İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cıs tararamtam tamtam tamtam, cıs tararam tararaam!

Engin Ardıç

Fransa’da da kutluyorlar. Hayır, zaferi değil, ateşkesi… 11 Kasım günü, “armistice” günüdür, Versailles, Saint-Germain, Trianon ya da “tutturamadıkları” Sevres gibi antlaşmaların imzalandığı tarih değil, Almanya’yla “garp cephesinde” ateşin kesildiği gün, on birinci ayın on birinci günü saat on birde… 1918…

Fakat bu “birinci savaş”… İkincisini kutlamıyorlar… Paris’in kurtulduğu 25 Ağustos günü tören yapılıyor ama asıl ikinci büyük savaşın bittiği 8 Mayıs günü ilk kez bu sene anıldı, o da yuvarlak hesap altmışıncı yıldönümü niyetine… 1945…

Herhalde ikinci savaşta kurtulmuş değil, “Amerikan ordusu eliyle” kurtarılmış olmak ağırlarına gidiyor.

Bir de 14 Temmuz gününü kutluyorlar tabii ama o konumuzun dışında.

Kutluyorlar da nasıl kutluyorlar?

Çoğunu yerinde izledim bu törenlerin. 1 Mayıs kutlamaları çok daha görkemli, çok daha şenlikli oluyor çünkü onlara halk da katılıyor.

1 Mayıs’ta başlıca iki “güzergâh” çiziyorlar, FKP falan gibi resmi örgütler birini, eşcinseller falan da ötekini izliyor.

Bu arada solcular geleneksel müge çiçeğini, sağcılar da kralın simgesi olan geleneksel zambak çiçeğini satıyorlar.

Fransız’a 1 Euro… Turiste, yerse 3 Euro…

Yaa, orada 1 Mayıs’ı sağcılar da kutluyorlar.

25 Ağustos kutlamalarını eskiden Montparnasse tren istasyonunun önünde, Alman merkez komutanı General Von Choltitz’in teslim belgesini imzaladığı noktada yaparlardı. Sonra o nokta yokoldu, yapıya gitti, yerinde o koca ve sevimsiz gökdelen yükseliyor.

11 Kasım kutlamalarını Etoile meydanında yaparlar. Champs-Elysees caddesi trafiğe kapatılır. Birkaç yüz turist kaldırımlar boyunca sıralanır. Hem Jacques Chirac’ın canlısını göreceklerdir, hem de kapitalizm daha fazlasını hoşgörmediğinden, saat on iki gibi bütün dükkânlar açılacaktır… Okullar kapalıdır ama, ticari tatil o kadardır.

Bu törenler Fransız halkının umurunda değildir. Avrupa Birliği, ne olacak? Ruhsuz herifler. İçleri geçmiş.

Devlet zoruyla katılanlar, tören kıtalarıdır. Birkaç da eski muharip, göğsü madalyalı ihtiyarlar. Chirac bunları tek tek öper. Pardon, Fransa’da erkek erkeğe öpüşmek ayıp olduğundan, iki yanına eğilip öper gibi yapar.

Sonra perdeleri indirilmiş arabasına binip hızla geçer ve hemen yakında bulunan sarayına gider.

“Dragon” yani “ejderha” tabir edilen tören kıtası, yani süslü püslü cumhuriyet muhafızları da atları Champs-Elysees boyunca patır patır sıça sıça geçerler. Birkaç turist alkışlar. Sonra belediye işçileri at boklarını süpürürler.

Bizde öyle mi ya? 30 Ağustos ve benzer günlerde bütün Türkiye coşuyor, halk çılgına dönüyor, kendinden geçiyor. Say ki geçen sene dökmüşüz denize düşmanı. Benim de bu sabah içim kıpır kıpır…

Aslında düşman denize patır patır atlamadı, son Yunan gemileri İzmir limanını 8 Eylül sabahı, yani bizim girmemizden 24 saat önce terkettiler; üstelik Yunan ordusunun önemli bir bölümü Urla üzerinden Çeşme’den Midilli’ye kaçtı, onlara ulaşamadık, önemli bir kısmının da Kütahya üzerinden Mudanya’ya çekilmesine ve Trakya’ya geçmesine izin verilmek zorunda kalındı, izleyip tepeleyemedik ama zarar yok…

İzmir yangını onlar giderken değil, biz girdikten beş gün sonra, 14 Eylül günü çıktı ama zarar yok.

Yangında Türk ve Yahudi mahallelerine bir kıvılcım bile düşmedi, Rum, Ermeni ve Frenk mahalleleri yokoldular ama zarar yok.

Bunları yazan en koyu Atatürkçü Falih Rıfkı Atay’ın kitabı sansür edildi, buna benzer satırlar çıkarıldı ama zarar yok.

Biz Anıtkabir defterine duygularımızı yazalım.

Belki herkes gittikten sonra Atatürk kalkıp okuyor o defteri, olamaz mı?

Yorumlar kapatıldı.