İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fatma Ane geçmişini bilmeden öldü

İSMAİL SAYMAZ

İSTANBUL – Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. İrfan Palalı, konferansın ilk gününde anneannesi Fatma Ane’yi anlattı. Fatma Ane, tehcirde, annesinin yanında donmak üzereyken kurtarıldı, Şanlıurfa’ya getirildi, adı ve dini değiştirildi. Daha 12’sinde verildiği dul eşi beş yıl sonra ölünce, yaşlı kayınbiraderiyle evlendirildi. İki kardeşten beş çocuğu oldu, geçinebilmek için hademelik yaptı, bir Müslüman olarak öldü. Doç. Dr. Palalı, adını, ailesini ve kimliğini bilmeden ölen Fatma Ane’nin yaşamını ‘Tehcirin Çocukları’ adıyla kitaplaştırdı.

Donmak üzereyken bulundu

‘Ane’, Şanlıurfa’da ‘anne’ anlamına geliyordu. Fatma Ane, 1908’de, anımsamadığı bir köyde, anımsamadığı bir ailede dünyaya geldi. Ve yine bilmediği bir ‘sebeple’ 85 kişiyle yola çıkarıldıklarında, mevsim kıştı. Jandarmalar onu, karlar içinde donarak ölmüş annesinin yanında donmak üzereyken buldu. Açtı, elbisesizdi. Beş-altı çocukla birlikte, bir kağnıya bindirildiler. Üç günlük bir yolculuktan sonra Şanlıurfa’ya getirildi. O tarihte kilise olan, Selahattin Eyyubi Camii’ne konuldular. Kilisede, çoğu kız yüzlerce Ermeni çocuğu vardı; besleme olarak ailelere dağıtılacaklardı. Fatma Ane, bir ay burada kaldı, dini eğitim gördü. Yıllar sonra hacca giden Fatma Ane, en çok sabah namazına kalkarken güçlük çekiyordu. Namaz saati erkendi; kalkmayanlar dövülüyordu.

Bir ay sonra Tütüncüzadeler ailesine verildi. Henüz 12’sinde, evin küçük oğlu olan, tek çocuğuyla dul kalmış 40 yaşındaki Derviş’le evlendirildi. Derviş, Fatma Ane’den iki çocuk yaptı, beş yıl sonra öldü. Fatma Ane dul kaldıktan sonra, çocukları elinden alındı, sokağa atıldı. Bu arada Tütüncüzadelerin büyük oğlu Reşit, 20 yıl sonra cezaevinden çıkmıştı. Fatma Ane sokaktan alınıp bu kez de Reşit’le evlendirildi. Reşit’ten de üç çocuğu oldu. Reşit yedi yıl sonra ölünce, Fatma Ane yine dul kaldı, Şanlıurfa’da bir okulda hademeliğe başladı. Oğullarından biri öğretmen olunca işi bıraktı, kendini dine adadı, hacca gitti, 1993’te öldü…

‘Aslında unutmak istiyordu’

‘Ben bir Türk milliyetçisiyim’ diyen Doç. Dr. Palalı, sözlerini şöyle bağladı: “Anneannemin öyküsünü, hademelik yaptığını duyunca öğrendim. Ya anlatmıyor ya da kısa kısa anlatıyordu. ‘Bilmiyorum’ dediklerini aslında biliyor, saklıyordu. Çünkü geçmişini unutmak istiyordu. Tehcirde büyük bir insanlık ayıbı yaşandı. Bence bu bir soykırım değildi. Çünkü halk, yönetimin kararına rağmen bu çocukları sakladı, bağrına bastı.”

——————————————————————————–

Protesto toplantı salonuna taştı

Davetiyesi olmadığı halde kimliğini göstererek konferansa giren Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhan Çuhadaroğlu konferans düzenleyicileriyle tartıştı. Girdiği oturumun soru cevap bölümünde söz alarak, “Ermeniler Türkiye’nin her yerinde katliam yaptı, sonra da burada özlemden bahsediyorlar, sahtekârlık yapıyorlar. Kendime ‘Acaba Bulgaristan ya da Yunanistan’da mıyım diye sordum. İsviçre’de kanun çıkarıldı, hanginiz karşı çıktınız” diye sorunca, Doç. Dr. Halil Berktay, “Yalan söylüyorsun” dedi. Çuhadaroğlu da “Sensin yalancı” diye bağırarak, çıktı.

——————————————————————————–

12 Eylül Ermeni Krallığı’nı yok etti!

Konferansta Doç. Dr. Halil Berktay, bir anısını anlattı: “1980’den sonra Ana Britannica ansiklopedisinde çalışırken, Selçukluların Van’a ve Adana’ya sefer düzenlemesi dikkatimi çekti. Seferler Ortaçağ Ermenistan Krallığı’na yapılmıştı. Ama bunun 12 Eylül yönetiminin isteği üzerine bir mahkeme kararıyla çıkarıldığını öğrendim. Bilirkişi seçilen Prof. Dr. Mim Kemal Öke, bu bölgeye devlet yakıştırmasının bilimsel olarak yapılamayacağını belirtmişti. Mahkeme de bu rapora dayanarak ansiklopedideki ‘Ermeni Krallığı’ tanımı çıkarmıştı.”

Yorumlar kapatıldı.