İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bugün yeni bir gün

Nevval Sevindi

“AB Türkiye’yi sindirme zorluğu çeker” iddiasındaki Avusturya 24 ülkenin kabulüne direniyor. Ne yazık ki, 20. yüzyılın sonunda Avrupa’nın göbeğinde gerçekleşen Bosna-Hersek savaşını içine sindirebilen Avusturya savaş suçlularını koruyor.

Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi Başsavcısı Carla Del Ponte; “Ne kadar hayal kırıklığı içinde olduğumu tahmin edemezsiniz, (Hırvatistan)Başbakan bana tam işbirliği sözü verdi. General Gotovina hâlâ kaçak” diyor üzüntüyle. Avusturya’nın Die Presse gazetesi, “Hükümetin gözü dönmüş olmalı” diye başlık atıyor. Oysa Avrupa Parlamentosu’nun da gözü dönmüştür ve 1915 ile meşguldür, Bosna’daki katliam zaten onun ilgi alanına girmemektedir. Başsavcının işi çok zor anlaşıldığı gibi.

AB nedeniyle uzun bir süredir Türkiye en önemli gündem maddesi medyada. Kapaklar, baş sayfalar ve de belgeseller Türkiye’yi anlatmaya çalışıyor. Bunların hepsine baktığımda Avrupa medyasının hiç olmadığı kadar Türkiye’ye olumlu baktığını görüyorum. Bunun nedeni, İstanbul’da uzun soluklu muhabirlerin sayısının artması, Türkçe bilen ve Türkiye’yi tanımaya çalışan gazetecilerin Avrupa’yı etkileyen bilgi akışını sağlaması. Hatta Türk aydın sınıfının olumsuzlayan tavır ve edasından bile artık etkilenmeden Türkiye’yi derinden kavramaya başladıklarını düşünüyorum. Daha önce bildik beş kişiyle konuşarak Türkiye analizi yapan Batılıların yerini çok farklı katmanlarla görüşenler alıyor. The Independent gazetesinin ilk sayfasını Türkiye’ye ayırması ve “Türkiye bizim için ne yaptı?” sorusunun cevaplarını olumlu bir şekilde topluma taşıması bize de örnek olabilir. Neden mi? Çok bilmişlerin diplomalar ve diller dolusu odalarıyla kulaktan dolma Türk ve Osmanlı bilgilerinden daha fazlasını aktarabildikleri için. Bizdekiler çokkültürlülüğümüze bile laf eder ve “azınlıklar” giysilerinden tanınırdı, neresi demokrasi der mesela. Hani imparatorluklar dönemi falan demeye kalkmayın! “Batı ticarette her şeyi Osmanlı’dan öğrendi.” cümlesini kabullenecek aydın bulmak da zor. Hani bizim kulaktan dolmacılar der ya: “Biz ticaret bilmezdik, sadece azınlıklar ticaret yapardı ve onu ele geçirmek için vahşice işler yapıldı.”

Türklerin siyasi dehasını öven gazete şunu diyor: “Türklerin ataları siyasi deha göstererek göçebe Türk boylarını Orta Asya steplerinden Viyana kapılarına getirdi. Kaligrafi, metal ve cam sanat işlemeciliğinde sentez gücünü Batı’ya getirdi.” Oysa bizimkiler ne der: “Türkler dıgıdık dıgıdık gezen, sanat bilmez göçebelerdir. Ermeniler ve Rumlar olmasa hiçbir sanat, mimari eserimiz olmazdı!” Askerî bilgi ve de Osmanlı lüks ve konforunun Batı’daki etkilerine değinen gazete bizimkilerin iddialarının hepsini yalanlıyor. Hıristiyan püritenlerin reddettiği insani rahatlık, refah ve keyfi hediye eden Osmanlı-Türk kültürü Newsweek’in kapağında da “Cool İstanbul” diye övüldü. Orada Türkiye ve İstanbul hakkında olumsuz yazan tek kişi Orhan Pamuk’tu! Kara Kitap’ın sahibi olan yazar kara bir ülkeyi çizmekten kendini alıkoyamamış! The Times gazetesinde başyazıyı yazan Mr. Stone “Dürüst, aktif Türkiye’nin gerçekten bize ihtiyacı var mı?” diye sorması dün anlamlıydı. Çünkü Avrupa’da işsizlik, vergi yükü ve de ağır bürokrasi var. 42 yıl önce bize tam üyelik için evlenme teklif eden Avrupa’ya çok geç bir istek belirttiğimizi de unutmamalıyız. Bugün müzakere zemini her şeyden çok evliliğe yakın diyorum. Çünkü Türkiye’nin analizini yapan Batılı zihniyet buna ihtiyacı olduğunu kabul ediyor. Bizim kulaktan dolmacılar “ben de olsam Türkiye’yi almazdım abi” muhabbetinin sığlığında boğulurken Batılı aydınlar aydın olmanın gereği, okuyarak görerek Türk kültürüne, tarihine ve enerjisine duydukları hayranlığı dile getirmekte sakınca görmüyorlar. Sakınca görenler Avusturya gibi yargılarını, “Viyana kuşatması” komplekslerini yenemeyenler. Soykırım yapanlara kucak açanlar…

Onlara 800 yıl önceden Mevlana sesleniyor: “Ne varsa düne dair dünde kaldı cancağızım/Bugün yeni şeyler söyleme zamanı.”

Yorumlar kapatıldı.