İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tarihi yürüyüşe devam!

Hasan Cemal

LÜKSEMBURG

Evet, Türkiye yüzü Batı’ya dönük tarihi yürüyüşünü devam ettiriyor. 3 Ekim, hiç kuşkunuz olmasın, demokratik hukuk devletiyle insan haklarını amaçlayan bu büyük yürüyüşte gerçek bir dönüm noktasıdır.

Bu yürüyüş, Osmanlı döneminde modernleşme açılımlarıyla başladı. Atatürk ve dava arkadaşlarının Cumhuriyet Devrimi ile olağanüstü bir sıçrama yaptı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili demokrasiye atılan adımla devam etti.

1980’lerden 2000’lere bütün iniş çıkışlarıyla -AB’ye uyumun da gerektirdiği- ekonomik ve siyasal liberalleşme atılımları gerçekleştirildi.

3 Ekim’e böyle gelindi.

Hiç kolay olmadı bu yolculuk!

Askeri darbeler yaşadık.

Darağaçları gördük.

Acı çektik, gözyaşı döktük.

İşte bu kopuşlardır, Türkiye’yi daha çok demokrasi, daha çok hukuk, daha çok insan hakları rayına oturtan…

İşte bu kopuşlardır, Türkiye’yi ekonomide yapısal değişim yoluna oturtan…

İşte bu kopuşların, yaşananların neden olduğu bu olgunlaşmadır, Türkiye’yi Kürt sorunuydu, din ve laiklik sorunuydu, Ermeni sorunuydu gibi bazı önemli sorunlarıyla yüzleşme yörüngesine oturtan…

Evet, kolay gelmedik 3 Ekim’e.

Ve Türkiye’nin bu tarihi yürüyüşünde bugünkü dönüm noktasına ulaşıldıysa, bir noktayı vurgulamak lazım:

AKP hükümetinin, Başbakan Erdoğan-Dışişleri Bakanı Gül ikilisinin payı… Bu hükümetin 2002 yılı sonundan beri sergilemiş olduğu siyasal irade ve kararlılıktır, Türkiye’ye 3 Ekim kapısını açan…

Eğer bu hükümet, kendisinden önceki birçok hükümet gibi armudun sapı, üzümün çöpü diyerek Kıbrıs ve demokrasi düğümlerinde ipe un sermiş olsaydı, 3 Ekim hayal olurdu.

Asıl yolculuk şimdi başlıyor!

Artık geri dönüşü olmayan bir yolculuk bu. Tren bazen yavaşlayacak, bazen duracak, bazen hızlanacak. Üyelik müzakereleri sürecinde inişler çıkışlar, küçüklü büyüklü krizler yaşanacak. Heyecanlı bir yolculuk olacak Türkiye için…

Biz gazeteci milletiyse ayrıcalıklı sayılırız. Çünkü bu heyecanı şimdiden tatmaya başladık.

özellikle son 24 saatte…

Lüksemburg’daki konferans salonunun medya merkezi dün sabahtan itibaren ana baba günüydü. Sürekli dalgalanma içindeydi. Bir iyimserlik, bir kötümserlik! Oldu, oluyor, olmadı! Gül yola çıktı, çıkmadı.

Savrulduk durduk!

Öğle vakti, bir Türk diplomatik kaynağıyla kuliste ayaküstü sohbet ederken şöyle diyordu:

“İngiliz diplomasisi bu saatten sonra, bu noktaya gelindikten sonra ipin kopmasına izin vermez!”

Ben de aynı kanıdaydım.

3 Ekim’in bu saatten çökmesini AB de, Türkiye de göze alamazdı. Bu büyük bir kriz olurdu. Her iki taraf için de gerçek bir kriz…

Bu yüzden AB de, Türkiye de ayrıntılara kapılmak yerine, büyük resme bakar ve 3 Ekim kapısını açarlar diye düşünüyordum.

İngiliz diplomasisinin bu konuda çok iyi oynadığı konferans kulisinde genel kabul gören bir görüş oldu. Önce Avusturya’nın imtiyazlı ortaklık inadını kıracak formül geliştirildi.

Arkasından Güney Kıbrıs’la Türkiye’nin karşılaştığı beşinci maddeye geldi sıra. Uluslararası kuruluşlarda Türkiye’nin veto hakkı ile ilgili olan ve Güney Kıbrıs’ın kendince sağlam kazığa bağlamak için bastırdığı bu dikenli konu en sona kalan engeli oluşturdu.

Bu arada Ankara, konferans merkezinde bir zafer havası yayılmasını istemiyor, bunun son dakika pazarlıklarını olumsuz etkileyeceğinden tedirginlik duyuyordu.

Bu satırlar, Türkiye saatiyle akşam yedi buçuk sularında yazılıyordu. Ve hep aynı soru dolaşıyordu kuliste:

Gül’ün uçağı Ankara’dan kalktı mı?

Henüz kalkmamıştı ama eli kulağında olduğu söyleniyordu…

Akşam 20.30 sularında ise Ankara’dan ‘anlaşma tamam’ sinyali gelirken, bu kez Lüksemburg’da Rum Dışişleri Bakanı Yakovu’nun ayaklandığı dikkati çekiyordu.

10 dakika sonra Rumlardan da ‘yeşil ışık’ yandı.

3 Ekim konusunda daha yazılacak çok şey var ama, şimdi belirtilmesi gereken, Türkiye’nin tarihi yolculuğuna devam ettiği noktasıdır.

3 Ekim’le birlikte ülkemizin önünde güzel günler başlıyor.

Felaket tellallarına sakın ola ki kulak asmayın!

Yorumlar kapatıldı.