İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İSTANBUL VE TÜRKİYE ERMENİLERİ PATRİĞİ II. MESROB’un MESAJI

“BARIŞ VE HOŞGÖRÜ II:

Güneydoğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya’da

Diyalog ve İşbirliği Toplantısı”

İstanbul, Türkiye

7 – 9 Kasım 2005

İstanbul Ortodoks Patrikliği ile New York Vicdana Çağrı Vakfı tarafından düzenlenen toplantıda Türkiye Ermenileri Patrikliğini Kalem Müdürü Rahip Zakeos Ohanyan temsil ederken, Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob’un mesajını ise cemaat üyelerinden Hrant Topakyan okudu.

Suissotel’deki toplantıya bizzat katılmayan Mesrob II, gerekçe olarak, “Nihai toplantı programı şu ana kadar Patrikliğimize ulaşmadı” dedi.

Patrik Mesrob II’nin katılımcalara gönderdiği mesajın tam metni şöyle:

“Başında çok sevgili biraderimiz Kadasetli Patrik I. Bartholomeos Hazretlerinin bulunduğu ve Ortodoks kiliselerinin birincil patrikliği konumundaki İstanbul Rum Ortodoks Patrikliği ile yöneticiliğini Haham Arthur Schneier’in üstlenmiş olduğu New York Vicdanın Sesi Vakfı tarafından düzenlenen “Barış ve Hoşgörü II: Güneydoğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya’da Diyalog ve İşbirliği” başlıklı toplantıya yapılan davet için teşekkür ederim. Ne yazık ki, bu önemli istişarî toplantıya katılamayacağım, çünkü şu ana kadar Ermeni Patrikliği’ne çelişkili program taslakları gönderilmiş bulunuyor, nihai program hakkında ise herhangi bir bilgimiz yok.

“Bayram tatilinde, Ermeni cemaatinden yüz kadar gençle birlikte tarihte Likya olarak anılan Teke yarımadasındaki kutsal yerlere düzenlenen bir geziye katıldım. Dün sona eren gezide, özellikle Ksanthos (Xanthos, Kınık) ören yerini ziyaret ederken, insanlık tarihinin en trajik sayfalarından birini yeniden hatırlama fırsatını bulduk.

“Homer ve Herodot, Pers komutanlarından Harpagos’un, M.Ö. 545 yılında, Ksanthos kentini nasıl kuşattığını ayrıntılarıyla anlatırlar. Harpagos’un üstün ordusunu yenemeyeceklerini anlayan Ksanthoslular – erkek, kadın, çocuklar, yaşlılar ve köleler – değerli eşyalarıyla birlikte kentin akropolünde toplanırlar, kendilerini ve akropolü ateşe vererek topluca intihar ederler. Harpagos, nihayet kenti ele geçirdiğinde, kentte sağlam bir bina ve yaşayan bir varlık kalmamıştı.

“Her açıdan Yahudi vatanseverlerin Massada’daki kahramanca savunmasına benzeyen bu trajik olaydan bin yıl kadar sonra, benzer bir olay Ermeni tarihinde de yaşandı. Tarihçi Yeğişe’ye göre, M.S. 451 yılında, Pers hükümdari Yazgerd kendisine bağlı vasal Ermenistan özerk bölgesine bir nota vererek Hristiyanlık dininden vazgeçilmesini ve Zerdüşt dinine dönülmesini istedi. Ermeniler ise, imanın şartlara göre değiştirilebilecek bir giysi olmadığını vurgulayarak Pers hükümdarının teklifini reddettiler. Bir meydan okuma olarak algılanan cevap, Avarayr muhaberesine yol açmış oldu. Aziz Vartan ve sayısız taraftarları Ermeni Kilisesi’nin Hristiyanlık inancını ve ülkelerinin özerkliğini kahramanca savundular, ve sonunda sayıca çok üstün olan Pers ordusuna yenik düştüler. Ancak, Aziz Vartan ve arkadaşlarının şehadeti, Ermeniler tarafından ruhanî bir zafer ve din ve vicdan özgürlüğü bayramı olarak bugüne dek kutlanıyor.

“İnsanlık tarihi, doğal olarak, din ve vidan özgürlüğü ile kendi geleceğini tayin etme özgürlüklerini kaybetmektense, ölmeyi tercih eden insanların başka örnekleriyle de doludur.

“Günümüz dünyası o denli sekülerize olmuş durumda ki, manevî değerleri savunma uğruna verilen kahramanca mücadeleleri artık romantizm, fanatizm ya da köktencilik olarak yorumlamayı yeğliyoruz.

“Değerli Dostlar,

Tarihî olaylara bakış açımızı tabii ki takmayı yeğlediğimiz gözlükler de etkilemektedir. Ksanthoslular’a, Massada’daki Yahudiler’e, ya da Avarayr’daki Ermeniler’e yapılan şiddetli taciz eylemlerinin gerekçeleri ne olursa olsun, aslında insanlık tarihinin başından beri tüm savaşların ve diğer şiddet olaylarının altında güç yarışı ve doğal kaynaklara olan gereksinim yatmaktadır.

“Başlığında da görüldüğü gibi, bu toplantı Güneydoğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerindeki çatışmaları gündeme getirmektedir. Bu bölgelerin adları zikredildiği an, herkesin aklına etnik çatışmalar ve temizlik, yani, bir halkın başka bir halka kuvvet gösterisi, veya toprak ya da su, doğal gaz ve petrol gibi doğal kaynak talepleri gelmektedir.

“Dinin önemi de işte buradadır. İnsanlık tarihindeki sayısız savaşların çoğunda, kutsal değerlerin dünyevî amaçlarla savaş ilan etmeye alet edildiklerini biliyoruz.

“Dini ne olursa olsun, ne kadar muhafazakar olursa olsun, gerçek bir inananın saygın dininin öğretilerine göre yaşaması, ve bunu yaparken de başkasının dinî haklarına tacizde bulunmaması son derece önemli bir değerdir.

“Diğer yandan, teorisyenlerin ve stratejistlerin son on yıl zarfında pazarlamaya çalıştıkları uygarlıkların çatışması fikri son derece ciddiye alınması gereken bir konudur. Bu teorinin doğruluğuna inanmıyoruz. Ancak, ilerde siyasetçiler tarafından uluslar arası çatışmalara girme “zorunluluğuna” gerekçe olarak gösterilebileceği için önem atfedilmesi gerekir. Sonuçta, siyaset yine dini kendi emellerini gerçekleştirmek için alet olarak kullanabilir, dinler de savaş nedeni olmakla suçlanabilirler. Nitekim, bunun örneklerini yaşamıyor değiliz.

“Araştırmalara göre, dünyadaki altı milyar nüfustan beş milyar kişinin kendisini dini bir cemaate üye olarak tanımladığı bir gerçektir. Bu veri, dinlere ortak değerlerini saptama ve tanımlama yönünde bir çağrı olma niteliğini de taşımaktadır. Kolektif güç ve işbirliğine yönelen dinlerarası kurumlar, böylece gereği en çok hissedilen yere yardım ve hizmet taşıma olanağına da kavuşabilirler.

“Türkiye’deki sayıca en çok nüfusa sahip gayrı-Müslim cemaatin Patrik’i olarak, bu toplantıyı düzenleyenleri yürekten kutluyor, ve bu dinlerarası istişarenin sonucunda, dinlerin dünyamızda barış ve esenlik için güçlü bir işbirliği zemini yaratabilmeleri için ümitle dua ediyorum.”

Yorumlar kapatıldı.