İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bayan Boghosian’ın Mektubu

Murat Yürekli

O’nu ilk görmem 7 sene öncesine uzanır. Küçük bir Yezidi köyü olan Laleş’te karşılaştığımda hem eşi hem de oğlu Ahktala ile bir süre sohbet etmiş, Ancak Eşi’nin konuyu kendi penceresinden Ermenilere yönelik olduğu iddia edilen soykırıma getirmesiyle tatsız bir şekilde ayrılışımız olmuştu.Kendimi bi an olmayacak kadar milliyetçi görmemdeki sebebi o gün bugündür çözemedim. Konu ne zaman Eski defterleri karıştırma mevzularına dayanınca bir anda kontrolün BEN den çıktığını ve öz suyu oluşturan milliyetçilik güdüsünün hakim bir pencere ile yeni bakış açısı oluşturduğunu hissederim. Bayan Boghosian’ı böyle bir günde bırakmıştım geride.

……….

1840’lı yıllarda her İngiliz gibi Anadolu’yu at sırtında gezenlerden biri de Fred Burnaby’dir. Burnaby izlenimlerini Türk-Ermeni ilişkileri üzerine yoğunlaştıran bir isim. Sanırım Boghosian Ailesi ile o dönemde buluştuğumuz tek nokta, Burnaby’nin de tespitinde olduğu gibi Türklerin ve Ermenilerin -Siyaseti her şeyden çok- konuşma hastalığı noktasıydı. Oysa ben Bayan Boghosian’ın çocukluğunda saklı zenginlikleri keşfetmek umudunu taşıyordum.

………

Laleş küçük şirin bir Yezidi köyü. Irak topraklarında kalan bu küçük köy 20 Haneli kerpiçten evleri ve bir iki küçük ibadethaneleri ile kendi dünyalarının insanlarından ibaret bir yer. Aslında Bogosian Ailesi’ni özellikle de Yaşlı Anne Bayan Sarisa Boghosian’ı ziyaret etmekteki tek neden “Bu Yezidi köyde bir tek hanenin Ermeni olması” ile ilintiliydi birazcık ta…

19 Hanesinin Yezidi olduğu bir köyde Ermeni olmanın dayanılmaz sıkıntılarından bahseden aile ile uzun süren sohbet, İhtiyar koca Boghosian’ın “Türkler bizim katilimiz” demesine kadar inanılmaz güzel gidiyordu. Sarisa ve oğlu Ahktala’nın mahcup bakışları arasında yapmam gerekeni yapıp, Sarisa’nın Gümüşakar köyünde geçen ve “Benim hayatımın en güzel zamanları” diye nitelediği anılarını dinlemek yerine orayı terk etmekte bulmuştum çareyi. İnatçı bir o kadar da “Türk” fobisine sahip bu ihtiyarla bir an bile geçirmemek için güzelim hikayeden olduğuma yanmıştım yıllarca..

….

“Sevgili Oğlum Murat”

diye başlayan mısraların arasındaki kırık Farisi kelimelerin çözümü çok ta zor olmadı benim için. Evlerinde kısa da olsa geçirdiğim Üç-beş saat, ardından eline sıkıştırdığım isim ve adresim yazılı küçük kağıdın 7 yıl sonra işe yarayacağını nereden bile bilirdim ki!..

Bıraktığım AN’lardan kalan bir mektubu elime aldığımda O gece bayan Boghosian’a sorduğum çocukluğundaki Gümüşakar Köyü ile ilgili küçük yıpranmış neredeyse artık tam sararmış bir resim…Çocukluğundan kalan Türkçesi ile bana yazdığı satırlar arasında kaybolup gidiyorum.

..

Gümüşakar Erzincan’a bağlı tatlı şirin bir köy. Refahiye’yi devirdikten hemen sonra ortaya çıkan vadinin içine gömülmüş tam bir BAHAR köyü. Kendini Nisan’a ve Mayıs’a adamış geçmişinde çok kültürlülüğün kol gezdiği tatlı şirin bir köy. Sarisa burada gelmiş dünyaya. 12 yaşında ise kopmuş, o yaşa kadar öz bildiği vatanından. Babası önce Hatay’a ardından Süleymaniye’ye yakın bir köye yerleşmiş. 16 yaşında Erivan göçmeni olan Arakel ile evlilik yapmış. “Hayatım boyunca en büyük kavgamız, Doğduğum büyüdüğüm topraklardaki insanlara söylediği sözlerden olurdu. “ diyor Sarisa..

Ölmeden önce en büyük dileğinin Gümüşakar’a bir kez daha gelip çocukluğundaki Sal Köprü altında oturup hala yaşıyorlar mı bilinmez ama “Mahire, Saadet ve diğer arkadaşlarıyla çocukluğundan arta kalan Gümüşakar’a doymak istiyor.”

Şimdi Sarisa ile ilgili uzun bir yazım maratonuna başladım. Bir Ermeni Kadının 67 yıllık yaşamının en güzel anlarını ve öğrendiğim kadarıyla en kötü Laleş günlerini toparlayacak bir çalışma.

İçinde kırgınlığın, nefretin, soykırımın, ölümün olmadığı tamamen sevgi ve hasretin buram buram koktuğu bir yaşamın; İçinde art niyet, beklenti, soykırım iddiaları ile bir şeyler koparmaya çalışan diğer bir yaşama örnek olacağı Sarisa Bogosian, umarım bir gün, 55 yıldır görmediği

Gümüşakar’ı görüp hasret giderir.

Yorumlar kapatıldı.