İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

6-7 Eylül’de ne oldu? (3)

Taha Kıvanç

Dizinin son günü bugün ve ben bir şeyi fark ettim: Başlığa rağmen, 6-7 Eylül’de ‘ne’ olduğunu anlatmıyorum aslında, benim üzerinde yoğunlaştığım, olanın ‘neden’ ve ‘nasıl’ olduğu… 1955 yılının o meş’um iki gününde, kışkıtılan yığınların İstanbul’da azınlıklara yönelik çapulculuk eylemlerine giriştikleri bilgisinin okurda olduğu varsayılarak yazılıyor bu Kulis’ler…

İlk gün, kıdemli bir meslektaş arayıp, gazeteci Mithat Perin’in MİT müsteşarı Fuat Doğu’ya gönderdiği 1962 tarihli mektubu ilk yazanın Uğur Mumcu olmadığını söyledi. Mumcu, 3 Mart 1975’te Yeni Ortam’da değinmişti konuya, ama ilk ele alınışı Devrim gazetesinde olmuş (19 Ocak 1971)… Devrim’e mektubu getiren Doğan Tanyer’miş… “Hani, bilirsin ya” diye ekledi o meslektaş…

Elbette bilirim. Doğan Tanyer 1960 dolayında Cumhuriyet Ankara büroda çalışan bir ‘gazeteci’ idi. 27 Mayıs darbesi olduğu gün mesai arkadaşları onun bilinmeyen bir özelliğini keşfettiler: Doğan Tanyer o gün gazeteye ‘yüzbaşı’ üniformasını giyip geldi. Demek, Tanyer, sonraları hizmetlerini Devrim’e de sunmuş…

Neyse…

6-7 Eylül olayını doktora tezi konusu seçen Dilek Güven’in en keskin tespitlerinden biri, olayda ‘İngiliz parmağı’ bulunduğu… Bu tespitini olayın öncesi ve sonrasında dillendirilen görüşlere ve tepkilere dayandırıyor… Ağustos 1954’te, Atina’daki İngiliz Büyükelçiliği, “Şimdi iyi görünse de, Türk-Yunan ilişkileri küçük bir şok ile bozulacak kadar yüzeyseldir” görüşünü merkeze iletirken “Sözgelimi, Selanik’teki Atatürk evinde meydana gelecek küçük bir tahribat ilişkilerin sonu olur” örneğini vermiş…

İngiliz hassasiyeti işte; her şeyi inceden inceye hesap edemeden duramaz…

Lâfın burasında durup, size, İngilizler’in bu ‘oyunu’ nasıl sahneye koymuş olabilecekleriyle ilgili senaryomu aktarmamı ister misiniz? Yerinizde olsam isterdim. İsterdim, çünkü en az olayın kendisi kadar heyecanlı ve gizemli bir senaryo bu. Adeta bir ‘James Bond’ filmi gibi… Aslına bakarsanız, benim senaryomun göbeğinde, ‘James Bond’ filmlerinin üzerine oturduğu romanların yazarı Ian Fleming var… Hatta şöyle de diyebilirim: “6-7 Eylül’de gerçekten ‘İngiliz parmağı’ var idiyse, o parmak, muhtemelen Ian Fleming’in parmağıydı…”

Ian Fleming’in sonradan filme de alınmış James Bond romanlarının en ünlüsü ‘From Russia With Love’ (Rusya’dan sevgilerle) kısmen İstanbul’da geçer. 6-7 Eylül olayından sadece iki yıl sonra (1957) piyasaya çıkan romanda, Tatiana Romanova adlı güzel bir Rus casus, aldığı tâlimatla, James Bond’u öldürmek üzere harekete geçer. Buluşma yeri İstanbul’dur. Tatiana’yı kendisine âşık eder Bond ve birlikte Balkanlar’da dolaşmaya ve Rus ajanlarıyla mücadele etmeye başlarlar. Filmin en beğenilen sahneleri İstanbul’da çekilenlerdir…

Fleming’in İstanbul ilgisi esas mesleğinden gelmektedir. Ian Fleming, James Bond romanlarında sergilediği türden bir meslek hayatına sahiptir çünkü; casustur… Kaynaklar, İngiliz casusu Fleming’in, 6 Eylül 1955 günü İstanbul’da bulunduğuna işaret ediyor. Her casusun başka bir ülkede bulunma bahanesi ve kendini gizlediği bir kisvesi vardır. Ian Fleming ‘İnterpol mensubu’ kimliğine bürünmüştür ve İnterpol toplantısı için İstanbul’da bulunmaktadır…

“Benim senaryom” diye söze başladığım için yazdığımın hayal ürünü olduğunu sanmayınız. 1908 doğumlu Ian Fleming, 1939’dan öldüğü 1964’e kadar, İngiliz MI6 (dış istihbarat) örgütünün önemli elemanlarından biriydi. Romanlarında kullandığı James Bond karakterinde kendi hayat öyküsüyle paralellikler bulunduğu bilinir. Fleming gerçekten de 6 Eylül tarihinde İstanbul’daydı ve olayları baştan sona izlemişti.

Bunu nereden mi biliyorum? Sefa Kaplan Hürriyet’te dört yıl önce bu olaya değinmişti oradan biliyorum, bir. İkincisi de, İngiliz Sunday Times gazetesine “İstanbul’da büyük ayaklanma” gözlemini sıcağı sıcağına yazan kişi Fleming’ti. İnterpolcu kisvesiyle geldiği İstanbul’da toplantıyı ektiğini ve yağmalama sırasında Beyoğlu’nda olduğunu hiç inkâr etmemiştir Ian Fleming…

İstanbul’da geçen Bond filminde bir de Türk vardır: Darko Kerim… Bir kaynak, Fleming’in tipi romanına taşırken gerçek bir kişiden etkilendiğine işaret eder: Nazım Kalkavan’a… ‘Sosyetik güzel’ diye de bilinen Billur Kalkavan’ın babasıdır Nazım Bey ve Oxford’ta eğitim görmüştür. Romanda ‘MI6’ istihbarat örgütünün İstanbul’daki şefi olarak tasvir edilir Kerim Bey…

Rolü Pedro Armanderiz’in üstlendiği Kerim Bey tipi, Bond filmlerinin 1986’da ‘Licensed to Kill’ (Öldürme izni) adıyla çekileninde yeniden canlandırılır; tabii “Kerim Bey’in oğlu” olarak… O rolü de, ilk filmde Kerim Bey’i canlandıran artistin oğlu üstlenir.

6-7 Eylül’de ‘İngiliz parmağı’ var idiyse, olayların başlamasında o sırada farklı bir kimlikle İstanbul’da bulunan ‘MI6 ajanı’ Ian Fleming herhangi bir rol oynamış mıdır? Bana hoş bir senaryo gibi geliyor… Ya size?

Yorumlar kapatıldı.