İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AB, Türkiye´ye geçerli not verdi

M.Ali Birand

Avrupa Birliği Komisyonunun “İlerleme raporu- Katılım Ortaklığı- Stratejik Belge” üçlüsü açıklandı.

Şimdi hazırlıklı olun, müthiş bir fırtına esecek. Raporların en kötü yanları ele alınacak ve AB’nin Türkiye’yi köşeye sıkıştırdığı ileri sürülecek. Satır aralarından anlamlar çıkarılıp, AB’nin ülkemizi bölmeye çalıştığı belirtilecek. Oysa raporların tümüne baktığımızda, bunların büyük bir bölümünün bizzat bizim tarafımızdan eleştirilen, medya’ da uzun uzun tartışılmış konular olduğunu görüyoruz.

İçinde abartılı bölümler var.

Hatta gereksiz duyarlıklar da var.

Özetlemek gerekirse, raporun eleştirilecek birçok noktası var. Ancak Avrupa Birliği, raporlarında önemli konularda Türkiye’yi gözetmiş ve duyarlıklarımızı dikkate almış. Türkiye’nin fotoğrafını net şekilde çekmiş.

Türkiye’ye yüksek not verilmemiş, ancak geçerli not verilmiş.

Benim ilk bakışta gördüklerimin başında, PKK’ya karşı tutum geliyor. AB, Güneydoğu’daki son terör olaylarından PKK’yı açık şekilde sorumlu gösteriyor ve kınanması gerektiğinin altını çiziyor.

Ermeni sorumunda ısrarlı şekilde “soykırım” kelimesini kullanmıyor, daha da ileri gidip Erdoğan’ın, tarafsız bilim adamlarının inceleme yapmalarıyla ilgili önerisi destekleniyor.

Asker- Sivil ilişkilerinde son derece dikkatli bir dil kullanılıyor ve geçen yıllardan farklı bir uyarı getirilmiyor. Durumun resmi çekiliyor ve nelerin yapılması gerektiği belirtiliyor.

Kıbrıs’ın tanınması gibi bir koşula yer verilmiyor, limanların açılmasının da- daha önce bilindiği gibi- 1-2 yıl içinde gerçekleşmesi gerektiği vurgulanıyor.

Yunanistanın istemesine rağmen, Ege denizinde 12 mil’in savaş durumu yaratacağına dair yaklaşıma değinilmiyor.

Avusturya’nın baskısına rağmen “Türkiye’ye tam üyelikte, Avrupa’ nın hazmetme kapasitesi daha fazla dikkate alınması” maddesi onay görmüyor.

Alevilerden artık “azınlık” diye söz edilmiyor.

Türkiye’nin çok cesur adımlar attığı, işleyen bir Pazar ekonomisine sahip olduğu belirtiliyor.

ELEŞTİRİLERİN BİR BÖLÜMÜ BİZDEN KAYNAKLANIYOR

Onaylanan belgelere giren eleştirileri veya yönlendirmelere baktığımız zaman, bizi rahatsız edecek, sürpriz niteliğindeki yeni bir unsur yok. Özellikle İlerleme raporundaki eleştirileri okuduğunuz zaman, bunların Türk medya’sında uzun uzun ele alındığını, tartışıldığını ve sert şekilde de eleştirildiğini görüyorsunuz.

Türkiye’nin kısa ve orta vadede neleri yerine getirmesi gerektiği ile ilgili listeyi önünüze koyun ve kendi kendinize şu soruyu sorun:

” Bunların değiştirilmesi zaten bizim için gerekli değil mi? ”

AB Komisyonu “Türkiye çok cesur adımlar attı, ancak reformlar yavaşladı ve uygulamalarda da eksiklikler var” derken, yanlış bir yargıda mı bulunuyor ?

Raporları doğru okuduğumuz taktirde, çıkan sonucun olumlu olduğunu söyleyebiliriz …

* * *

FRANSA OLAYLARI BİZİ DE ETKİLEYECEK

Fransa hiç beklemediği bir ayaklanma ile karşı karşıya.

Şaşırmış durumdalar. Kendileri de anlayabilmiş değiller.Oysa uzun yılların bir birikiminin patlamasıyla karşı karşıyalar.

Olayları yakından izleyen ve sağlıklı yorum yapabilen uzmanlarla konuştum. Hepsinin katıldıkları bulgular uyuşuyor.

– Olayların altında henüz din unsuru yok. Devam ederse, ilerde yavaş yavaş dinci unsurlar ortaya çıkabilir. Ancak şu aşamada, Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi Türban veya başkalarının ileri sürdüğü gibi El Kaida yok.

– Olayların temelinde, işsizlik, fakirlik, “öteki” gibi görülmeleri ve itilip kakılmaları, özellikle de İçişleri Bakanı Sarkozy’nin sert yaklaşımı yatıyor.

– Olaylar bundan sonra şekil değiştirebilir ve dinler çatışmasına dönüşebilir. Eğer iyi yönetilemezse olaylar bir süre sonra, hükümet krizine daha da sonra bir rejim sorununa dönüşebilir.

Türk kamu oyunun genel yaklaşımı “Fransızlar ektiklerini biçiyorlar” şeklinde. Belki bunu anlayışla karşılayabiliriz, ancak Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını düşündüğümüz zaman durum çok değişiyor.

Bu gelişmelerde TÜRK kelimesi henüz duyulmadı. Aslında ufak tefek Türklerde olaylara katılıyorlar ancak isimleri ön plana çıkmıyor.Ancak bu durum bizleri bu karmaşanın dışına çıkarmıyor. Unutmayalım ki, Fransız kamu oyundaki genel izlenim olayları müslümanların çıkardığıdır.Müslüman denildiği zaman da, aynı potanın içine bizler de giriyoruz.

Yani, bu gelişmelerin faturası sonunda bize de çıkacak.

Avrupa Birliğine katılmak istediğinden dolayı Türkiye’nin özellikle Fransa’da önemli bir imaj sorunu var. Olaylar, işte bu açıdan , bizim için talihsiz oldu. Yine bu açıdan bakıldığında, Başbakan’ın “Fransa olaylarının temelinde Türban sorununun da bulunduğunu” söylemesi daha da büyük bir talihsizlik oldu.

Ne gereği vardı ?

Kimsenin söz etmediği bir sırada, Türkiye’nin, Fransayı böylesine rahatsız eden bir olayın içine girmesininin ne gereği vardı? Üstelik doğru bir saptama da değil. Belli ki birileri Başbakana bunu fıslamış ve o da fazla araştırmadan açıklamış. Sonradan değiştirmeye çalışmış olsa dahi, verdiği zarar aynı kaldı.

Fransa’ya çok kızgın olabiliriz, ancak gelişmelere soğukkanlı baktığımız taktirde, kendimizi ayağımızdan vurduğumuzu anlayacağız.

Yorumlar kapatıldı.