İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk-Ermeni dostluğunun yeniden tesisi

Şahin Alpay

“Osmanlı Ermenileri” konferansının “Ermeni Sorunu ve Türkiye Demokrasisi” başlıklı oturumunda yaptığım konuşmada söylediklerimin özü şu: Ben bir tarihçi değilim. Siyaset bilimci ve yorumcu olarak öncelikle Türk siyasi hayatının güncel sorunlarıyla ilgiliyim.

“Ermeni Sorunu” dediğimiz sorunun aşılmasını Türkiye’de özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin yerleşmesi, barış kültürünün hakim olması açısından zorunlu buluyorum. Dolayısıyla geçmişten ziyade gelecekle ilgiliyim. Meselem şu: Türk-Ermeni dostluğunun yeniden tesisi için ne yapılabilir? Hem Türkler hem de Ermeniler arasında, bir uzlaşmaya varılıp sorunun aşılmasını isteyenler olduğu muhakkak. Uzlaşma yanlıları bugün için azınlıkta, ama yarın büyük çoğunluğu oluşturabilir. Bunun için çözüm yanlılarının bazı temel tesbitlerde mutabakata varmaları gerekir.

Olay şudur: 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında yaşananlar, çok dinli, çok etnili Osmanlı İmparatorluğu’nun, emperyalist Avrupa devletleri tarafından desteklenen etnik ve dinsel milliyetçiliklerin çatışmasıyla dağılması öyküsüdür. Etnik-dinsel temizliğe tabi tutulan, yurtlarından sürülen, katledilen milyonların öyküsüdür. Bu trajediden Osmanlı İmparatorluğu’nu oluşturan hemen bütün etnik ve dinsel gruplar şu veya bu ölçüde payını almıştır. İttihat ve Terakki yönetimi, Anadolu’ya mutlak hakim olma ve burayı sadakatine güvenmediği dinsel ve etnik unsurlardan arındırma kararı vermiştir. 1915-16 yıllarında İttihatçıların, Ruslarla işbirliği yaparak bağımsız bir Ermenistan kurma peşindeki ayrılıkçıları cezalandırmak amacıyla ülkenin hemen her yerindeki Ermenileri Suriye’ye (Zor vilayetine) zorunlu göçe tabi tutması sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sırasında yaşanan acıların en ağırını Ermeniler çekmiştir. “Tehcir”e yalnızca savaş bölgesindeki değil, İstanbul ve İzmir hariç ülkenin her yerindeki Ermeniler tabi tutulmuş; zorunlu göç sırasında, yüz binlercesi öldürülmüş ya da açlıktan ve hastalıktan telef olmuştur. Bir kısmı Müslümanlığı benimseyerek tehcirden kurtulmuş, bir kısmı da Müslümanlar tarafından kurtarıldıktan sonra din değiştirmek suretiyle hayatta kalmayı başarmıştır. Ölmeden Suriye’ye ulaşabilenlerin bir kısmı oraya yerleşmiş, pek çoğu Fransa ve ABD’ye göç etmiştir. Türkiye halkı, Osmanlı Ermenilerinin yaşadığı bu trajedi hakkında pek az bilgi sahibidir ve yeterli bilgi sahibi olmadan, sorunun aşılması imkanı kesinlikle yoktur.

Öte yandan Ermenilerin soykırıma uğradıkları iddiası üzerinde görüş birliğine varılması söz konusu değildir. Kimileri bu iddiada ısrar edecek; kimileri bunu hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Ama bu iddianın Türkiye’nin tarihte olanları özgürce konuşmasını engellediği tartışma götürmez bir gerçektir. İttihatçı yönetimin işlediği suçlardan o günün ve bugünün bütün Türklerinin sorumlu tutulması, soykırım iddiasının genel olarak Türklere karşı ırkçı nefret ve düşmanlığı körüklemek için kullanılması kabul edilemez. Bu temel tesbitler üzerinde bir mutabakata varılabildiği takdirde çözüme doğru yol alınabilir.

Türkiye’deki uzlaşma ve çözüm yanlıları olarak görevlerimiz belli: Öncelikle Ermeni yurttaşlarımızın eşit vatandaşlık haklarından yararlanmalarını ve azınlık haklarının güven altına alınması için çaba harcamalıyız. Tarihçiler cesaret ve kararlılıkla, yaşananları ve sorumlularını aydınlatacak araştırmalara hız vermeli. Türkiye-Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve iki ülke arasındaki sınırların açılması için kamuoyu oluşturmalıyız. Ankara böylelikle, Azerbaycan ile Ermenistan arasında barışa da katkıda bulunabilir. Türkiye ve Ermenistan sivil toplumları arasındaki temasları ve diyalogu katlayarak arttırmalı, güçlendirmeliyiz. Bütün bunları yapabilirsek, gün gelecek Anadolu’da Osmanlı Ermenilerinin çektiği büyük acıların anısına bir anıt dikmek mümkün olacaktır.

Yorumlar kapatıldı.