İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sayın Patrik Bartholomeos´un ağzından…

Mihail Vasiliadis

İzninizle, sütunumu bugün sayın Patrik Bartholomeos’a bırakacağım. Daha doğrusu onun, şu menfur 6 Eylül 1955 olaylarıyla ilgili demeçlerinden parçalar aktaracağım.

Gerek Balıklı Manastırı mezarlığındaki mevlit (ki en başta, o gece yok edilen ve cesedi dahi bulunamayan papaz Hrisanthos’un ruhunaydı) gerekse başka yerlerde yapılan ‰yinler esnasında bu olaylarla ilgili olarak dolu dolu konuştu. Örneğin Beşiktaş’taki kilisede şöyle dedi:

Bugün burada ‘Anastasios’ adlı birinin ruhuna Tanrıdan rahmet diledik. Bu kişi o dönemde, bu kilisenin zangocuydu ve yakın akrabamdı; eniştemdi. Biliyorsunuz, bu kilise o gece büyük hasara uğradı. Bugün onu, o hatırlanmayası gecenin 50. yıldönümü fırsatıyla anıyorum. Kendisi ve babamın kız kardeşi olup h‰l‰ hayatta olan eşi, o gece öldürülmemelerini iyi kalpli Türk komşularına borçludur.

Buna benzer olaylar tüm İstanbul’da, pek çok mahallede, pek çok apartmanda olmuştur. Hıristiyan komşularına dostlukla bağlı Türkler onları korumuş hatta bazı durumlarda hayatlarını kurtarmıştır. Cemaatimizin korkunç bir trajedi yaşadığı o gecenin kurbanlarına Tanrıdan rahmet dilerim.

Dün Balıklı Manastırındaydım. O gece orada da olaylar çığırından çıkmıştı. Baş rahip Gerasimos ve papaz Epifanios yaralanmış, o manastırda inzivaya çekilmiş olan papaz Hrisanthos ise kaybolmuş, bir daha ne ölüsü ne dirisi ortaya çıkmıştır. O vahşetin -o gün olanlar gerçekten bir vahşetti- kurbanlarının ruhlarının huzura kavuşması için mevlit okudum. Geçenlerde de söylediğim gibi o olaylar, mazur gösterilemeyecek, nedensiz bir saldırı, bir tahrikti.

Biz Kilise olarak, Cemaat olarak, hiç bir zaman kimseye zarar vermedik. Herkese sevgi besler yasalara uygun biçimde davranırız. Hiç bir şekilde karışmadığımız, sorumluluğunu taşımadığımız olayların ve siyasi konjonktürün ağır faturası ödetildi İstanbul Rumlarına.

Bu arada Elhambra Pasajı’ndaki 6 Eylül olaylarıyla ilgili sergiyi de, 9 Eylül Cuma günü gezen Patrik bu konuda şöyle dedi:

Fotoğraflar kendiliğinden konuşuyor. Şu andaki ruh halimi anlıyorsunuz. Temennimiz böyle olayların bir daha olmaması ve insanların barış içinde, karşılıklı saygı içerisinde yaşamasıdır.

Sevindirici olan şudur ki, bugünün Türkiye’si, bugünün Türkleri, yarım yüzyıl önce yapılan bu büyük hatayı kabul etmekte ve tartışmasız mahkum etmektedir. Yoldaki adam da, yetkili kişiler de, tahsilli kişiler istisnasız bu iğrenç olayları açıkça kınamaktadır.

Bizler dünya barışına ve özellikle ülkemizin barış içinde yaşamasına ve refahına duacıyız. Böyle olayların tekerrür etmeyeceği yolunda ümidimiz ve inancımız vardır.

Muhakkak ki geçen Salı günü, bu serginin açılışı esnasında meydana gelen olaylar nahoştu. Sayıca çok az da olsalar, bu olayları yaratanlar kendileri açısından, savundukları ideoloji açısından, kötü imtihan vermişlerdir. Bu kişiler resmi otorite tarafından tecrit edilmiş, polis gereken her türlü tedbiri almıştır; ve gördüğünüz gibi, o günden sonra, benim bugünkü ziyaretime dek her şey sükunet içinde ve medeni bir atmosferde geçmektedir.

Bu arada gazetecilerin sorularını cevaplarken, Patrik şunları da ifade etmiştir: Bu serginin hepimize acılı anılar canlandırması doğaldır. Olmamaları gerekirdi bu olayların; ancak oldular. Temennimiz ve dualarımız ne Türkiye’de ne de dünyanın başka bir yerinde tekerrür etmemesidir.

Serginin açılış gününde bilinen olumsuz reaksiyonu gösterenler için sorulan soruyu ise Patrik şöyle cevaplamıştır: Hepimizin kabul etmek zorunda olduğu bir gerçek varsa, o da tarihe iz bırakan bu üzücü olayların maalesef gerçekten vuku bulduğudur.

Beşiktaş kilisesindeki konuşmasında Patrik vakıflar sorununa da değinmiş ve şu açıklamayı yapmıştır:

Büyük bir sevinçle öğreniyoruz ki bu kilise nihayet tapu sahibi olmuştur. Bu kilise, diğerleri gibi, atalarımızın alın teriyle inşa edildiği günden beri Cemaatimize, Ortodoks Rumlara aittir. Ancak benzer muallak durumlar daha pek çok vakıfımızda vardır. Hatta henüz tapusu verilmeyen gayri menkullerimiz dışında, tapusu olduğu halde iptal edilenler mevcuttur. Bunlarda biri de doğrudan Patrikhanemizle ilgilidir. Büyükada’daki yetimhane binasından bahsediyorum. Bu gayrimenkulumuzun tapusu bazı dairelerce ‘kitabına uydurularak’ iptal edilmiş, haklarımız sekteye uğratılmıştır. Öylesine ki, sonunda bu bina için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma zorunda bırakıldık; aynen, çok kıymetli bir gayrimenkulu elinden alınma girişimlerine maruz kalan Fener Rum Lisesi’nin yapmış olduğu gibi. Eylül ayının 20’sinde, Strasburg’da görülecek davada, hakkımızın teslim edilerek, okulumuzun binasına kavuşmasına duacıyız.

Yorumlar kapatıldı.