İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Simetri

Gündüz Aktan

Türk-Kürt çatışmasını durdurmak için özenle kaçınılması gereken şeyler var. Bunların başında kendilerine saldırtmak isteyen Kürt grupların tahriklerine kapılmamak geliyor.

Bu bağlamda sakin ve sağduyulu olma çağrılarının Kürtler dışındaki herkese dönük olduğu anlaşılıyor. Etnonasyonalist Kürtlerin tahrikkâr hareketlerden vazgeçmeyecekleri varsayılıyor.

Öte yandan, herkesin sorumluluğunu yüklenmesi yolundaki çağrılar, sanki vuku bulan olaylardan herkes sorumluymuş gibi bir izlenim yaratıyor. Oysa bu çağrının sadece sorumsuz hareket edenlere yani olayları başlatan Kürt etnonasyonalistlere yöneltilmesi gerekir.

Aslında, tüm soyut çağrılar gibi bunların ne fazla bir anlamı var ne de olayların durmasına ciddi bir katkısı. Bu çağrıların belki de tek yararı, bunları yapanların aklı başında insanlar olduklarını göstermekten ibaret.

Bazıları daha da ileri gidip, çağrılarına uyarı niteliği veriyor. Bunlar Kürt ve Türk milliyetçiliğini eşit biçimde kınıyor ve ülkenin başını belaya soktuklarını söylüyor. Tahmin edileceği gibi, bu uyarılar çoğu ‘liberal’ aydınların ağzından çıkıyor. Kendileri ilkel gördükleri milliyetçiliği aşmış olduklarından, tarafsız hakem mevkiine yerleşip buyurmak hakkına sahipler.

Bunlar geçmişin karanlık sayfalarını açıp, geçmişten ders almayan milliyetçilere ders veriyor. Sanki geçmişin belalarının başında, kendilerinin hastalıklı devrimci şiddet ideolojisi yatmıyor. Sanki bugün liberal dedikleri ideoloji çerçevesinde, yine dış dünya aracılığıyla ülkeyi değiştirmeye çalışan onlar değil. Sanki geçmişte devrimle yıkmak istedikleri devletle, bugün nefret ettikleri ve AB aracılığıyla ehlileştirmek istedikleri devlet farklı. Sanki sol ideolojileri gibi, liberal ideolojileri de ulusal kimlik, millet, milli çıkar kavramlarını küçümsemiyor. Sanki dıştan gelen her talebi kolayca kabullenmeleri yüzünden, Kıbrıs, Ermeni soykırım iddiaları ve AB üyelik sürecinde bu hale düşmedik. Sanki PKK terörizmiyle mücadele etmeden Kürt etnonasyonalist talepleri kabul ederek ‘Kürt sorununun’ çözümünü, eskiden de, savunmamışlardı.

En basit sosyoloji bilgisi, milliyetçi şiddetin, onların bu tutumlarının etkisine bir tepki olduğunu gösteriyor. Bu tutumlarını sürdürürlerse, aynı olayların tekrarlanmasının, sosyolojik bir determinizm olduğunun farkında değiller.

Siyasi hayatımızda bir mucize olsaydı da hiç var olmasalardı, Türkiye çok farklı olurdu. Güçlerini yanlış hesap etmeyen Kürtler bireysel kültürel haklarla yetinirlerdi. Kıbrıs, Ege, Ermeni ‘soykırımı’ ve AB üyeliği konularında çok daha olumlu bir düzeyde olurduk. Onların dışa bağımlı kuşkusu uyandıran savunmaları olmadan, demokrasimiz bile çok daha istikrarlı bir yapıya kavuşurdu.

Fakat bu ‘liberal’ aydınların belki de en büyük zararı, ‘tarihi facialarla yüzleşmek’ bahanesiyle, Türklerin soykırımcı, barbar, onursuz, ilkel vb. olduklarını, yıllardır topluma zerk etmelerinden kaynaklanıyor. Altemur Kılıç’ın bir yazısında söylediği gibi, canını kurtarmak için Anadolu’ya sığınan çeşitli Müslüman etnik grupların, genç Cumhuriyet çerçevesinde Türk olmakla ‘şereflenmeleri’ cazibesini yitiriyor. Şimdi bazıları kendilerini bu nitelikteki ‘Türklerden’ daha üstün görebiliyor ve Türklüğü üstkimlik olarak reddedebiliyor.

3. Haçlı Seferi’nin daha 1150’lerde, kendilerine direnenlerin Türk olmasından dolayı ‘Turchia’ dedikleri bu topraklarda Anadolu Selçukları ve Osmanlı’yı kuran ve yöneten, İslam uygarlığı sancağını Avrupa’nın ortasına diken, 1878 anayasasında bile resmi dili Türkçe olan Osmanlının halefi Türklerin Cumhuriyetinin ‘İki asli unsurundan biriyiz’ demek cüretini kendilerinde bulanlar varsa, bunda bu aydınların kusuru yok mu?

Şimdi bir de Türk ve Kürt milliyetçiliğini aynı düzeyde görüyorlar. Birisinin etnik olmayan, bütünleştirici ulus-devlet milliyetçiliği, diğerinin ırk temelinde ayrıştırıcı ve dışlayıcı etnonasyonalizm ile solculuk karışımı faşizm olduğunu anlamıyorlar. PKK şiddetinin bu ideolojinin ürünü olduğunu göz ardı ediyorlar.

Toplumları yıkanlar dışarıdan değil, kendi içlerinden çıkıyor.

Yorumlar kapatıldı.