesi her ne kadar Amerika’ya kendini sömürtmemek, Amerikan hegemonyasına ve artık tarihe karışan Sovyet sultasına direnmek olarak gözükse de bu birliğin yaşaması ve kuvvetlenmesi için, sömürülecek coğrafyalarda etkili olmak ve yeni pazarlarda rekabet edebilmektir. Adı ne olursa olsun, yaklaşık 40 yıldır, Avrupa’nın Türkiye’yi kapısında bekletmesinin, zaman zaman kapıyı aralıyor gözükmesinin, genellikle de “kedi – köpek kapısına layık görmesinin” altında, bu kendini herkesten üstün gören “Hıristiyan Kültürü ile menfaat tahtarevallisi” yatmaktadır.

İşte ilerleme (me) raporu

EVET, AB Komisyonu’nun İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi şu suralarda basına dağıtıldı ve “az nalına, çok mıhına” tarzıyla lûtf-u kerem eyledi…

Ollî Rehn’in açıklamaları, yukarıda arz ettiğimiz minvâl üzre düştü ekranlara… Önce “kocamancık mı, küçümencik mi olduğu bile belirsiz bir aferin”; ardından da veryansın!.. İster pişsin, ister kararıp kömür olsun… Elin oğlunun diline kilit takacak değilsiniz ya… Hevesli siz, AB kapısında salya – sümük yalvarıp yakaran siz… Adamlar sanıyorlar ki şanlı tarih mirası taşıyan köklü bir devlet değil, kara sevdayla sıtma nöbetine tutulmuş, “âşıkın gözü kördür” zavallılığıyla yollara dökülmüş; iki büklüm, süklüm püklüm bir aşıksınız… İşte basıyorlar “kinin”i…

Belgeler tam olarak tercüme edilip resmen açıklanmadı ama Bay Rehn’in sözleri gayet açık… Nasılsa Tuzu kuru… Bakınız ne buyuruyor Bay Rehn…

“AB Komisyonu, Türkiye’nin katettiği mesafeyi (herhalde bir lûtf-u şahane ile) takdir ediyor. Türkiye doğru yolda. Ankara, Kopenhag kriterlerini uygulamada gayretini sürdürüyor ancak uygulamada bir yavaşlama var. Ancak Türkiye’nin yeni reformlara ihtiyacı var. Türkiye’nin işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans çerçevesinde yapılması gerekenleri yapacağını düşünüyoruz. Savcıların soruşturmalarını iyi yapmalarını istiyoruz. İfade özgürlüğünün basın da dahil uygulamaya koyması gerekiyor. Şiddet içermeyen düşünce suçlularının mahkemelerde yargılanmamasını , burada Orhan Pamuk’a da atıfta bulunuyoruz. Bu tür yargılanmalara engel olunmasını istiyoruz.

Derneklerle ilgili bir yasa çıkarılması, azınlık derneklerinin de bu yasaya dahil olması gerekiyor. Sendika haklarının AB standartlarına çekilmesi, ILO Sözleşmelerine uyulması gerekiyor. Medeni kanunda kadınların haklarını düzenleyen yasaların değiştirilmesi gerekiyor.”

Türkiye’ye dayatılanlar

“GENİŞLEMEDEN Sorumlu Üye”nin sözleri ile belgeler iyice incelendiğinde görülecektir ki; Müslüman Türk’e karşı “Gamalı Haç Kafalı” Avrupa, üzerinden onca yıl geçmesine rağmen Sevr’i unutmamıştır. Türkiye’ye apaçık dayatılanlar işte şunlardır…

“Kendi içinde Aleviler’i, Kürtler’i azınlık olarak ayır, kardeş kavgasını körükle; bu arada gayrımüslim azınlıklara Lozan’ın da ötesinde Sevr’de öngördüğümüz hakları ver, palazlanmalarına yardım et. Bağrındaki hançerimiz olan Patrikhane’nin ekümenliğini tanı; ajan yuvası Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden aç; Hıristiyan misyonerlere daha rahat çalışma ortamı sağla ki AB’nin önünüze koyduğu 15 yıllık süre içinde, Türklüğünden, Müslümanlığından vazgeçmiş, hatta boş kiliseleri dolduracak ve Avrupa’ya her mânâda uşak olacak bir nesil yetiştirebilsinler… Sözde Ermeni soykırım iddialarını sineye çek, Ermenistan sınır kapısını aç… Gümrük Birliği ve Ankara Anlaşması çerçevesinde Rum gemilerine ve uçaklarına limanlarını, havaalanlarını aç… Türkçe dışında diğer dillerde yayın yapılmasına izin vermek yetmez; bu yayınları, dolayısıyla gevşemeyi, bölünmeyi kutuplaşmayı destekle!..”

Gerçi Dışişleri Bakanı “Bay Gül” “AB’nin her şartını kabul edecek değiliz” diye bir “taze yaklaşım”, bir “ilk tepki” veriyor ya… Şu bizim “idare ediciler”in aklına geliyor mu acaba şu soruları sormak?..

“Ey Haç Kafalı Avrupa!.. Biz Gümrük Birliği’ne girdik ve Türkiye bu süre içinde milyarlarca dolar zarar etti. Mesela bizim iş adamlarımıza gümrük birliğinin gereği olarak serbest dolaşım hakkı verdiniz mi ki?.. Dayattığınız Annan Planı’nı kabul ettiğimiz halde KKTC üzerindeki ambargoları kaldırdınız mı ki; Dağlık Karabağ’ı işgal eden, daha kanı kurumamış katliâmlar yapan Ermeni’yi sınırlarına çekilmeye zorladın mı ki; bize Rum’u tanımayı, Ermeni’ye yardımı dayatıyorsun!..”

Herkes, özellikle “zıp zıp akıllılar” akıllarını başlarına alsınlar… Tekrar ediyorum, AB’nin gayesi hep üzüm yemek, hem de bahçıvanı dövmek… AB’nin gayesi Türkiye’yi bölmek!…

Yorumlar kapatıldı.