İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şehitler, rakamlar, gerçekler

Devlet adamlarının, siyasetçilerin, bilim adamlarının, tarihçilerin, gazetecilerin görevlerini yapıp da gerçeğin peşine düşmediği, sayıları doğru dürüst tespit etmediği bir ülkede, bir edebiyatçının bizi kendimize getirmek için kendini okkanın altına atmasına ancak teşekkür edebiliriz

AYŞE HÜR

Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök , Orhan Pamuk’a şu soruyu sordu: “Ölen 30 bin kişi sadece Türk güvenlik görevlileri ile bölücü Kürt gerillalarından mı ibaret? Ya o köylerde PKK’nin katlettiği o küçücük çocuklar, kadınlar? Onları hangi kategoriye sokacağız?” (20 Ekim 2005) Soru pek manidardı da, cevabını vermek kolay mı? Bir kere sayının devlet büyüklerimizin sıklıkla tekrarladığı gibi 30 bin mi yoksa 35 bin mi olduğu bile belli değil henüz. Örneğin 21 Kasım 1998 tarihli Hürriyet’de “İtalya Türkiye’nin uyarılarını hiçe sayarak 35 bin kişinin katilini başkent Roma sokaklarına salmayı tercih etti” diyordu. Büyük Birlik Partisi’nin web sitesinde halen “35 bin insanın canına kıyan kanlı terör örgütü PKK” deniyor. Orhan Pamuk’un da kafası karışmış olmalı ki, 15 Ekim 2005’de CNN Türk’e verdiği mülakatta “Sayı 30 bin kişi, 35 bin kişi, her neyse, bu öldürülenlerin içinde şehit olmuş Türk ordusunun askerleri var. Bir defa onlara saygımızı söyleyelim…Ama ben Türküm ve o savaşta ölenlerin büyük çoğunluğunun Kürt olduğunu söylemek, o savaşın haksız olmasına rağmen bir saygı ifadesidir” dedi. Bence Pamuk’un son cümleleri erdemlilik örneği, hatası ise rakamlar konusunda gerekli araştırmayı yapmadan konuşması. Ama araştırmaya kalksaydı acaba işin içinden çıkabilir miydi?

Farklı hesaplar

Örneğin 7 Aralık 2000 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan basın açıklamasına bakılırsa hemen herkes yanılıyor. Çünkü açıklamada “Yıllardır her türlü arazi ve hava koşullarında büyük bir özveri ile yürütülen PKK terör örgütüne karşı mücadelede toplam 5.853 şehit verilmiş, 11.946 TSK ve güvenlik gücü mensubu da yaralanmıştır. Yine bu mücadelede hayatını kaybeden vatandaş sayısı toplam 5.405, yaralanan vatandaş sayısı da 6.056’dır” deniyor. Bu rakamları üstüste koyunca ortaya çıkan şehit+ölü sayısı olan 11 bin 258 de çok korkunç, ama 30 bin rakamından çok uzak. Bu hesabı yapınca aklıma gelen ilk ihtimal, gerçek sayının yıllardır PKK terörünü kamuoyunda daha da vahim göstermek için belli çevrelerce kasten çarpıtıldığı oldu. İkinci ihtimal ise, ölüler arasında Genelkurmayımızın vatandaş tanımına girmeyen birilerinin olduğuydu. Neyse ki bir web sitesinde (savaşkarsitlari.org) dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in açıklamasını okudum da bu korkunç şüphelerden kurtuldum. Sayın Demirel’e göre terör eylemlerinin başladığı 15 Ağustos 1984’den Aralık 1998 sonuna kadar güvenlik güçlerinden 5.555’i şehit olmuş, 11 bin 168’i de yaralanmıştı. Sivil halkın uğradığı saldırılar sonucu 5 bin 302 vatandaş şehit olmuş, 5 bin 877 vatandaş da yaralanmıştı. Şimdi dikkatinizi rica ediyorum: “Teröristlere verdirilen toplam zayiat ise 35.384’dü.” Genelkurmay Başkanı adına Kurmay Albay Bülent Dağsalı’nın 8 Mayıs 1998 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan ve “etkisiz hale getirilen terörist sayısının 40.407 olduğunu” söylediği haberle bunu birleştirince durum kafamda netleşti. Görüldüğü gibi, o yıllar gerçekten korkunç bir toplumsal felaket yaşamıştık ama, şehit+ölen vatandaş sayısı neyse ki 11 bin 258 kişi idi, yani dillere pelesenk olduğu gibi 30 bin değildi. Bu kişilerin etnik kimliğini bilemiyoruz ama Ertuğrul Özkök’ün sözünü ettiği Kürt köylüleri ile orduda görevli Kürtler de bu sayıya dahil olmalıdır. “Etkisiz hale getirilen” terörist sayısı, yani Orhan Pamuk’un Kürtlerinin kaybı ise 35 bin ila 40 bin arasında değişiyordu. Bunların ölü mü diri mi olduğuna, hapishanelerdeki terörist sayısını keşfedemediğim için karar veremedim. Bunlara bakılırsa, Orhan Pamuk bilerek ya da bilmeden, 1998’de en yüksek resmi makamların ifşa ettiği gerçeği bir yerinden yakalamış. Şimdi bunlara bakınca Orhan Pamuk’a bu kadar yüklenmek reva mı diye düşünüyor insan. Bu konuda doğru ne, kim doğruyu söylüyor ki, duygusal bir yazardan bilimsel dökümler bekliyoruz?

Ermenilere gelince

Peki Orhan Pamuk’un “1 milyon Ermeni öldürüldü” saptamasına ne denebilir? Burada tartışılması gereken iki nokta var. Öncelikle 1915 Mart’ı ile 1916 Şubat’ı arasındaki zorunlu göç sonucu kaç Ermeni’nin öldüğünü hesaplayabilmek için tehcir öncesi Ermeni nüfusunu bilmek gerekiyor. Çünkü tahmin edileceği gibi, kimse ölüleri saymamış, elimizde sadece geriye kalanların sayısı var, o da ne kadar güvenilir ise… l. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni nüfus, Ermeni Patrikhanesi’ne göre 2.5 milyon, Fransız Sarı Kitabı’na göre 1.5 milyon, Osmanlı Devleti 1914 Salnamesi’ne göre 1.221.850 idi. Osmanlı Dahiliye Nezareti’nin 7 Aralık 1916 tarihli raporunda, 702,900 kişinin nakledildiği bu amaçla harcanan para ile birlikte bildirilir, ancak ölü sayısına değinilmez. Murat Bardakçı’nın yayınladığı Talat Paşa’nın defterine göre sevkedilenlerin sayısı 924 bindir. Mondros Mütarekesi sonrasında Dahiliye Nazırı Mustafa Arif’in girişimleriyle oluşan bir Osmanlı komisyonu ölü sayısını 800 bin olarak verir. 1928 yılında T.C. Genel Kurmay Başkanlığı’nın Fransızca’dan tercüme ettirdiği bir eserde ise “800 bin Ermeni ile 200 bin Rum katl ve tehcir yüzünden veya amele taburlarında ölmüştür” deniyor. Peki geriye kaç kişi kalmıştır? Ermeni tarafınca Lozan Barış konferansına sunulmuş bir belgeye göre sağ kalan Ermeni nüfus 817.873. Bildiğim kadarıyla bu rakam Türk tarafının rakamlarına yakındır. Sonuçta, esas aldığınız nüfusa bağlı olarak ölü sayısını 1,6 milyon olarak hesaplayan çağdaş Ermeni tarihçileri de, 600 bin olarak hesaplayan “Türk dostu” Justin Mc Charthy’yi de, 300 bin hesaplayan eski Dışişleri Bakanı ve bir çeşit “resmi tarihçi” Kamuran İnan’ı da anlayabiliriz. Türk dostlarından Bernard Lewis 1968’de 1,5 milyon ölüden söz ederken, 1994’de rakamlarını revize etmiştir. Belki de Orhan Pamuk Lewis’ten almıştır rakamları kimbilir. Kaldı ki daha 15 yıllık PKK mücadelesindeki yaralı, şehit ve ölü sayısını bile doğru dürüst tespit edememişken, 90 yıl öncesinin tam çetelesini istemenin mantığı yok. Öte yandan 1990’larda Balkanlarda olanlardan sonra uluslararası mahkemelerin soykırım konusuna getirdiği yeni yorumlara bakınca, rakamlara neden bu kadar takıldığımızı anlamak da zor oluyor. Bugün Sırp milliyetçisi Ratko Miladic sadece 7 bin Bosnalı’nın katlinden dolayı soykırım cezası aldı. Slobodan Miloseviç aynı suçtan yargılanıyor.

Aynı şekilde Orhan Pamuk’un “Ermenileri öldürdük demedim, öldürüldü dedim” açıklamasını, “Peki kim öldürdü, Patagonyalılar mı” diye alaya alıp, eleştiriden kaçmak için faili belirsizleştirmekle suçlayanlar da haksız. Çünkü bu konudaki literatüre vakıf olanlar gayet iyi bilirler ki, öldürmelerde Türklerin yanı sıra daha küçük ölçeklerde olmakla birlikte Kürtler ve Çerkesler de rol almıştı. Yani yazar teknik anlamda doğru bir yargıda bulunmuş. Kaldı ki, Orhan Pamuk külliyen yanılmış olsa ne fark eder? Devlet adamlarının, siyasetçilerin, bilim adamlarının, tarihçilerin, gazetecilerin görevlerini yapıp da gerçeğin peşine düşmediği, olayları, sayıları doğru dürüst tespit etmediği bir ülkede, bir edebiyatçının bizi kendimize getirmek için kendini okkanın altına atmasına ancak teşekkür edebiliriz.

Yorumlar kapatıldı.