İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Abdülhamit kadar olamayanlar

ELİMDE bir kitap. Kemal Öke yazmış. ‘Vambery. Belgelerle Bir Devletlerarası Casusun Yaşam Öyküsü.’ Kitap 1985 yılında çıkmış. Piyasada herhalde yoktur.

Vambery, Avusturyalı bir Türkolog. 1832 doğumlu. Orta Asya ülkelerini geziyor, oralarda olup biteni derviş kılığında izliyor. Kendisini Reşit Efendi olarak tanıtıyor. Çok iyi Türkçe biliyor. Bu özellikleri sayesinde İstanbul’a sık sık gidip geliyor ve Padişah Abdülhamit’e yanaşmayı başarıyor.

Öyle ki, Abdülhamit’in güvendiği, konuştuğu ve içini döktüğü tek yabancı oluyor. Ancak Vambery aynı zamanda İngiltere’nin adamı. İstanbul izlenimlerini, Osmanlı’nın gidişini, Abdülhamit’le yaptığı konuşmaları, padişahın kendisine söylediklerini rapor halinde İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderiyor.

Vambery, Yıldız Sarayı’nda büyük saygı ve itibar görüyor. Ancak orada dönen dümenleri ve kulisleri, izlenimlerini ve tanık olduğu her şeyi de İngilizlere yazılı olarak iletiyor.

Fakat adamın olumlu bir yanı da var. İngilizlere, Osmanlı’ya yapılan haksızlıkları da yazıyor ve bu konuda çözüm yollarını gösteriyor.

Amacı, Osmanlı ile İngiltere’yi yakınlaştırıp Osmanlı’yı Rusya’nın baskılarından kurtarmak ve Rusya’yı saf dışı bırakmak.

Bunları para karşılığı yapıyor. Ödeneği İngiltere’den alıyor.

* * *

Şimdi size Vambery’nin İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporlardan bazı bölümler sunacağım. Abdülhamit, İngiliz casusuna Yıldız’da yaptığı yüz yüze görüşmelerde şöyle diyor:

‘(İngiltere ile) Karşılıklı anlayışımızın ilk şartı, İngiltere tarafından bu ülkenin (Osmanlı’nın) bağımsızlık ve egemenlik haklarının kabul edilmesi olmalıdır. Daha açık bir deyişle, İngilizler ülkemin sosyal, siyasi ve dini şartlarına uymayan ve henüz halkımın kabule hazır olmadığı ıslahat projeleri üzerinde ısrar etmemeli, bu hususta beni zor durumda bırakmamalıdır.

İkinci olarak, iyi niyetle ve dostluk perdesi altında bile olsa, yönetimime ve hükümetimin icraatına karışmamalıdır.’

Abdülhamit, Avrupa’ya karşı bu onurlu davranışı 1890 yılında sergiliyor.

Şimdi aradan tam 115 yıl geçmiş!

Bir de bugün Türkiye’yi yönetirken ülkemizi yabancıların kucağına oturtan, onların emir ve direktifleriyle hareket eden, yasaları bile onlardan gelen istemler doğrultusunda çıkarıp değiştirenlere bakın ve beğenmediğimiz Abdülhamit ile kıyaslayın!

Bugünküler, Abdülhamit’in söylediği şu sözlerin onda birini yabancılara söyleyebildi mi? Hayır!

* * *

Kitapta ayrıca Ermeni konusu da sık sık yer alıyor. Casus Vambery, padişahla yaptığı konuşmalarda onun bu konudaki yakınmalarını dinleyip İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na rapor ediyor. İngilizler o yıllarda bile Ermeni olayını kaşıyor. Amaçları bağımsız Ermenistan kurdurmak. İşte bu raporlardan bazı bölümler. Abdülhamit konuşuyor:

‘Ermenilerin hedefi Erzurum, Doğubeyazıt, Erzincan, Muş, Van, Bitlis, Diyarbakır. Onlar bizimle yüzyıllardır barış içinde yaşıyor. Eğer arada bir üzücü hadiseler oluyorsa, bunun nedeni yabancı politikacıların kışkırttığı ajanlar. Din ayrımını ben değil Avrupa güçleri yapıyor.’

Vambery raporuna şöyle yazıyor:

‘Rusya, Ermeni hareketini yönlendiriyor. Padişah bütün bağlantı ve tezgáhları biliyor. Doğu’da Ermenistan kurulmasını hiçbir zaman kabul etmeyecektir.’

Casusun raporlarında, Abdülhamit’in kendisine söylediği sözler doğrudan İngiliz makamlarına gönderiliyor ve resmi arşive giriyor.

Abdülhamit, İngiltere’nin Ermeni sorununu kaşımasından rahatsız. Vambery raporlarında kendi kişisel görüşlerini de bildiriyor:

‘Üzülerek belirtiyorum ki, Ermeniler fazlasıyla şımartılmıştır. Bugünkü (1890’larda) ayaklanmanın aslında İngiltere’de örgütlenen Ermeni ihtilal komitesinin gizli tahrikleriyle gerçekleştiğini unutmayalım.’

Görüyorsunuz, taaa o günlerden beri üzerimizde oynanan oyunlar aynen devam ediyor. PKK, ASALA yaratılıyor, Ermeni soykırımı edebiyatı başlatılıyor!

AB’nin baskısıyla İstanbul’da Ermeni konferansı toplanacak.

İçişlerimize karışmak… Her şeyimize müdahale etmek… Ermeni sorunu… Yıllar sonra PKK, Kürtçülük, ASALA…

Abdülhamit’in eli zayıftı. İmparatorluğu dengelerle, karşıtı olan gerçek Türk aydınlarına baskı yaparak ve onları sürgünlere göndererek yönetmeye çalışıyordu. Tamamen tek adam yönetimi kurmuştu.

Ya bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler?

Tek adam yönetimi bitti, tek parti yönetimi başladı.

Aynı oyunlara ve tezgáhlara AB ve IMF’den gelen emirler uğruna göz yummuyorlar mı? Göz göre göre teslim bayrağını çekmediler mi?

Acaba beğenmediğimiz Abdülhamit kadar olabildiler mi?

Yorumlar kapatıldı.