İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`6-7 Eylül´ü biz de yaşadık… (2)

Hasan Pulur

“6 Eylül”de başlayıp, “7 Eylül”de biten, ya da bittiği sanılan “6-7 Eylül Olayı”nın sonucu korkunçtu. Taksim’den Tünel’e kadar tahrip edilmemiş, yağmalanmamış mağaza, dükkân, kilise, arka sokaklarda da saldırılmayan ev kalmamıştı. “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır / Ya Kıbrıs, ya Atina, yoksa Madam Katina!” diye bağırıp saldıranların, sabaha doğru akıllarında da ne Kıbrıs, ne Atina kalmıştı; hedefleri artık yağmaydı, çapulculuktu.

Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, olay siyasi kimliğini değiştirmiş, “servet düşmanlığı”na dönüşmüştü…

***

SABAH gün ışırken, her musibette olduğu gibi, ordu göreve çağrıldı; yağmacılar salkım saçak askeri kamyonlara doldurulup Selimiye Kışlası’na gönderildi.

Bu rezilliğe bir kılıf uydurmak gerektiğini düşünen Menderes hükümeti hemen buldu:

“Servet düşmanlığını kim yapar?

Komünistler yapar!

O halde mimli, fişli komünistleri alın içeriye…”

Aziz Nesin, başına gelecekleri bildiği için, valizini almış, sabah erkenden Sirkeci’deki “Birinci Şube”nin kapısına dayanmıştı:

“Buyrun, ben geldim, nasıl olsa alacaksınız!”

***

HER facianın bir trajikomik yanı da vardır.

Biz, böyle bir olayın tanığıyız…

Genç bir gazeteci ve polis muhabiriyiz, Selimiye Kışlası’na girip çıktığımız, gördüklerimizi yazdığımız için tedirginiz. “Vatan”ın sahibi Ahmet Emin Yalman’a söylemişler, o da, “Korkmasın!” demiş…

Biz de “Ahmet Emin Bey” olsak korkmayız da…

***

BİR telefon. Tanıdığımız bir polis şefi gülüyor:

“Gel, seni Nuri Baba’yla tanıştırayım!”

“Nuri Baba kim?”

“Gel, pişman olmazsın!”

Emniyet Müdürlüğü’nün bir odasında “Nuri Baba” ile tanışıyoruz; “Nuri Baba” eski polislerden, yeniler onlara “Kulağı kesik” derler. “Nuri Baba” Boğaz tarafında bir karakolda yirmi yıldır görev yapıyor, artık karakol ondan sorulur, onunla anılır olmuş, tanımadığı yok…

***

MÜDÜRİYETTEN telefon. Amirlerden biri arıyor:

“Nuri Baba, filan kilisenin papazı Yani’yi al gel!”

“Nuri Baba” Rum papaza arka çıkıyor:

“Beyim, iyi adamdır bu papaz, kötü bir şey yapmaz!”

“Nuri Baba, uzatma, hakkında ihbar var, al getir!”

Ne yapsın “Nuri Baba”, papazı alır, birlikte vapura binerler, Bebek’te inecekler. Tramvayın arka sahanlığında “Nuri Baba” bir sigara yakar, Ortaköy’e gelince bir bakar ki “Papaz Yani” yok, kaçmış…

***

TRAMVAYDAN aşağı atlar, Dereboyu’nda her gördüğüne sorar:

“Papazı gördün mü?”

Kimse görmemiştir…

“Nuri Baba” yanmıştır, müdüriyette adamın çırasını yakarlar, derken karşıdan gelen bir papaz görür, koşar yakalar, papaz şaşkındır, “Nuri Baba” ihtar eder:

“Şimdi seni müdüriyete götüreceğim, kimseyle konuşmayacaksın, yoksa yanarsın!”

Papaz korkar, Sirkeci’ye, müdüriyete gelinir, “Nuri Baba” Birinci Şube’ye çıkar, zimmet defterini nöbetçi memura imzalatır, papazı teslim eder, ver elini Boğaziçi…

***

ORTAKÖY’de yakalanan papaz iki gün nezarette kalır, korkudan ağzını açamaz. “Nuri Baba” yol boyunca tembih etmiştir:

“Sorulmadan konuşma, ağzını açarsan yanarsın!”

Polisler cebindeki üç beş kuruşla ona peynir ekmek ve sigara alırlar, iki gün sonra sorguya çekilir:

“Gel bakalım papaz efendi. Adın ne?”

“Kirkor!”

“Ne Kirkor’u, sen Yani değil misin?”

“Hayır beyim, ben Kirkor’um!”

“Yoksa sen Rum değil misin?”

“Tabii beyim, ben Ermeni’yim!”

Papazın başına gelenlere sorguyu yapanlar katıla katıla gülerler. Ermeni papazı bırakıp, “Nuri Baba”yı müdüriyete getirirler.

“Nuri Baba”nın savunması müthiştir:

“Ne fark eder beyim, o da papaz, bu da papaz!”

***

EVET, biz de “6-7 Eylül”ü yaşadık…

Tekrar ediyoruz, bu olay bir faciadır, Cumhuriyet tarihinin en büyük ayıplarından biridir.

O gün Londra görüşmelerinde “Türk halkının galeyan halinde” olduğunu göstermek için bu kışkırtmayı tezgâhlayanlar, sonradan çok pişman oldular ama “ayıp damgası”nı, Cumhuriyet tarihine vurdurmuş oldular.

Bugün ise Avrupa’ya yaranmak için, sanki bir marifetmiş gibi, kimse bilmiyormuş gibi, “Kürt sorunu benim sorunumdur!” diyenlerin memleketi ne hale getireceklerini düşünmek zorundayız…

Alametler, iyi alametler değil!

Yorumlar kapatıldı.