İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özür dilerim

Yavuz Bülent Bakiler

1967 yılında, ana üzerine yazılan güzel şiirleri, bir antolojide topladım. O derlemede, Vehbi Cem Aşkun’un da bir şiiri vardı ve bir kıt’ası şöyleydi:

Elemi, acıyı, gel gayrı unut

Kalbini kederden, dertten uzak tut

Şu öksüz başımı bir lahza uyut

Dizinde, derdimin ilacı anne.

Mürettipler, dizgide öksüz kelimesindeki (s) harfini atlamışlar ve üçüncü mısrayı şöyle yazmışlar:

– Şu öküz başımı bir lahza uyut

Vehbi Cem Aşkun, Sivas’tan, babamın çok yakın arkadaşı, benim de elini öptüğüm hocalarımdan biri. Yanlışı görünce, başımdan sanki kaynar sular döküldü. Matbaaya koştum. Formalar dizilmiş, basılmış, bereket ki, cilt işine başlanmamıştı. O şiirin bulunduğu forma düzeltilerek yeniden basıldı da beni bir büyük utancın, ayıbın hatta bir hakaretin altında kalıp ezilmekten kurtardı. Türkçe’de bazan, bir harfin noksan veya bir harfin fazla yazılması, kelimenin mânâsını alt üst ediyor. Öksüzle öküz, Pir’le pire milyarda bir bile olsa, birbirine benzemiyor.

Beceriksiz adam

Bİlmelİsİnİz ki, elektronik cihazları kullanmakta, benim kadar beceriksiz bir adam, dünyada çok az bulunur. Yemin ederim ki evimizin bulaşık ve çamaşır makinelerinin nasıl çalıştırıldığını, işleri bittiği zaman nasıl kapanacaklarını yıllardan beri öğrenemedim gitti. Bana 5- 6 yıl önce, hediye edilen bir dizüstü bilgisayarım var. Onu çalıştırabilmek için, M.E. Bakanlığı’nın açtığı bir kursa yazıldım. Kurs öğretmeninin anlattıklarını kat’iyen kavrayamadım ve üçüncü dersten sonra, dayak yemiş gibi kurstan kaçtım. Bütün bunları şunun için yazıyorum… Okurlarım, arkadaşlarım zaman zaman karşılaştığımızda, bana sitem ediyorlar:

– Tercüman’daki elektronik posta adresine gönderdiğim mektuplara hiç cevap vermiyorsun…

Onlara yeminle anlatıyorum ki, bilgisayar kullanmasını bilmediğim için, o adrese gelenleri açıp okuyamıyorum. Bazı arkadaşlarım da, benim şiirlerim ve yazılarım üzerine bilgisayarda birkaç yüz dosya açıldığını söylüyor. İnanamıyorum. Şaşırıp kalıyorum. Kim açıyor, kat’iyen bilmiyorum. Okuyuculardan da özür dilerim. Bin defa özür dilerim. Yazılarımda bazen cümle yanlışları, bazan kelime tökezlemeleri oluyor. Buna ben de çok üzülüyorum. Bütün bunlar, benim bilgisayar bilmememden kaynaklanıyor. Çünkü makalalerimi elle yazıyor, gazeteye faksla geçiyorum. Görevli arkadaşlar yazılarımı bilgisayarla yeniden yazarken, elbette istemeyerek bazı yanlışlara düşüyorlar. Ortaya çok farklı cümleler, mânâlar çıkıyor. Mesela geçen haftaki yazımda demiştim ki: Ben PKK ihanetinin o bölgeye daha çok iktisadi imkân götürmekle, daha çok demokrasi sağlamakla çözüleceğine inanmıyorum. Devletimiz o bölgenin bütün yollarını altınla kaplasa, PKK ihanetini yine durduramaz. Son cümledeki (durduramaz) kelimesini, arkadaşlarım (durdurmaz) şeklinde dizmiş. Durduramayan devletle durdurmayan devlet bir olur mu? Aralarında uçurumlar kadar fark var.

Şark meselesi

Devlet neden PKK ihanetini durduramaz? Çünkü evvel emirde bu PKK vahşetinin altında korkunç bir cehalet, dehşetli bir ihanet var. Sonra bu hareketin arkasında büyük Ermenistan davası, büyük İsrail vatanı davası (Arz-ı Mev’ut), bütün Batılı devletlerin Şark Mes’elesi, yâni Türk’ü ve Kürt’ü son ferdine kadar Anadolu topraklarından söküp atmak ihtirası, düşmanlığı var. ABD’nin enerji kaynaklarına sahip olma siyaseti var. Sadece iktisadi kalkınma ve daha fazla demokrasi bir topluluğa, bir millete huzur getirmiş olsaydı Türkiye’de 27 Mayıs darbesi kat’iyen olmazdı. Meclis kürsüsünden de rakamlarla açıklanmıştı: 10 yıllık DP devrindeki iktisadi kalkınma, 27 yıllık CHP devrindekilerden bazı alanlarda yüz, bazı alanlarda dörtyüz misli daha fazlaydı ve 1960 yılındaki demokrasi, 1950 yılındaki demokrasiden daha zengindi.

Ne oldu?

Yorumlar kapatıldı.