İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

PATRİK HAZRETLERİ İSTANBUL’DA GÖREV YAPAN ÜÇ BAŞKONSOLOSUN ONURUNA VEDA RESEPSİYONU VERDİ

Patrik II. Mesrob Hazretleri, 1 Ağustos 2005, Pazartesi, saat 20.00’de İstanbul’daki görev sürelerini doldurarak ülkelerine dönmeye hazırlanan Belçika Başkonsolosu Thomas Antoine, ABD Başkonsolosu David Arnett ve İsrail Başkonsolosu Amira Arnon’un onuruna Patrikhane bahçesinde yemekli bir resepsiyon verdi.

Yemekte, Patrik Hazretleri’nin masasında İstanbul Rum Ortodoks Patriği I. Bartolomeos Hazretleri, Türkiye Musevileri Hahambaşı’sı Rav İshak Haleva ve günün onur konukları üç başkonsolos yer aldılar.

Yemekte Episkopos Aram Ateşyan, Rahip Yeğişe Uçkunyan, Rahip Tatul Anuşyan, Kıd. Peder Krikor Damatyan ve Eşi, Peder Drtad Uzunyan ve Eşi, Rum Patrikliği’nden Rahip Athenagoras, İngiliz Kilisesi’nden Rahip Ian Sherwood, Dutch Chapel Kilisesi’nden Vaiz Benjamin Van Regensburg ve Eşi, İngiliz Katolik Kilisesi’nden Rahip John Whooley, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konferansı Ermenistan daimi temsilcisi Garen Mirzoyan, Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Eşi, Patrik Hazretleri’nin danışmanları, bazı vakıf yöneticileri, diplomatik temsilciler, Türk, Ermeni ve yabancı basın mensupları ve gençler katıldılar.

Patrik Hazretleri yaptığı konuşmada her üç diplomatı överek, onların diplomatik misyonları yanısıra humanist faaliyetlerde bulunduklarını, şehrimizdeki sosyal içerikli etkinliklere faal olarak katıldıklarını belirtti. Yemekte hazır bulunanları her üç diplomatın onuruna kadeh kaldırmaya davet eden Patrik Hazretleri, her üç diplomatın da ülkemizden ayrıldıktan sonra Türkiye’de her zaman açık kalpler ve kapılar bulacaklarını ifade etti. Patrik Hazretleri ayrıca ülkemizden ayrılan başkonsoloslara Kapalıçarşı’daki Ermeni ustaları tarafından yapılan gümüş ibriklerden birer hatıra armağanı sundu.

Patrik Hazretlerinden sonra sırasıyla söz alan Thomas Antoine, David Arnett ve Amira Arnon duygularını dile getirerek, kendilerine sunulan bu sıcak kabul için teşekkürlerini sundular.

Akodeonist Yetvart Aris ve arkadaşları Ermeni, Türk ve Batı müziğinden oluşan repertuarlarıyla yemeğe renk kattılar.

Saat 23.00 cıvarında konuklar Patrik Hazretlerine veda ederek, Ermeni toplumunun ruhani merkezinde kendilerine sunulan bu kabulün unutulmaz bir anı olarak kalacağını belirttiler.

Patrik Hazretlerinin Konuşmasının Metni

“Sayın Patrik Hazretleri, Sayın Hahambaşı, Değerli Dostlar,

“Belçika, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail başkonsolosları, ülkemizin ve insanlarımızın dostları, Sayın Bay Thomas Antoine, Sayın Bay David Arnett ve Sayın Bayan Amira Arnon’u uğurlamak üzere, Patrikhanemizin bahçesinde toplanmış bulunuyoruz.

“M.S. 130 tarihli, Barnabas’ın Mektubu’nda, “kendinizi zaten isbat etmişçesine, kendi içinize kapanıp, tamamen tecrit olmuş halde yaşamayın, bilâkis müşterek hayrı temin edebilmek üzere bir araya geliniz,” diye yazıldığını görüyoruz.

“Tabii Barnabas’ın kastettiği, ailelerimize, toplumumuza, milletlerimize ve de tüm insanlığa hizmet etmemiz icap ettiğidir. Müşterek hayır gayesiyle hizmet, insanlığın mevcudiyet sebebidir ve esas ideali olmalıdır.

“Günümüzde bazı siyasi cereyanlar ve bazı ünlüler, bireyselciliği ve içe dönüklüğü savunuyor olsalar da, bu onların haklı oldukları anlamına gelmez. Birey, herşeyin kıstası olamaz. Günümüz dünyasında yaşayanlar, sadece, özgürlüğün sükunet ve yalnızlıkta bulunabileceğini söyleyen mübarek keşişler değil. Zaten, küçücük köşelerde kendi içine kapanıp, kendi içine dönerek, “kendimizi” “diğerlere” karşı müdafaa etmekten ibaret bir özgürlük, ne kadar derine inebilir ki? Siyasi etiketi yahut sözüm ona mazereti ne olursa olsun, böyle bir durum, insanlığın ayrılıklarını ve ümitsizliğini, olsa olsa arttırır.

“Bütün insanların, dayanışma göreviyle birbirlerine bağlı olduğuna inanıyoruz. Şüphesiz, binlerce sene evvel, Kayin’in nasıl kardeşi Habil’e saldırıp onu öldürdüğünü hatırlayacaksınızdır. Yüce Allah, Kayin’e, “kardeşin Habil nerede?” diye sorunca, Kayin, “ben onun bekçisi miyim?” diye sordu. Kayin’in bu saçma sorusuna cevap gelmedi. Aksine ağır şekilde cezalandırıldı ve bu kez de, “cezam kaldıramayacağım kadar ağır!” diye yakındı (Tekvin 4:8-16). Şu anda bile, Yüce Allah, modern, tahsilli ve mesuliyet sahibi insanlar olarak, bizlere, kardeşlerimizin nerede olduklarını soruyor olabilir mi? Örneğin, Nijerde şu an açlıktan kırılan insanların, kimsesiz sokak çocuklarının ve yurt arayışı içindeki göçmenlerin nerede olduklarını… Birbirlerimize ve de özellikle, nerede olurlarsa olsunlar, yoksul ve açlara karşı olan görevlerimizden kaçabilir miyiz? Yahut bu görevleri erteleyebilir miyiz? Bizden farklı olan ve hatta bizden ayrı düşünen tüm insanlarla birlikte, sosyal düzene iştirak ve onlarla beraber daha adil bir düzen tesis etme yollarını bulma, hepimizin görevi değil mi?

“Eğer, Müşterek Hayır dediğimiz, tüm insanların, ister birey ister toplum olarak, mutlu olmalarını sağlayacak olan şartların tümü birden ise, o zaman pek tabii olarak, tüm siyasi, idari, akademik ve dini liderlerin, aydınların ve medya çalışanlarının, bu şartların tesisi için uğraş vermelerini beklemeliyiz.

“İnsanın temel ve vazgeçilmez haklarına saygı, toplumların sosyal refahı ve sürdürülebilir gelişimleri, adil bir düzenin devamlılığının ve sağlamlığının teminatı olan barış, hep Müşterek Hayır mefhumunun unsurlarıdır. Toplumların ve bireylerin Müşterek Hayrını geliştirme ve savunma, tüm insan oğullarının görevidir.

“Zamanımızda tüm insanların hatta toplumların birbirlerine bağlı olmasından, Müşterek Hayrın aynı zamanda evrensel bir değer olduğu sonucu çıkıyor. Bundan dolayı, dünyanın en ücra köşelerinde yaşayanların bile sıkıntılarının giderilmesi, değişik iman ve kültürlerin karşılıklı olarak birbirlerini daha iyi anlayabilmesi ve sürdürülebilir ve adil bir dünya barışı için lazım olan şartların tesisi için insanlığın beraberce, organize bir şekilde çalışması lazım.

“İşte bu alandadır ki, üç dostumuzun tüm kişisel çabalarını takdir ediyoruz. Kendileri bu ideallerin gerçekleştirilmesi için ellerinden geleni yaptılar ve hepimiz için örnek olacak şekilde hizmet ettiler. Sadece ülkelerini ve devletlerini bu tarihi şehrimizde temsil etmekle kalmadılar, İstanbul halkının hayatına şahsen iştirak edip, siyasi ve sosyal hayata ilave olarak, hayır faaliyetlerinde de bulundular ve İstanbul halkıyla, mükemmel dayanışma örnekleri sergilediler. Kendileri bu dönem boyunca İstanbul’da bulundukları için kendimizi çok talihli addedebiliriz, ama tabii ki, şimdi ayrılma vakitlerinin gelmiş olmasına da fevkalade üzülüyoruz.

“Daha kişisel bir seviyede, ülkemiz insanına büyük ilgi göstermiş olan, ve Brüksel’deki yeni görevinde de Türkiye’ye yine ilgi göstereceğine emin olduğum Thomas’la yaptığım, iman ve felsefe konularındaki tartışmalarımızı unutmam mümkün değil. David ve Vivi ise çok mükemmel bir çift, İstanbul konsolosluk çevresinin en maruf simaları oldular ve sempatik karakterlerini oluşturan değer ve erdemleri çevrelerine yansıtmayı hep bildiler. Aynı zamanda İstinye’deki yeni konsolosluğa taşınma ve yerleşme oldukça zor bir süreçti, hem de bir yandan ülkemizin bulunduğu bölgedeki ortam oldukça gergin bir hal alırken; ancak tüm bunlar çok şükür David ve Vivi’nin şehrimizin dinamik yaşamına katkıda bulunmalarını önleyemedi. Yıllar önce Amira ile ilk buluşmamızı unutamayacağım. O zaman bana Beytlehem’de yapılmış çok güzel bir Meryem Ana ikonu armağan etmişti, çok cana yakın bir hanımefendiydi ve ben de, “ne kadar farklı bir İsrail başkonsolosu!” diye düşünmüştüm. Gerçekten de değişik biriydi. Burada, İstanbul’daki herkes, fanatiklerin estirdiği terör yüzünden çok zor günler geçirdik. Bilhassa Kuledibi’ndeki Merkez Sinagoğuna yapılan saldırıdan sonra, Amira fevkalade sıkı emniyet tedbirleri altında yaşamak mecburiyetinde kaldı. Buna rağmen her yere gitmekten çekinmedi, sokak çocuklarıyla ilgilendi, Roman mahallelerini ziyaret etti ve bir o kadar da yeni dostluklar kurdu.

“Bu aziz dostlarımızın İstanbul’da bulunmuş olmalarından dolayı kendimizi cidden de bahtiyar addedebiliriz. Kendilerine mutluluk, sıhhat ve Allah’tan inayet temenni ediyoruz.

“Sevgili Thomas, David, Vivi, Amira, sizi en iyi dileklerimizle uğurluyoruz; burada İstanbul’da her zaman açık kalpler ve kapılar bulacaksınız! Allah’ın selameti hep sizinle olsun!”

Yorumlar kapatıldı.