İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zehirli bir karışım!

The Guardian

Türkiye, Avrupa’nın parçası olmak için 40 yılı aşkın bir süredir bekliyor, bu umudun nihayet gerçeğe dönüşeceğinin kesinleşebilmesi için hâlâ birkaç gergin gün var önünde.

Son dakika itirazlarının AB dışişleri bakanlarınca pazar günü giderileceği ve müzakerelerin sonraki gün başlayacağı yönündeki umutlar baki.

Kurallar nedeniyle Avusturya süreci tek başına bloke etme imkânına sahip. Avusturya, kulübe girmek isteyen tüm ülkeler gibi tam üyeliği müzakere etmek yerine, Türkiye’ye sadece ‘özel ortaklık’ önerilmesini talep ediyor. Ankara itiraz ediyor: Bu ayrımcılık. Bu yaz AB anayasasının felç edici reddinde güçlü Türkiye karşıtı hissiyat önemli bir rol oynamış olsa da geri kalan bütün ülkeler (Fransa, Hollanda ve Almanya da dahil) saygın bir tavır sergileyerek, Ankara ile aynı fikri benimsiyor.

‘Viyana’dan kalma önyargılar

Avusturya’nın Türkiye’ye muhalefeti, tarihsel önyargılarla günümüze ait korkulardan menkul zehirli bir karışım; Viyana kapılarındaki Osmanlı akıncılarının hatırası, Habsburg nostaljisi ve Anadolu’nun en ücra köşelerinden vasıfsız Müslüman işçilerin akın etmesinden duyulan korku bu tavra etki eden unsurlar.

Muhafazakâr Başbakan Schüssel, AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğunu açıkça söylemedi, ama Türkiye ile müzakereleri, ancak komşu
(ve Katolik) Hırvatistan ile paralel müzakere süreci başlatılırsa destekleyeceğinin sinyalini verdi. Bu süreç, Zagreb’in BM savaş suçları mahkemesi ile işbirliği yapmaması nedeniyle haklı olarak askıya alınmış durumda.

Çifte standart uygulanıyor

Pazartesi müspet sonuç elde edilse bile, çifte standartların yaşattığı kırgınlığın giderilmesi güç. Vaktiyle askeri darbeler, işkence ve hiperenflasyon ile malul olan Türkiye, AB üyeliği kriterlerini (demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması, serbest piyasa ekonomisi ve rekabet edebilme kapasitesi) karşıladı. Yeni yasalar Kürt bölgelerinde yarım yamalak uygulansa da, AB üyeliği umudunun beklenmedik bir reforma vesile olduğu da ortada.

Müzakerelerin tamamlanması için gereken 10 veya daha fazla süre zarfında daha fazlası olacak ve Türkiye zenginleşecek. Kıbrıs konusundaki çetrefilli sorunlar bu süreci sekteye uğratmamalı.

Türkiye’nin 1915’teki Ermeni soykırımını tanıması yönünde yapılan çağrıların da, bu ülkenin geçmişine yönelik daha olgun bir yaklaşım sergilemesine yardımcı olması umut edilir. Fakat Türkiye, laik Müslüman demokrasisi, hoşgörülü, çokkültürlü bir Avrupa’ya katılmaya hazır olduğunu kanıtlamıştır.

Bize de son adımı atmak ve müzakereleri başlatmak düşer.

(Başyazı, 30 Eylül 2005)

Yorumlar kapatıldı.