İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Kardeşlik´ meselesi (2)

Kürşat Bümin

Yeni Aktüel’in geçen sayısına kapak olan haberden söz ediyorduk… Dergi, eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’ın (hangi Doğan olduğu tartışmaya açılıyordu!) eski Patrik Kalustyan’ın anne bir kardeşi olduğu yolunda bir iddiayı gündeme getiriyordu. Hikayenin sonrasını biliyorsunuz. İki Lütfi Doğan’ın iddiayı şiddetle reddetmesine ilaveten ortaya yeni “tanıklar” da çıktı.

Sonuç olarak anlaşıldı ki, epeydir ortada olan bu iddia asılsızdır. Şimdi görüyoruz ki iddianın asılsız çıkması iddiayı gündeme taşıyan Yeni Aktüel’in de canını sıkmış. Derginin editörü Alper Görmüş’ün (evet, tanıdığınız Alper Görmüş!) son yazısı bunun böyle olduğunu açıkça itiraf ediyor. Görmüş’ün henüz “ham” olan bir haberin dergiye taşınmasından dolayı üzüntülerini belirterek “editörlük” görevinden ayrıldığını ilan ettiğine de şahit oluyoruz. Alper’e hak verdim, yerinde bir “jest” doğrusu… “Sorumlu editörlüğün” -sayısının artmasını dilediğimiz- iyi bir örneği…

Meseleyi aramızda konuşurken Alper’e (onun da hak verdiği) şu lafları ettim: Söz konusu “kardeşlik” meselesi hakkındaki iddia doğru çıksaydı da çok bir şey farketmezdi. Çünkü, insanların “kökenleri” söz konusu olduğunda bu konuda “dedektiflik” yapmak başkalarına düşmez… Eğer (diyelim) bir Müslüman anababasının ya da atalarından birisinin bir başka dine mensup olduğunu öğrenirse, bu konuda açıklama yapmak (ya da yapmamak) tamamen o kişinin tasarrufunda olan bir şeydir.

Bu husus başkalarını niçin ilgilendirsin? Söz konusu kişi eğer bu “keşfi”ni kendisini zenginleştirecek, daha doğrusu kendisini daha iyi “tarif edecek” bir kazanç olarak görüyorsa (bazı örneklerde olduğu gibi) bunu zaten açıklayacaktır. Yok eğer durum böyle değilse, hiç kimsenin de onun üzerine “Doğruyu söyle, senin aslın nedir?” diye gitmeye hakkı yoktur.

Gelelim (dünkü yazıda söz verdiğim gibi) Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin Yeni Şafak’a konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamalara:

Patrik Mesrob II’nin gerek Lütfi Doğan’ların anneleri gerekse kendi anneannesi hakkında ortaya atılan iddialara verdiği cevaplar o derece olgun ki, doğrusu ancak bu kadar olur. Büyükbabasının ölümünden sonra “biçare” kalan anneannesinin Arapkir doğumlu Mehmet Ali Varoler ile evlendiğini ve bu evlilikten Müslüman “Sevim teyze”sinin dünyaya geldiğini sakin sakin öyle güzel anlatıyorki…

Patrik’in bu “insanlık durumu”nu böyle sakin sakin anlatması ile Lütfi Doğan’ların ortaya atılan iddiayla ilgili olarak birbirlerini işaret etmeleri karşılaştırılınca, aradaki farkın büyüklüğü hemen ortaya çıkıyor.

Patrik’in gazetemize verdiği röportajı okuduğunuzu düşünerek ayrıntılara girmeyeceğim. Bu röportajdan Patrik’in sadece şu sözlerini hatırlatacağım:

“Anadolu’da öyle acı şeyler yaşanmış o kadar çok dul kadın ve yetim çocuk ortada kalmış ki, bugün kimin kimle yakından veya uzaktan akraba çıktığına şaşıp kalabilir insanlar. Dinleri, mezhepleri, örfleri, adetleri şimdi farklı olsa bile.”

Evet, mesele bu kadar açık… Dolayısıyla “kimlik meselesi”nde çok “iddialı” olmak bazı zamanlar yanıltıcı olabilir. Ancak söylediğimiz gibi: “Kimlik meselesi” şu sıralar pek revaçta diyerek kendimizin dışındaki insanların “kökenlerini” araştırmak ve insanların karşısına “Kimlikler lütfen!” türü “polisiye” bir soruyla çıkmak da yersiz ve anlamsız bir davranıştır.

Bu arada şunu da hatırlayatım: “Kimler kardeş” sorusu bizi fazla meşgul ettiğinden olacak, evi talan edilen ve başta kocası olmak üzere aile yakınlarını kaybederek üç çocuğuyla ortada kaldığı için komşusu Hacı Ali Doğan tarafından kuma olarak alınan Şuşan Gültane’nin trajik hayat hikayesini neredeyse hatırlamadık bile…

Yorumlar kapatıldı.