İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

50 yıl sonra…

Sami Kohen

TAM 50 yıl önce İstanbul’da “6 Eylül Olayları” cereyan ederken, ben Londra’da 8 gündür devam eden Kıbrıs Konferansı’nı izliyordum. (x)

O günkü toplantıda müzakerelerin çıkmaza girdiği ve hatta kopma noktasına geldiği anlaşılmıştı.

Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, raporunu Ankara’ya gönderirken, ertesi sabah (7 Eylül’de) son bir oturumun yapılacağını, fakat bundan bir sonuç beklemediğini bildiriyordu…

6 Eylül (1955) gecesi, otelde yatmaya hazırlandığımız sırada, Bakan’ın özel kalem müdürü telefonla aradı. Bakan “çok önemli” bir şey söylemek için acele çağırıyordu.

İstanbul’dan konferansı izlemek üzere Londra’ya birlikte geldiğimiz “Cumhuriyet” gazetesinden Haluk Durukal ile, Zorlu’nun kaldığı Savoy Oteli’ne giderken, gece yarısı bizim neden çağrılabileceğimizi birbirimize merakla soruyorduk.

Oteldeki süitine girdiğimiz zaman, Bakan gayet sinirli bir şekilde, odanın içinde adeta volta atıyordu. Bize “Oturun, size kötü haberlerim var” dedi. “Biraz önce Başbakan’la telefonla konuştum. İstanbul’da çok kötü şeyler olmuş. Dükkânlara, evlere saldırılmış, İstiklal Caddesi talan edilmiş…”

Zorlu, olayın ayrıntılarını bize anlatırken başta Kıbrıs’la ilgili olarak düzenlenen bir gösterinin “çığırından çıktığını” ve sonunda Türkiye’nin “rezil” duruma düştüğünü söylüyordu. Son sözü de şuydu: “Bu durumda konferansın devam edebileceğini hiç sanmıyorum. Yarın sabahki toplantıdan sonra Ankara’ya döneceğiz”…

Gerçekten ertesi sabah (7 Eylül’de) toplantı çok gergin bir hava içinde açılıp kapandı. O gün İngiliz gazeteleri “Türkler İstanbul’u yıktı” gibi manşetlerle çıkıyordu…

* * *

BİZİM Londra’da izlediğimiz konferansın veya o sırada yeni bir aşamaya giren Kıbrıs meselesinin, İstanbul’da (ve İzmir’de) cereyan eden “6-7 Eylül Olayları” ile doğrudan bir ilintisi vardı.

O sırada Kıbrıs Rumları, Yunanistan’ın aktif desteği ile, ada üzerindeki “İngiliz hâkimiyeti”nin sona ermesini, yani Britanya’nın diğer Asya ve Afrika kolonileri gibi Kıbrıs’a da “self-determinasyon” ve bağımsızlık hakkını vermesini istiyorlardı. Bu amaçla EOKA İngiliz askerlerine karşı şiddet eylemlerine girişiyor, Londra’yı bezdirmeye çalışıyordu.

Rumların yoğunlaşan bu faaliyeti karşısında Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’deki bazı gençlik kuruluşları seslerini yükseltmeye başladılar. Ancak Ankara’nın o günlerde resmi tutumu en yetkili ağızların şu sözleri ile ifade ediliyordu: “Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur”…

Ama böyle bir sorunun varlığı, özellikle EOKA’nın artan eylemleri ve Atina’nın yoğunlaşan “Enosis” kampanyası ile kendini apaçık belli ediyordu…
O sırada Ortadoğu’da (bermutat) gerginlik hüküm sürüyordu. Soğuk Savaş’ın kara bulutları bölge üzerinde toplanıyordu. Dolayısıyla İngiltere stratejik Kıbrıs’ı (Afrika kolonileri gibi) gözden çıkarmaya ve hele kaybetmeye hiç niyetli değildi.

Ama artan baskılar sonucunda İngiliz hükümeti “meseleyi müzakere etmeye” razı oldu. İşte böylece ilk Kıbrıs Konferansı 29 Ağustos 1955’te, Londra’nın ünlü Lancester House’unda açıldı. Türkiye’den Zorlu’nun, Yunanistan’dan Stefanopulos’un, İngiltere’den Macmillan’ın katılımı ile…

* * *

YUNANİSTAN’ın pozisyonu dönemin yaygın argümanlarına uygundu: Kıbrıs halkı kendi kaderini belirleme (self-determinasyon) hakkına sahip olmalı, adada bu amaçla bir halkoylaması yapılmalı, İngiltere kendi hâkimiyetine son vermeli.

Şimdi sıkı duralım: Türkiye’nin savunduğu tez ise şöyle idi: Kıbrıs’ta statüko devam etmeli, yani İngiliz hâkimiyeti devam etmeli… Ama Britanya ille adadan çekilecekse, bunu Lozan Antlaşması’nın ruhuna uygun olarak Türkiye’ye iade etmelidir…

Bu tez tabii Yunan-Rum tarafının çok sert tepkisine yol açtı. İngilizler ise, “Bakın Türkler dahi İngiliz hâkimiyetinin sona ermesini istemiyor” deyip Yunanlılara karşı tavır aldılar. Macmillan “İngiliz hâkimiyeti altında muhtariyet” önerisini öne sürdü ise de, bu, taraflarca kabul görmedi. Konferansın son gününde Stefanopulos’un “Bu şartlarda kalkıp gideriz” demesi ile hava büsbütün gerginleşti.

* * *

İŞTE “6-7 Eylül Olayları” böyle gergin bir siyasi havanın hüküm sürdüğü bir sırada, sonradan (Yassıada mahkemesi sırasında) “derin devletin” tetiklediği anlaşılan “Selanik’teki bomba hadisesi”ni protesto gösterilerinin “çığırından çıkması” ile patlak verdi.

Bu gösteriler -tam Londra Konferansı’na denk getirilerek- “Kıbrıs davasına destek” niyetiyle planlanmıştı. Oysa olup bitenler tam aksi sonucu verdi… 7 Eylül’de Londra’da ve diğer merkezlerde “Londra Konferansı fiyaskosu”ndan değil, “İstanbul’daki trajedi”den bahsediliyor, Türkiye suçlanıyordu…

“Kıbrıs sorunu”na gelince, Lancester House konferansından sonra yıllar boyunca nice konferans yapıldı, nice gelişme oldu. Elli yılda, nereden nereye gelindi…

(x) Milliyet: 28 Ağustos-7 Eylül 1955.

Yorumlar kapatıldı.