İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Saldırganların elinde azınlık listeleri vardı

Sefa KAPLAN

İstanbul’da 1955 yılının 6-7 Eylül günlerinde yaşanan yağma olaylarının üzerinden tam 50 yıl geçti. O dönemde başhakim olan Tümamiral Fahri Çoker, fotoğrafları yıllarca sakladı.

Dr. Dilek Güven tarafından yapılan ve Tarih Vakfı tarafından yayımlanan araştırmaya göre, gayrımüslimlerin ev ve işyeri adresleri, ayaklanmayı organize eden elebaşıların eline önceden verilmişti. O dönemde Beyoğlu Bölgesi Sıkıyönetim Mahkemesi’nde askeri hakim olarak görev yapan Tümamiral Fahri Çoker’in ilk kez yayınlanan arşivinde yer alan fotoğraflar ise meselenin boyutlarını bütün ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor.

6 Eylül 1955’te devrin akşam gazetelerinden Express’in sabah saatlerinde basıp öğle saatlerinde kentin belli başlı meydanlarına dağıttılan baskısına göre ‘Yunan teröristler, Mustafa Kemal’in Selanik’teki evini bombalamıştı.’ Daha ‘haber’ duyulmadan Taksim Meydanı’nı doldurmaya başlayan kalabalık, küçük gazete dağıtıcılarının ‘Yazıyor…’ çığlıkları arasında birdenbire artacak ve dananın kuyruğu da ondan sonra kopacaktı.

MUHTARLARDAN LİSTE İSTENDİ

Dr. Dilek Güven’in İngiliz, Fransız, Alman ve Yunan arşivlerinde yaptığı araştırmalar, ‘Atatürk’ün evi bombalandı’ gerekçesiyle 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşanan olayların baştan sona bir tertip olduğunu ve azınlıkları korkutup kaçırmayı amaçladığını ortaya koyuyor. Dr. Güven’in Fransız Devlet Arşivleri’nde bulduğu belgelere göre olaylar başlamadan birkaç hafta önce, mahalle muhtarlarından azınlıklara ait ev ve işyerlerinin listelerini istendi. Zaten İkinci Dünya Savaşı sırasında böyle listeler hazırlanmıştı. 6-7 Eylül’ün elebaşılarının elinde işte bu listeler bulunuyordu. Dr. Güven, Tarih Vakfı tarafından yayımlanan ‘Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6-7 Eylül Olayları’ isimli kitabında şöyle diyor:

‘Grup önderlerinin görevi, her şeyden önce, tahrip edilecek nesneleri keşfetmekti. Bunu yapmak için çeşitli yöntemlerden yararlanıyorlardı. Bir kısmında, gayrimüslimlerin ev ve işyerlerinin adreslerinin yazılı olduğu listeler bulunuyordu. Hatta daha uzak semtlerde yaşayan gayrimüslimlerin ev ve işyerleri bile, adresler sayesinde kolayca bulunabiliyordu. Tarihi Yarımada’da (özellikle Eminönü’nde) bu yöntemle, kapısında isim ya da numara olmayan büyük binaların dördüncü, beşinci katlarındaki Rumlara ait eşya depolarına dahi zarar verilebildi.’

EVLERE YALDIZ BOYA İLE İŞARET ÇİZİLDİ

Kitapta yer alan ve TBMM zabıtlarından elde edilen bilgilere göre, ayaklanmalardan kısa bir süre önce, mahalle bekçileri bazı evlerin sakinlerinden duvarlardaki ev ve işyeri numaralarını belirginleştirmelerini bile istemişti. Hatta, gayrımüslimlere ait bazı ev ve işyerleri, tıpkı Nazi Almanyası’nda olduğu gibi işaretlenmiş, bazı kapılara ‘Türk’, bazılarına da ‘Türk değil’ diye yazılmıştı. Güven’in söyleşi yaptığı Dokdais Danios, tanık olduklarını şöyle anlatıyor:

‘Ben o zaman Yedikule’de oturuyordum. Olaylardan iki hafta evvel genelde Rum, ama Ermeni evleri de, yaldız soba borusu boyası ile işaretlendi. Biz bu işaretleri siliyorduk, ama ertesi gün evler yine boyanıyordu.’

Ben ölünce yayınlansın

Hakim Tümamiral Fahri Çoker (1913-2001), 6-7 Eylül’de gayrimüslimlere ait ev, işyeri ve kiliselere yönelik saldırılardan sonra açılan soruşturma ve mahkeme sürecinde, Beyoğlu Bölgesi Sıkıyönetim Mahkemesi’nde başhákim olarak görev yaptı. Tümamiral Çoker, görev sırasında edindiği fotoğraf ve belgeleri, ölümünden sonra yayınlanması koşulu ile Tarih Vakfı Belge-Bilgi Merkezi’ne bağışladı. Bu fotoğraflar ilk kez gün ışığına çıkıyor.

BAKIN SÜNNETLİYİM

Olayların neden olduğu kargaşada bazı tuhaflıklar da yaşanıyordu. Türkler evlerine Türk bayrakları asarak ve bütün ışıklarını yakarak saldırılardan korunmaya çalışırken, gayrımüslimler de kendilerince birtakım tedbirler alma yoluna gidiyorlardı. Dr. Güven’in söyleşi yaptığı tanıklardan Jorgos Adosoğlu, gördüklerini şöyle anlatıyor:

‘Yüksekkaldırım’da bir Yahudi, o kargaşada kendi levhasını bir Türk dükkánının tabelasıyla değiştirdi. Yahudinin dükkánına hiçbir şey olmadı, ama Türkünki yağmalanmıştı. Sonra komşusuna dedi ki ‘Ne yapalım, senin insanların bunu yaptılar.’ Ama garip hatalar da oluyordu. Benim bir profesör arkadaşım vardı. Muayenehanesinin üzerinde ‘Doçent Dr.’ diye bir levha yazılmıştı. ‘Doçent’ kelimesini gayrimüslim bir isim zannedip muayenehanesini tahrip etmişler.’

Yine olayların tanıklarından Şükrü İ. ise şu ilginç bilgiyi veriyordu:

‘Tünel’de Cevat Beye ait bir kumaş dükkánı vardı. Adam Türktü, ama onun da işyerini yağmalamaya başladılar. Adam hemen pantolonunu aşağı indirdi ve sünnetli olduğunu gösterdi. O da bu şekilde adamları durdurmaya çalıştı.’

Yorumlar kapatıldı.