İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

90´lık `Sarkis Yoldaş´


Kendini marangozluktan emekli eden Sarkis Çerkezyan, Kumkapı’daki evinde, Ermeniceden çeviriler yapıyor. Şu sıralarda 1900’lerin başında Osmanlı’da var olan Ermeni okullarıyla ilgili bir çalışmanın içinde.

Tehcirde çölde doğdu. TKP’nin yayın organı Atılım’ı yıllarca marangozhanesinde bastı. Şimdi 90’ında. İki kadeh rakısını içip sigarasını tüttürüyor ve hâlâ sosyalist

CELAL BAŞLANGIÇ

Bir yudum rakısının üzerine derin bir nefes çekti sigarasından. Sonra annesinin kederlendikçe söylediği muhacirlik türküsünü söylemeye başladı Ermenice. Bir yandan da Türkçeye çeviriyordu;

‘Der Zor çöllerinde naneler biter/Nanenin kokusu dünyaya yeter.’

Sesinde de yüzündeki gibi 90 yıllık acının, yaşamın derin çizgileri vardı. İstanbul’a geldiğinden beri yaşadığı Kumkapı’daki mütevazı evindeki sehpanın üzerinde Arapça belgeler, senetler duruyordu. Banker babasından kalan ve tahsil edilemeyen senetler…

Sarkis Çerkezyan, 1915’teki Ermeni ‘tehciri’nden sağ kurtularak Arap çöllerine ulaşabilen Karamanlı zengin bir Ermeni ailesinin çocuğu olarak Cebul Köyü’nde, bir deve ahırında dünyaya gözlerini açmış: “Benden önce bir kardeşim dünyaya gelmiş, sürgün yolunda. Jandarmalar gelmiş, çadırı sökün, demişler. Babam dışarı çıkmış, jandarmalara, ‘Asker ağa, sabaha karşı bir çocuğumuz dünyaya geldi. Müsaade edin annesiyle bebek hiç değilse iki saat dinlensin’ diye ricada bulunmuş. ‘Ulan biz sizin kökünüzü kazıyacağız, siz hâlâ çocuk mu yapıyorsunuz’ diye kırbaç sallamışlar babama. O çocuk, o koşullarda yaşayamamış, ölmüş.”

Oradan oraya sürgün

Savaş bitince dönüyor Sarkis’in ailesi Karaman’a. Bu kez de Ermeni erkekleri sürgün edilince babası Gazaros dağa çıkıyor. Aylar sonra yakalanıp cezaevine konuluyor. Yıl 1921. Babası telgraf çekiyor, ‘Ereğli’ye gelin’ diye. Cezaevinden çıkınca Ereğli’ye sürgün edilmiştir Gazaros Çerkezyan. Annesi Arusyak ve ablası Münevver’le düşerler yola. Tanıdıkları bir Ermeni aile karşılar Ereğli’de. Ancak Gazaros Çerkezyan yine yoktur ortada. Bilinmeyen bir yere yine sürgün edilmiştir.

Kayseri’ye götürülürken yolda kaçar. Aylar sonra Ereğli’deki ailesinin yanına dönebilir. Bir zamanların bankeri, mal mülk sahibi Gazaros Efendi artık yoksul bir insandır. Ama yine de çocuklarını okutmak ister. 1928 yılında annesi ve kardeşleriyle birlikte Sarkis’i İstanbul’a gönderir. Çok zor günler geçirirler İstanbul’da. Getronogan Lisesi’ne kadar okur Sarkis.

48 ay çalışma kampı

“Annem bizi okutmak için hizmetçilik yaptı, basamak sildi, geceleri sabahlara kadar el makinesiyle pantolon dikti, kömür ütüsüyle onları ütüledi. Yapmadık şey bırakmadı o kadıncağız bizim için. Yine de çabası yetmedi hepimizi okutmaya. Sonunda ben okuyayım diye ablamı okuldan aldı, işe soktu. 1932’de ablam Şam’a gelin gidince, iş tamamen bozuldu artık.”

Ereğli’ye dönüp marangozluğa başlar Sarkis. Ancak 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar Sovyetler Birliği’ne saldırınca bütün ‘gayrimüslim erkekler’ gibi askere alınır. Tam 48 ay askerlik yapar. “Adına, ‘Askerlik’ diyorlardı, ama zerre kadar alakası yoktu, bizler çalışma kampında çalıştırılıyorduk. Gayrı müslimlere silah verilmiyor, asker üniforması giydirilmiyordu. Yaz-kış, sabahtan akşama kadar çalıştırılıyorduk.”

Mühendisinden, Yedikule’deki Ermeni Hastanesi’nin koğuşundan getirilen delisine kadar bütün azınlık erkekleri askerde. Hatta Yedikule’den getirilen deli şartların ağırlığına dayanamayıp bir gün “Yahu tımarhane bile buradan iyiydi” deyiveriyor.

O ruhen komünist

1945’te döner askerden. O askerdeyken babası ölmüştür. İş güç yoktur. Aile açlıkla karşı karşıyadır. Marangozluk aletlerini satar, yol parası yapar ve gelir İstanbul’a. Bir süre sonra annesini ve kız kardeşini de alır yanına. Artık Kumkapı’da bir marangozdur Sarkis. Kapı takmak için gittiği Samatya’daki bir Ermeni’nin evinde karşılaşır Ağavni’yle ve 1953’te evlenir.

1955’te 6-7 Eylül olaylarını kazasız belasız atlatır, 1964’te Rumların sürgününe tanık olur. ‘Sarkis Yoldaş’, üyesi olduğu Türkiye Komünist Partisi’yle ilişkisi konusunda pek konuşmuyor. Bu da bir eski tüfeğin parti içi disiplininin doğal sonucu elbet. “Ben zaten ruhen komünisttim. Kendimi bildim bileli öyle hissettim. Türkiye’de olduğum için TKP’li oldum. Ermenistan’da olsam, oradaki partiye girerdim. Ama Türkiye’de hem Ermeni hem komünist olmak… Ben çok mu akıllıydım, yoksa çok mu deliydim. 1965 seçimlerinden evvel TİP’e girdim. TİP, bizim için bir çalışma sahasıydı. Belki bizden başka TKP’li de vardı TİP içinde, ama biz birbirimizi tanımıyorduk.”

Gerçekten de hele o dönemde hem komünist, üstüne üstlük bir de Ermeni olmak çok kolay bir iş değildi. Çünkü solda bile bazı tabular aşılamamıştı. Buna bir örnek veriyor Sarkis.

“Zihni Anadol, ‘Türk Solu’ diye bir dergi çıkarıyordu. Bir miting sonrası Zihni, ‘Bizim dergiye bir yazı yazsana’ dedi. ‘Ben o dergiye gıcığım’ dedim. ‘Niye?’ diye sorunca da anlattım; ‘Bu memlekete Migros geldi ‘Türk Migros’ dediniz. Bilmem ne geldi ‘Türk’ oldu. Bu halkın kıçına yerleştirilen bütün kazıklar böylesi bir jelatine sarıldı, öyle yerleştirildi. Şimdi de siz ‘Türk Solu’ diyorsunuz. Eğer solunuz sadece size aitse, bizim ne işimiz var içinizde. Biz enternasyonal insanlarız. O zaman ben gideceğim, bir Ermeni solu bulacağım, orada çalışacağım.’ Herhalde aklına yattı Zihni’nin ki, bir süre sonra derginin adını değiştirdiler.”

Sarnıçtaki matbaa

Kumkapı’daki marangozhanesinde TKP’nin illegal yayın organı Atılım’ı basıyor yıllarca. Polis de haber almış derginin Kumkapı civarında bir marangozhanede basıldığını, çevredeki bütün işyerlerini aramış, ama bulamamış. Çünkü işin sırrını çözmüş Sarkis: “Dükkânın bodrumunda bir sarnıç vardı, ağzında da bir kapak. Kapak kaldırılınca sarnıç ortaya çıkardı. İçinde de bir kuyu vardı. Bir gün o sarnıca girdim, kazarak makine sığacak kadar bir yer açtım. Bir mekanizma kurarak, makineyi indirdik sarnıcın içine. İşimiz olunca çıkarırdık. Her tezgâhın dibinde düğmeler olurdu, yabancı biri geldiğinde herkes aşağıyla haberleşirdi. O zaman makine durdurulurdu. Baskı bitince kapak kalkar, makine inerdi yerine, kaybolurdu. Bütün klişeler ateşe verilir, yakılırdı.”

80’li yılların sonuna doğru ABD’deki akrabalarını ziyarete gitmiş Sarkis Çerkezyan. İnsanların çektiği yurt hasreti çok etkilemiş onu. Zaten aile Suriye’den Lübnan’a, Fransa’dan Kanada’ya, Amerika’ya kadar dağılmış.

‘Dünya Hepimize Yeter’

Artık ‘marangozluktan emekli’ etmiş kendini. Evinde Ermeniceden çeviriler yapıyor. Şu anda da üzerinde çalıştığı bir belge var. 1900’lerin başında Osmanlı İmparatorluğu’nda var olan Ermeni okulları ile kız ve erkek öğrenci sayılarının dökümleri. Müthiş bir yekûn tutuyor. ‘Sarkis Yoldaş’ soruyor, “Nereye gitti bunca insan” diye.

Sarkis’e göre paylaşamayacak ne var bu dünyada. Dünya, üzerinde yaşayan tüm insanlara yeter de artar bile.

Bir de kitap yazmış Sarkis. İki yıl önce yayımlanan kitap iki baskı yapmış. Adı da ‘Dünya Hepimize Yeter’.

90 yaşına bastı Sarkis Çerkezyan. Gazetelerini, kitaplarını okuyor, yayınevine çeviri yapıyor, birkaç kadeh rakıyla sigarasını tellendiriyor ve gençliğinde gördüğü bir düş olan sosyalizme bir delikanlı sevdasıyla inanıyor!

Yorumlar kapatıldı.