İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çok tatsız bir durum

BURASI DÜNYA / Zafer Atay

AB haftalardan beri yarım devlet Kıbrıs Rum yönetimi ile yabancı nefreti ırkçılığa dönüşen Avusturya’nın “maymunu” olmuş durumda.

Olup bitenler bir kere daha şunu ortaya koydu: Avrupa Birliği’nde ortak politika yoktur. Her kafadan bir ses çıkmaktadır. Geçen aralık ayında Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim’de başlaması yolundaki kararın altına imza atan 25 üyeden bazıları her şeye sil baştan başlamak hevesine kapılmışlardır.

Kıbrıs Rum Yönetimi “Türkiye bizi tanısın, limanlarını, havaalanlarını açsın” diye yollara düşerken Avusturya, “imtiyazlı ortaklık ucu az kapalı, çok kapalı” hesaplarına dalmıştır. Bunlar yetmemiş, müzakere çerçeve belgesi AB kurullarında dolanmaya başlamıştır. Bütün satır başları çok önceden tespit edildiği için, bir protokol belgesi olmanın dışında özelliği olmayacağı söylenen çerçeve birden yeni bir anlaşma haline dönüşmeye başlamıştır. İçine “Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımın tanıması”ndan, “Kıbrıs’ın isteklerine, imtiyazlı ortaklıktan , Ermenistan sınırının açılması”na kadar bir sürü yeni şart doldurulmuştur.

AB içinde ortaya çıkan ikinci şey şudur: Ne diyorlardı “Her adaya aynı şekilde davranılır”. Yalan. Biz bunun büyük bir yalan olduğunu daha öncede söyledik. Hangi ülkenin Çerçeve Belgesi’ni, Türkiye’ninkine benzer şartlar sokuşturulmuştur? Hiçbirinin.

AB içinde çekişmeler o kadar çirkin bir hal almıştır ki, aday ülkeye (Türkiye) yol haritası olarak verilecek Çerçeve Belgesi, Daimi Temsilcileri Konseyi’nden (COREPER) bir türlü çıkmamıştır. Rivayete göre, belge son dakikada-bugün-onaya sunulacaktır.

Bizim anlamadığımız bazı üyelerin sanki yeni keşiflerde bulunuyorlarmış gibi hareket etmeleridir. Geçen aralık ayındaki zirvede Kıbrıs meselesi biliniyordu. AB’yi hiç ilgilendirmemesi gereken Ermeni sınırının, kapalı olduğu da sır değildi. Hele 90 yıl önce olduğu söylenen birtakım olayların (sözde Ermeni katliamı) yeniden ısıtılıp AB’nin kırmızı çizgisi haline getirilmek istenmesini de anlamak mümkün değildir.

Tabii, imtiyazlı ortaklık. Böyle bir şey şimdiye kadar hangi adaya söylenmiştir? Zirve belgesinde sözü edilen tek şey tam üyeliktir. İmtiyazlı ortaklık gibi, The Times’ın deyimi ile “şerefsizce” bir teklif niye Türkiye’nin önüne konmaktadır.

Kargaşalık aslında yeni değildir. Türkiye’nin Gümrük Birliği ile ilgili genişletilmiş protokolü onayladıktan sonra yayınladığı Kıbrıs bildirisi için ne denildi: “Bu bir görüş beyanıdır. Hukuki geçerliği yoktur” iyi… Zaten dönem başkanı İngiltere Başbakanı Blair de Kıbrıs’ın tanınmasının müzakere şartı değil üyelik şartı olduğunu söylemiştir. Ama işin böyle olmadığı anlaşılmıştır. Rum yönetimi, diğer üyeleri Fransa, Avusturya’nın yardımı ile AB’nin karar mekanizmasını kilitlemiştir. Hazırlanan karşı bildiri ile Türkiye’nin önüne birçok şey ile beraber Kıbrıs’ın da şart olarak konmak istediği görülmüştür.

Kimine göre, karşı bildirinin hukuki geçerliği yoktur. Hayır, vardır. O kadar vardır ki, Çerçeve Belgesi’ne, “AB kurumlarında alınan kararlar AB muktesabatı (ilkeleri, şartları) halini alır” cümlesi sokuşturulmak istenmektedir.

Acaba bütün bunlar başımıza çok istekli göründüğümüz için mi geldi? Hatırlıyoruz, minik Malta bile müzakereler sırasında sıkıştırılınca, “AB’den vazgeçebileceğini” açıklamıştı.

Görüşmelerin bugün başlayıp başlamayacağı belli değildir. Başlarsa ne şartlar getirilecektir? Bu da bilinmiyor.

Onun için Ankara artık kendini biraz ağır satmalıdır. Çerçeve Belgesi onaylanmadan, tabii namuslu bir Çerçeve Belgesi’nden söz ediyoruz. Masaya konmadan görüşmeler başlamamalıdır. Dışişleri Bakanı Gül’ün her şey bitmeden “Lüksemburg’a gitmeyeceğiz” tavrı doğrudur.

Biz uzun yıllardan beri Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşmesini savunduk. Ama bunun olmazsa olmaz olmadığını da önümüze ne konulursa, onu yemek zorunda olmadığımızı hep söyledik. Türkiye AB üyesi olmazsa batmaz, dünyanın sonu da gelmez.

Yorumlar kapatıldı.