İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ara Güler´in izinden Türkiye


Türkiye’nin daha çok doğusuyla ilgilenen Nikos Economopoulos (solda) ve objektifini İstanbul’a çeviren Alex Webb Ara Güler’le birlikte geçen hafta Kapadokya’da çekim yaptılar. FOTOĞRAF: SERKAN TAYCAN

Türkiye, özellikle AB süreciyle birlikte ünlü fotoğrafçıların ilgi odağı oldu. Magnum’dan Nikos Economopoulos ve Alex Webb, yakında çıkacak albümleri için Kapadokya’daydı. Rehberleri ise Ara Güler’di

SERKAN TAYCAN

NEVŞEHİR – İki minibüs arka arkaya ilerliyor Ankara’dan Nevşehir’e doğru. Öndeki minibüs Ara Güler’i taşıyor. Bizim de içinde bulunduğumuz arkadaki minibüste Magnum Fotoğraf Ajansı’ndan Alex Webb, Nikos Economopoulos ile Arif Aşçı ve Atila Cangır var. Son anda işleri çıkmamış olmasaydı Abbas, Reza ile Steve McCurry de aynı minibüste olacaktı. Bu kadar önemli fotoğrafçıların bir araya gelmesinin sebebi biraz da Ara Güler. Çünkü Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin düzenlediği ‘Oryantalizm ve Fotoğraf’ ve ‘Ara neyi arıyor?’ başlıklı paneller için Ankara’ya gelmişlerdi. Gelmişken Kapadokya’ya doğru fotoğraf çekmeye yollandı bütün bu usta objektifler. Ürgüp’e gidildiğinde Ara Güler yıllar önce fotoğrafladığı mekânlara bizi birer birer götürüyor. İyi fotoğraf çıkardığı yerlere gidip, şu andaki durumlarına bakıp iç geçiriyor “Evladım burada eskiden bu elektrik direkleri yoktu. Mahvetmişler buraları” diyerek. Diğerleri ise sürekli Güler’i fotoğraflıyor.

‘Fotoğrafı arıyorum’

Fotoğrafçılar genelde tek başına çalışmayı sever. Ama bu kez durum biraz farklı. Kimi zaman Nikos Economopoulos Ara Güler’i fotoğraflarken Alex Webb de meslektaşlarını çekmeye çalışıyor. Şakır şakır deklanşörlere basan fotoğraçılar, fotoğraf üzerine muhabbet etmeyi de ihmal etmiyorlar. Magnum üyelerinin şu an hangi projeler üzerinde çalıştıklarını Alex Webb anlatıyor. Onun bıraktığı yerde Nikos Economopoulos devreye giriyor. Arif Aşçı da yüzyıllar içerisinde çeşitli kültürlerin Kapadokya’da nasıl yoğurulduğunu anlatıyor. Fotoğrafçılar sadece manzarayla, güzel peribacaları fotoğraflarıyla ilgilenmediği, bir bölgeyi orada yaşayan insanla ilişkilendirmek istedikleri için Aşçı’nın söylediklerini dikkatle dinliyorlar.

Güler’e ‘Ara neyi arıyor’ diye sorduğumuzda ‘Fotoğrafı’ diyor mütevazı bir şekilde. Ama panelde çıkan sonuç: Ara Güler’in 1950’lerden bu yana çektiği fotoğraflarla kolektif bir bellek yaratması ve fotoğraflarıyla bu ülkenin, bu ülkede yaşayan insanların kimliği hakkında güçlü ipuçları vermesi. Yani Ara Güler yıllardır bizi anlatıyor. Ama onun bıraktığı yerden devralan bir sürü fotoğrafçı var. Onlara son yıllarda çok önemli fotoğrafçılar da eklenmiş durumda. Özellikle AB sürecinde Türkiye’nin merak edilen bir ülke olması Alex Webb, Nikos Economopoulos, Marc Riboud, Paulo Pellegrin, Bruno Barbey gibi fotoğraçıların yollarının Türkiye düşmesine vesile oldu. Bu fotoğrafçılardan Webb tamamen İstanbul’a odaklandı. Economopoulos ise Türkiye’nin daha çok doğusuyla ilgileniyor. Her iki isim de çalışmalarını albüme dönüştürüp sergi açacak. Bizde ikiliyle Kapadokya’da fotoğraf çekerken konuştuk.

Alex Webb: Uyumlu bir çeşitlilik var

Uzun zamandır İstanbul fotoğraflarından oluşan bir kitapla uğraştığınızı biliyoruz.

Sizi buraya İstanbul’un nesi çekti?

1998 yılında Türkiye hakkında fotoğraflar çekmek için görevlendirilmiştim. O zaman çok etkilendim ve şu ana kadar dokuz kere geldim. İstanbul’la ilgilenmemin ana nedeni buradaki kültür çeşitliliği ve birbirleriyle olan uyumları. Bu yüzden, bu projenin bir önceki işim olan ABD-Meksika sınırını, yani iki kültürün geçiş noktasını anlatan ‘Crossing’le paralel olduğunu düşünüyorum. İstanbul da buna benzer bir durumda, bir kısmı Asya’ da bir kısmı Avrupa’ da. İki gelenekten de besleniyor. Bu durum hâlâ geçerli.

Nikos Economopoulos: Fırın kokusunu burada buldum

Türkiye üzerine bir albüm hazırlamanızın sebebi nedir?

Yaklaşık 20 yıldır Türkiye’yi fotoğraflıyorum. Bu işe başlamadan önce Türkiye hakkında kendimi çok rahat hissetmiyordum. Okullarda öğretilen şeyleri biliyorsunuz. Buraya geldim ve ondan sonra her şey değişti. 1985’ten 1992’ye kadar defalarca geldim. 1992’den sonra bir süre gelmedim. Ta ki 1999’a kadar. Sonra her yıl geldim. Araba, motosiklet, otobüs, karavanla 100 bin kilometreden fazla yol kat ettim.

Bir Yunanlı fotoğrafçı olarak Türkiye sizin için ne kadar doğu?

Türkiye’nin batısı ilgimi çekmiyor. Doğuda insanlar daha orijinal, batılı gibi davranmaya çalışmıyorlar, otantik. Doğunun kokusu, hissiyatı benim için daha iyi.

Batılı bir fotoğrafçı olarak oryantalist bir bakış taşıdığınıza inanıyor musunuz?

Kendimi Batılı hissetmiyorum. Buraya geldiğimde bana ilk dokunan şey fırın kokusu oldu. Çocukken yaşadığım küçük Yunan kasabalarını hatırlattı. Yunanistan’da hayat şeklinin değişmesiyle birlikte bunları unutmuştum; ama burada çocukluğumu hatırlatan şeyleri buldum. Bu yüzden oryantalist bir bakışa sahip olduğumu düşünmüyorum. Kendimi Türkiye ve Batı’nın ortasında bir yerde hissediyorum.

Yorumlar kapatıldı.