Serhan Ada Nerede Mersin, nerede Selanik? Bu iki uzak kenti yakın yapan ne olabilir? Tabii ikisinin de liman olması değil. İkisinin de iki denizin kuzey limanları olması da değil. İkisinde de kibriti çakan 'büyük el'in 50 yıl arayla tokalaşması söz konusu.Yarım yüzyılın görünmez düz çizgisi. Selanik'te M.Kemal'in evini kundaklayan elle, Mersin'de bacak kadar çocuğun eline ateş tutuşturan el aynıdır. Ne yazık, bu ülkenin son 100 yılı manipülasyonlar, provokasyonlar tarihi olarak da yazılabilir. Daha önce yazdım. Bir daha yazmak zorunda kalacağımı aklıma getirmeden. Sokağa çıkma yasağı çocuğuyum. 6-7 Eylül ertesinde sokakların boşaltıldığı bir gecenin sabahı geldim. Kızım da öyle. Onun doğduğu mayıs gecesi de sokaklar ıpıssızdı. Aradan geçen çeyrek yüzyılı handiyse sıfıra eşitleyen bir hazin ortak payda. Ben derken 'biz' de diyebilirdim: Bu topraklarda yaşayan halk, ulus her neyse. İçimizden düşman ilan ediliverenler temizlensin diye geceleri huzur içinde evlerimize tıkılıp bekledik. Bu ülkenin son 100 yılı sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı hesabına vurulmalıdır. 50 yıl öncesinin resimleri ortaya dökülüyor. Medyada sayfa sayfa, ekran ekran talan görüntüleri. Dizi yazılar, konuşmalar. Tanıkların acı dolu cümleleri. Araştırmacı D. Güven'in kitap olan tezi. Ortak belleğimiz yarım yüzyıldır kapalı tuttuğu bir kutuyu açmaya karar vermiş gibi. Birdenbire. Ortaya dökülenler içinde ibret, utanç, yoksulluk her türlü kurtçuk var. Ama bu tantanada 6-7 Eylül'ün daha iyi kavrandığını söylemek zor. Belki biraz magazinleştiği, biraz popülerleştiği söylenebilir. Son 100 yılın tarihini başkalarının arşivleri ışığında azar azar seçer gibiyiz. O kadar. Kendi arşivlerimiz ise henüz uyku mahmurluğunda. Ermeni tehciri, Rum mübadelesi, Kürt tepelemesi derken 'temizlik' sürüyor. Geriye neler(kimler) kalıyor? Lazlar, Çerkesler, Dadaşlar, Boşnaklar, Yörükler, Museviler, Çingeneler: TÜRKLER. Temizlik dip, temel. Yavaş da olsa. İster istemez sıra kimde sorusu akla geliyor. Osmanlı'nın 400 yıllık siyaset mirasını 100-150 yıl içinde hoyratça savurduğumuzu inkâr edemeyiz. Bir de bizim ne (kim) olmamız gerektiğini buyuranlar var. Meşrutiyet ve cumhuriyet yüzyılının biz bekçileri. Turan vaadiyle yola çıkıp 'dünya Türk olsun' niyetiyle oturanlar. İçeride şahin, dışarıda serçe olanlar. Saldırganlaştıkça, saldırganlığı katmerleyip dozaja yüklendikçe çaresizleşenler. Tahammülsüz, cahil ve yoksul bir elmanın düşünü kuranlar. Onları doğru analiz etmeden geleceğimizi kestirmek olmayacak. Son 100 yılın tekerrürleri üzerinde yeterince durmadan ne (kim) olduğumuzu anlamamız mümkün olmayacak. Sev/terk et, titre/kendine dön, övün/ çalış/güven terkipleri dışında bir vatandaşlık talebinin vaktidir. Kristal günlerin geceleri yıldızsız.
Yorumlar kapatıldı.