İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

!!!… !!!… !!!

Emin Çölaşan

(SEVGİLİ okuyucularım, önce şunu söyleyeyim: Bu yazıyı dün AB olayında net bir sonuç alınmadan önce yazıyorum.)

Bir gazetecinin bugüne kadar ısrarla yazdıkları, ısrarla savunduğu görüşlerin tümüyle doğru çıkması sonrasında ‘ben dememiş miydim’ demesi yakışıksızdır. Belki de ayıptır. Ancak ben bugün bir kez daha sizlerin önünde bu yakışıksız (!) davranışta bulunacağım, ayıp edeceğim!

Burada iddialı olarak bir kez daha vurguluyorum. Yıllardan beri şu görüşü savundum:

Bunlar bizi aralarına hiçbir zaman almayacaklar. Bizi kullanacaklar, küçük düşürecekler, bizimle oyun oynayacaklar ve 15-20 yıl sonra reddedecekler.

Müzakerelerin başlaması (eğer başlarsa) hiç önemli değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin başına daha nice çoraplar örecekler. Henüz işin başındayız ve kaç gündür yaşadıklarımızı gördünüz.

Şu anda AB’nin 25 üyesi var. Hangisini kapılarında böyle süründürdüler? Hangisini böyle aşağıladılar?

Ama kabahat onlarda değil. Kabahatin tümü bizi yönetenlerde. Siz bunların peşinden böyle koşarsanız, teslim bayrağını böyle çekerseniz, bunca ödün verirseniz, el kapılarında yalvarıp yakarırsanız, olacağı işte budur.

Sizin Ankara’dan gönderdiğiniz tehdit mesajları onları ilgilendirmez.

***

Kaç günden beri bize yaşatılan şu aldatmacaya bakın! Sanki AB’nin 24 üyesi bizden yana da, bir tek Avusturya karşı! Oysa hiç ilgisi yok. Kendi aralarında işbölümü yaptılar. Ötekiler açık oynamıyor, karşımızda kötü polis rolünde sadece Avusturya’yı buluyoruz. İyi polis rolünü İngiltere üstlenmiş!

Bizimkilerin güvendiği dağlara kar yağdı! Öteki iyi polisler ortalıktan toz oldu, ses veremedi! Nerede bizim Başbakan’ın ‘sevgili dostu’, her fırsatta sarmaş dolaş olduğu, öpüşüp koklaştığı İtalya Başbakanı? Nerede Almanya? Nerede bizi pohpohlayan ötekiler? Ağızlarını hiç açtılar mı?

Bizimkiler ise Ankara’dan esip gürlüyor:

‘İsteklerimiz kabul edilmezse masaya gitmeyiz haaa! Geri adım atmayız!.. Duruşumuzu aynen koruyacağız!.. Vereceğimizi verdik, yeni bir şey isterlerse yokuz…’

Nereye gitmezsiniz? Her yere, hem de koşa koşa gidersiniz. Hangi geri adımı atmazsınız? Bugüne kadar AB’nin karşısında bir tek ileri adım atabildiniz mi? Hangi duruşu korursunuz? Ortada duruş mu kaldı?

***

Bizler bu konuları yazarken, Türkiye’yi yönetenleri burada yüzlerce kez uyarırken, ‘Yapmayın, bu kadar ödün vermeyin, bunların karşısında böyle alttan almayın’ diye neredeyse yalvarırken, umurlarında bile değildi. Başımıza geleceği bizler biliyorduk. Onlar da tahmin ediyor ve korkuyordu ama renk vermiyordu.

Şimdi korktukları başlarına geldi, her şey açığa çıktı.

Müzakereler başlasa bile, canımızı her gün yakacaklar. Karşımıza her seferinde karşılanması mümkün olmayan isteklerle gelecekler.

Ermeni soykırımını kabul et, Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanı, askerlerini geri çek, Rum Patriği’nin ekümenik olduğunu kabul et, azınlık vakıflarına istediklerini ver…

Güneydoğu ve Kürt sorunu işin cabası.

Bu işin sonu yok sevgili okuyucularım.

Ama göreceksiniz, tüm acı koşullara rağmen bizimkiler müzakere masasına oturmayı kabul ederse, birileri -işin birkaç adım sonrasını düşünmeden ve aynen 17 Aralık sonrasında olduğu gibi- Türkiye’de yeniden ‘bayram’ ilan edecek. ‘Zafer çığlıkları’ atılacak. Bekleyin, az kaldı!

Bir ülkenin başka ülkeler karşısında böylesine küçülmesinin, onlara yalvarmasının zaferi!

Henüz işin en başındayız ve olanları hep birlikte gördünüz.

Böyle bir hadiseyi, değil Cumhuriyet döneminde, Osmanlı’nın çöküş döneminde bile yaşamadık.

***

Yazımı Mustafa Kemal Paşa’nın taaa 1922 yılında, 6 Mart günü yaptığı bir konuşmayla bitiriyorum. Belki bazı aymazlara ders olur:

‘….Vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi.

Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?

Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.’

Ne yazık ki şimdi kaydediyor!

Yorumlar kapatıldı.