İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Erdal Güven: Yargıdan ‘Çiçek’ gibi müdahale – Radikal

Siyasi irade erteletti, yargı durdurdu… ‘Ermeni konferansı’ yine,

evet yine yapılamıyor.

Ne demişti Meclis kürsüsünden Adalet Bakanı Cemil
Çiçek, konferansı erteleten konuşmasında:
“Türkiye’de milleti arkadan hançerleme, iftira etme
özgürlüğü var. Keşke Adalet Bakanı olarak dava
açma yetkimi devretmeseydim.”

Dünkü mahkeme kararı gösteriyor ki mesaj alınmış…
İşlem tamam.

Amacı neydi konferansın? Düzenleyicilerin ifadesiyle şuydu:
Türkiye’nin kendi bilim ve düşünce insanlarının, resmi
tezlerden farklı seslerini topluca yükseltmeleri, katkılarını
ortaya koymaları (…) Türkiye toplumunun, asla
küçümsenmeyecek nicelik ve nitelikteki özgür
ve eleştirel düşünce birikiminin duyurulması, özgür
ve özerk bir düşünce kuşağı olarak
rüştünü ispatlaması (…) vicdani bir sorumluluğun
idraki, farklı, eleştirel ve alternatif seslerin yükselmesi,
Türkiye toplumunun aslında ne kadar zengin bir düşünce
çoğulluğuna sahip olduğunun gösterilmesi…

Peki düzenleyicileri kimdi konferansın? Çoğu
akademisyen, bilim adamları. Katılımcılar da öyle. Ayrıca
araştırmacılar, gazeteciler, yazarlar da vardı katılımcılar
arasında…Üstelik, pek önemi yok ama, bilenler,
katılımcıların tamamının ‘soykırımcı’ olmadığını da bilir. Bu
insanların çoğunun derdi, 1915 olaylarını adlandırmak değil, bu
olaylar öncesinde, sırasında ve sonrasında ne olup bittiğini
anlamak.

Katılımcıların kimliği, niteliği ve konferansın amacı başından beri
ortada. Söz konusu olan bir lise münazarası değil, bir
akademik düşünce paylaşımı, görüş alışverişi.
Gerçeği tekele almak gibi bir niyet, ‘doğruluk’ dayatması gibi
bir amaç söz konusu değil.

Hal böyleyken, konferansın önce siyasi baskı sonucunda,
sonra da yargı kararıyla yapılamaması, her şeyden önce,
çoğulculuğa, farklılığa, zıt fikirlere, kısacası demokrasiye
karşı tahammülsüzlüğün göstergesi. Konferansta
tabii ki aykırı, şoke edici, hatta ‘tehlikeli’ görüşler ifade
edilebilirdi, muhtemelen edilecekti de. Zaten demokrasinin
özünü oluşturan ifade özgürlüğü tam
da bu tür görüşler için değil midir? Erteleme
kararıyla, akademik özgürlüğe, üniversite
özerkliğine darbe indirilmiş; eleştirel, sorgulayıcı, kuşkucu
yaklaşım tam can evinden, kampüsten, üstelik de
özgürlüğün her türünü el
üstünde tutan kampüslerin başlıcasından vurulmuştu.
Dünkü durdurma kararıyla bir darbe de yargı vurdu bunlara.

Ve nihayet, Türkiye üzerinde, bu ülkede yaşayan
insanlar üzerinde çok boyutlu etkiler barındıran,
dolayısıyla her yönüyle, her tarafıyla bilinmesinde yarar
bulunan bir konuda kamuoyunun bilgi edinmesi, fikir geliştirmesi
için bir fırsat elinden alınmıştı erteleme kararıyla. Dün

bir kez de yargı önledi bu fırsatı.

Erdoğan, Pamuk vakasıyla ilgili bir soruya şu yanıtı vermişti: “Biz
AB süreci içinde düşünce ve fikir
özgürlüğüne yönelik görülmemiş
adımlar attık. Bir savcının farklı görüşü olabilir.”
Erdoğan’ın sözleri, Dışişleri diplomatının saptamasını doğrular
nitelikte olduğu kadar aynı zamanda bir çaresizlik ifadesiydi.
Ne de olsa çare üretmek siyasal iktidarın işi değil mi?
Pamuk’a açılan dava da, konferansı durduran karar da bu
ülkenin yasalarına dayandırılıyor. Demek ki yasaları
düzeltmek gerek, bu da siyasal iktidarın görevi.

Erdoğan’ın dünkü karara ilişkin sözleri, çok
daha sertti. Ne de olsa yargı, bir bakıma siyasi iktidara da meydan
okumuş oldu; ertelemenin ardından, başta Erdoğan ve Gül,
konferansın yapılmasında bir sakınca bulunmadığı yolunda
demeçler vermişti. Hatat Gül’ün bizzat konferansa
katılımı bile gündeme gelmişti.

Geçen pazar günkü yazımda, Orhan Pamuk’a,
“Türkiye’de 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt
öldürüldü” yolundaki sözlerinden
ötürü dava açılmasını eleştirirken, adı bende
saklı bir Dışişleri diplomatının şu sözlerine dikkat
çekmiştim: ” …demokratikleşmenin, insan haklarının
önündeki engel ise bürokrasidir, her şeyden önce de
yargıdır.”

Gelin de hak vermeyin. Onca reform, onca yasal değişiklik… Boşuna
mı? Elbette değil, ama ‘yol kazaları’ nasıl önlenecek? Yolu
tamamen düzelterek elbette…

Yorumlar kapatıldı.