İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yeni bir devir…

Yeni Şafak

Kimi gelişmeler kaçınılmaz olarak insanı, insanları karnından konuşmaya, olayları içinden yaşamaya, bugünün dengeleriyle yarını okumaya itiyor.

Dün Türkiye’yi böyle ruh hali kapladı. Müzakerelerin başlamasına yönelik olarak buruk bir sevinç yaşandı.

Bu hava bugün itibaren dağılacak, yerini uzun soluklu bir okumaya bırakacaktır.

Şunu görmek gerek:

AB sürekli değişen dinamik bir yapıdır. Keza Türkiye hızla değişen bir ülkedir. Türkiye-AB ilişkileri ise bu ikili dinamizmden etkileneceği gibi, müzakerelerin kendi dinamiğine tâbi olacaktır.

Müzakereler sırasında kat edilen her kilometre, kapanan her dosya Türkiye ve AB’yi geri dönülmez bir şekilde birbirine bağlayacaktır.

Sonuç olarak zor, mayınlı ancak geri dönüşü pek görünmeyen bir sürecin başladığını teslim etmek gerekir.

Diğer taraftan müzakerelerin başlama kararını uzak açıyla bakıldığında ardındaki devasa anlamı görmemek mümkün mü?

Kararın anlamı sadece Türkiye için değil, Avrupa için de devasadır. Sadece bir Türkiye devrimi değil, aynı zamanda bir Avrupa, hatta Batı devrimi söz konusudur. Bu karar Avrupa’nın gerçek anlamda bir çok-kültürlü yapıya doğru hareket ettiğinin göstergesidir. 1300’lü yıllardan bu yana ilk kez Doğu ve Batı medeniyetleri, İslam ve Hıristiyan dünyası birlikte bir bütün oluşturmak için el ele tutuşma kararı vermiştir.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün şu ifadesine katılmamak mümkün olabilir mi?

“Soğuk savaş döneminden sonra özellikle 11 Eylül’den sonra dünya, çatışmalar, kavgalar, etnik gerginlikler, kötü haberlerle karşı karşıya kalmıştır. Nereye baksanız ümit kırıcı, nereye baksanız iç karartıcı haberler var. İlk defa dünya büyük ve olumlu bir gelişmeyle karşı karşıyadır; bu kadar bölünmeler, parçalanmalar ve kavgaların yaşandığı süreçten sonra ilk defa büyük bir birleşme, büyük bir beraber olma ve büyük bir olumlu hava yayılmaya başladı. Bugün herkes yeni güne gözünü böyle açtı, Doğu, Batı, Asya, Avrupa, İslam ya da Hıristiyanlık kavga ya da ayrışma yerine bugün ilk defa birleşmeyi görüyoruz. Bundan büyük bir olumlu hava olamaz, bu dünyaya büyük bir hediyedir…”

Bundan sonraki aşama bu birlikteliğin yapısal ve kalıcı olarak inşası aşaması olacaktır. Bu oranda da ikinci aşamanın uzun, sıkıntılı, iniş çıkışlı bir aşama olması kaçınılmazdır.

Hal böyle olunca, olup biteni, soruna sadece kendi açımızdan bakarak, yerel siyasi sorunlarımıza, çözümsüzlük ve içe kapalı tutum üzerine oturttuğumuz milliyetçi reflekslerimize başvurarak anlamlandırmak mümkün değildir.

Önümüzdeki dönemde Avrupa kamuoyu ve AB ülkeleri ne denli beşte biri Müslümanlardan oluşacak bir Avrupa’yı tartışarak içlerine sindirmek durumundaysa, biz de Kıbrıs, Ermeni sorunu gibi tarihi bagajlarımıza farklı bakmayı, ataerkil değerlerimizi koruma altında tutmaktan vazgeçmeyi öğrenmek, attığımız değişim adımlarının özünü sindirmek durumundayız.

Bu çerçevede krizlerin yaşanması muhakkaktır; ancak kriz aynı zamanda değişim sancısı demektir; önemli olan bu değişimi yönetmeyi ve sindirmeyi bilmektir.

Aynı çerçevede uluslar ve ülkeler arası siyasi gerginliklerin yaşanması da kaçınılmazdır; ancak her gerginlik yeni bir denge demektir; önemli olan bu dengelerin üremesine ağırlık koyabilmektir.

Yorumlar kapatıldı.