İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırımı inkâr suçu

Gülay Göktürk

Doğu Perinçek’in İsviçre’deki bir panelde “Ermeni soykırımı iddiaları yalandır” dediği için gözaltına alınması üzerine neler yazıp çizileceğini gözlemledim epey bir süre. Umudum, belki bu vesileyle, Batı demokrasilerinde gittikçe daha sık uygulanan “soykırımı inkâr suçu” üzerinde birilerinin daha ciddi düşünmeye başlanmasıydı.

Ama nerede… Bir tek Allah’ın kulu çıkıp da, bunun dört dörtlük bir “fikir suçu” olduğunu ve böyle bir suç ihdas edilmesinin medeniyetinin temelinde fikir özgürlüğü yatan bir kıtaya hiç yakışmadığını söylemedi.

Savunular genellikle usul açısından yapılan zayıf savunulardı. Ermeni olaylarının soykırım olup olmadığına ancak yetkili mahkeme ya da bu amaçla kurulan bir uluslararası ceza mahkemesi karar verebilirdi. Oysa böyle bir yargı kararı yoktu. İsviçre mahkemeleri, dolayısıyla savcıları soykırım konusunda sanki bir yargı kararı varmış gibi hareket edemezlerdi ve hiç kimse hakkında ‘soykırımı inkârdan dolayı’ dava açamazlardı. Açıp da kazansalar bile AİHM’de kaybederler ve İsviçre’nin tazminata mahkûm olmasına yol açarlardı. Kabaca bu argüman tekrarlandı bol bol…

Peki dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir “yetkili” mahkemenin kurulup herhangi bir tarihi olayın soykırım olmasına karar vermesi halinde, hiçbirimizin bunun aksini savunma hakkının olmaması doğru, mantıklı ve demokrasiye uygun muydu? Bu nasıl bir mahkemeydi ki, bütün insanlığın aklına ipotek koyma hakkını kendinde buluyordu? Tarihi hep galipler yazacak ve biz de sorgusuz sualsiz iman mı edecektik? Bunu soran kimse yoktu… Hâlâ da yok… Doğu Perinçek’in kendisini böyle bir noktadan savunması zaten beklenemezdi. Çünkü o zaten kendisine yanlış gelen fikirler savunmayı suçların en büyüğü olarak gördüğünü saklamıyor dergisinde de “hain”, “ajan” gibi suçlamalardan, savcılık ihbarlarından geçilmiyor. Hepimiz biliyoruz ki, kendisi savcı olsaydı, İsviçre’nin yaptığının bin beterini yapar, “Türkler 1 milyon Ermeni öldürdüler”

diyen Orhan Pamuk’un ifadesini almakla kalmaz, hemen tutuklar ve vatana ihanetten asmak için de elinden geleni ardına koymazdı.

Ama başkaları? Kimse 21. yüzyılın başında, Aydınlanma’nın en büyük kazanımının güme gitmesinden tedirgin değil. En katıksız Aydınlanmacılar bile koskoca bir Rönesansı yaşamış olan Avrupa’yı Ortaçağ bağnazlığına gömen bu gidişat üzerine bir çift laf etmiyor. Ne Atatürkçüler “fikri hür, vicdanı hür bir millet” idealini hatırlıyorlar, ne ilericiler ve demokratlar düşünce özgürlüğünün bütün özgürlüklerin anası olan temel bir özgürlük olduğunu, özgür düşüncenin istisnalarla birlikte yaşamayı kaldıramayacağını…

Benim konu üzerinde bu kadar duruşumun sebebine gelince…

Doğrusu olayın beni asıl ilgilendiren yanı, bundan 90 yıl önce yaşanmış olayları didikleyerek, farklı tarihleri birbirine tokuşturarak

“gerçeği” keşfetmek değil. Ben daha çok bugünle ilgiliyim ve birtakım otoritelerin birtakım tabular yaratarak insan aklına ipotek koymasına karşıyım.

Çok iyi biliyorum ki, bugün 2. Dünya Savaşı tarihini dokunulmaz kılan yasağa evet der ve “soykırımı inkâr” gibi bir suç oluşturulmasını kabul edersek, yarın bizim çocuklarımız da bugünü sadece galiplerin ağzından dinlemeye mahkûm olacaklar.

Yorumlar kapatıldı.