İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hukukun katli

Murat Belge

Dün, ‘demokrasi ve ulusal çıkar’ konuları çerçevesinde yazmıştım. Konuya girmemin somut bir gerekçesi vardı: CNN’de Ahmet Hakan’ın programında, ‘Ermeni Konferansı’ üstüne konuşurken bana sorulmuş bir soruydu bu ve ikisinden hangisinin tercih edilmesi gerektiği üzerine sorulmuştu.

Bu sabah, birdenbire değişmiş bir ortamda, ama gene bu sorunun tam orta yerinde bulunuyoruz. Aslında ortamın değişmesi, bizi bu ‘orta’nın ortasına taşıdı. Nedir ortamda değişen? Bu toplantıyla ilgili, İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin çıkan ‘yürütmeyi durdurma kararı’.

Şimdi üzerinde durmak istediğim konu, ‘Ermeni Konferansı’ veya bunun hakkında süregiden tartışma değil. Bunu zaten bütün Türkiye uzun zaman konuşmaya devam edecek. Ben, söz konusu mahkeme kararının, şu ‘demokrasi ve ulusal çıkar’ kavramsal bağlamı içinde ne gibi anlamlar içerdiğini ele almak istiyorum.

Mahkemenin bu ara kararı, tanım gereği bir ‘karar’ olduğuna göre, üzerinde konuşabiliriz. Şimdiye kadar birçok kişinin zaten belirtmiş olduğu gibi, Türkiye’nin hukuk tarihine geçecek ve ‘ilelebet’ orada kalacak bir karar bu. Bir mahkeme, akademik niteliği olan bir toplantıyı durduruyor; toplantıyı yapan bilim kurumlarından bilgi istiyor: ‘Konuşacakları nasıl seçtiniz? Çağırmadıklarınızı niçin çağırmadınız? Toplantıyı finanse eden var mı, kim?’ Böyle uzayıp gidiyor sorular.

Türkiye’de sağ cephe bu dili olağanlaştırmayı, normalleştirmeyi başardığı için, böyle sorular ‘sokaktaki adam’ı şaşırtmaz. Ama ‘hukuk’ hakkında ve aynı zamanda ‘düşünce özgürlüğü, dolayısıyla ‘demokrasi’ hakkında bazı nosyonlara sahip insanları çok şaşırtır -nitekim şaşırttı.

Türkiye’de sağ cephe, dediğim dili normalleştirmeyi başarmasının yanı sıra, bu anlayışı bir ‘mahkeme kararı’ haline getirmeyi de başardı.

Bir durumun içerdiği ‘absürdite’ bile anlaşılmaz olduğu için, biraz daha abartıp iyice ‘absürd’ hale getirmek gerekiyor; bundan böyle, mikrobiyoloji konferansları, hematoloji kongreleri düzenlemek isteyenler, İstanbul 4. İdare Mahkemesi’ne başvurup (başvuru adresinin bu olduğu anlaşılıyor) kimleri niçin davet ettiklerini, etmediklerini de niçin etmediklerini, noter tasdikli, onaylı vb. kâğıtlarla izin almaları gerekecek.

Neyse, asıl konuya gelelim: bu mahkemeye bu kararı almak üzere başvuran vatanperver avukatlar, bunu kendi anladıkları bir ‘ulusal çıkar’ gözeterek yaptılar. Mahkemein kendisi de, kendi kararında belli ettiği gibi, aynı kaygıyla hareket etti. Böylece, ‘ulusal çıkar’ın ‘demokrasi’nin önüne geçmesi sağlanmış oldu.

Bunun sonucu, Türkiye’de hukukun büyük bir yara alması oldu. Elbette ki bunun ilk örneği değil. Ama zaten ilk örneği olmaması da benim anlatmaya çalıştığım şeyi kanıtlıyor.

Bu ülkede yaşayan herkesin hukukla bir sorunu vardır. Kendi başı derde girdiğinde, şikâyetçi olur. Peki, ama niçin bu durum böyledir?

‘Ulusal çıkar’ her zaman ‘demokrasi’nin önünde yürüdüğü için.

Yorumlar kapatıldı.