İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kudüs´te Bugün Ermeni Olmanın Ağırlığı

Ermenilerin Kudüs’te her gün yaşadıkları sürekli bir ötekilik hali. Kafamın içinde sürekli aynı cümle dönüyor: “İsrail’de Yahudi değilsen, bir hiçsin”. Ermeniler, bin 700 yıldır yaşadıkları Kudüs’te bugün istenmeyen misafir durumundalar.


——————————————————————————–

BİA Haber Merkezi

30/07/2005 Talin SUCUYAN

——————————————————————————–

BİA (Kudüs) – “Hiç görmeyenlerin hasretle andığı şehir Kudüs. Bir düşün, burada barış olduğunu, akın akın gelirler bütün dünyadan, gelenler yutar bu şehri. Bu kadar küçük bir toprağa barış büyük gelir.”

Umudun Portresi Ermeniler (Portraet Einer Hoffnung, Die Armenier) adlı kitaptaki portresinde böyle söylüyor Kevork Hintlian.

Her bir metrekaresi altın değerinde ve bunun için her bir metrekaresi sorun olan bu şehrin yerlisi, araştırmacısı, düşüneni, yazanı Hintlian. Jebus, El Quds, Yerushalaim, Aemia, Salem ve daha 70 farklı isimi olan Kudüs etrafındaki ruhani aura insanların baş edemeyeceği kadar ağır.

Hayranlarına küçük gelecek bu şehir, bir yazıya sığmayacak kadar büyük, karmaşık ve bir o kadar da çarpıcı. Çekingen, sakınan adımlarla yürüyorum Kudüs yazısı içinde, şehrin ağırlığı üstümde.

Osmanlı’da Kudüs

Bugün paylaşılamayan tarihi şehri belirleyen, etrafındaki surlar Osmanlı döneminde, Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış.

Bu surların içinde bugün dört mahallede Ermeniler, Yahudiler, Müslümanlar ve diğer Hıristiyanlar yaşamakta. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kudüs’e hükmettiği dönem 400 yıl süren göreli bir sükunet getirmiş.

1852 ‘de Abdül Mecid’in fermanı surlar içinde cemaatlerin yaşamlarını ayrıntılı bir şekilde düzenleyerek sorunlara kati bir çözüm getirmeyi amaçlamış.

Ve bu fermanın daha sonra uluslararası anlaşmalarda da kabul edildiğine bakılırsa oldukça da etkili olmuş. Hatta 1967 yılında İsrail Kudüs’ü işgal ettiğinde fermanın bazı kurallarını değiştirmemiş.

Britanya, İsrail, Ürdün: Dönüm noktaları

1917 Aralık’ında şehrin anahtarları Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınıp Britanyalılara teslim edilir. Bu tarihten sonra İsrail devletinin kurulacağı 1948 yılına dek geri sayım başlar ve 1948’de Filistin’in toprakları bölünerek bir bölümü İsrail devleti, diğer bölümü ise Ürdün Krallığı olur.

O tarihte İsrail’in Ürdün’le sınırı Kudüs şehrinin surlarının dışından başlar. Fakat bu durum uzun sürmez. 1967 yılında Altı Gün Savaşı’yla Mısır’a ait Sina Yarımadası ve Gazze Şeridi, Suriye’ye ait Golan Tepeleri ve Ürdün toprağı olan Doğu Kudüs İsrail tarafından işgal edilir.

Bu defa tarihi şehrin sınırları, kuralları, koşulları olabildiğine muğlaktır. Ve bu muğlaklık içindedir ki her şey her an değişebilir, her değişim potansiyel bir tehlikeyi de içinde barındırır hale gelir.

Ürdün toprakları olan şehrin doğu kısmı, Doğu Kudüs, şehrin 1967 öncesi İsrail’de olan kısmı ise Batı Kudüs.

Ancak işgal sonrası Doğu Kudüs’te yaşayanların statülerinin değişmemiş olması, Doğu Kudüs’ün büyük pazarlıklar merkezi olması, barış sürecinin vazgeçilmez ve üzerinde uzlaşılamaz toprakları olması hem de içinde yaşayanlarının ve de şehrin kendisinin idari işlerinin İsrail tarafından sürekli zorlaştırılması bugün Batı ve Doğu Kudüs’te farklı hayatlar yaşanmasının sebeplerinden bazıları.

Bugün Kudüs öncelikle İsrail ve Filistin arasında, Batı Şeria ile İsrail toprakları arasında sorun yumağına dönüşmüş, yeryüzü hazinelerinin tamamına bedel bir dikenli bölge adeta.

Kudüs’te Ermeniler

Kudüs’te Ermenilerin varlığı, tarihi Ermenistan’ın 301 yılında Hıristiyanlığı kabul etmesiyle dördüncü yüzyıldan itibaren gelişir. Bu tarihten çok önce de şehre çeşitli akınlarla gelen Ermeniler vardır. Arap ve Ermeni kaynakları Halife Ömer zamanında I. Apraham’ın Patrik yetkileriyle donatıldığını ve böylelikle 7. yüzyılda Kudüs’te ilk Ermeni Patriğinin görev başına geldiğini gösteriyor.

Ermeniler Haçlılar Dönemi’nde (1099-1187) diğer cemaatlere oranla daha şanslı olmuşlar; Haçlılara kız alıp vermeler, dönemin politikasını belirleyen etkenlerden olmuş. Tabii bu maddi durumlarının iyileşmesini de sağlamış.

Böylelikle Ermeniler tarihi şehrin çetrefilli kaderinin ayrılmaz bir parçası olageldiler. 1948’de şehri kuzey-güney istikametinde ikiye bölen “Yeşil Hat” Ermenileri iki bölge arasında bıraktı. Birçok Ermeni, tarihi şehir dışındaki evini kaybetti ve dünyanın dört bir yanına göç etmek zorunda kaldı.

Yerinden edilme ve göç, Ermeni tarihinin son yüzyılına damgasını vurmuş kavramlar. 1915’deki Tehcir’den hayatta kalanlar Kudüs’ün surları içindeki Ermeni Mahallesi’nde Surp Hagop Ermeni Manastırı’na sığınırlar. Böylece Manastır’ın nüfusu birdenbire artar.

1948 ve sonrasında Ermeni mahallesi sıklıkla Araplar ve Yahudiler arasındaki çatışmaların arasında kalır. Havan topları düşer binaların üzerine.

Ermeni Mahallesi tarihi şehrin dörtte birini oluşturuyor. Coğrafi olarak tarihi şehrin yüzde 16’sı, nüfus olarak da bugün sadece yüzde 3’üne karşılık geliyor. 1967 sonrasında, İsrail’in pasaport vermediği Ermeniler, Ürdünlü-Hıristiyan-Filistinlilerdir.

İki tarafa da öteki: Ermeniler

İşgal sonrasında İsrail burada oturan Ermenilere kimlik kartı vermiş ancak tüm vatandaşlık hakları sağlamamış, pasaport vermemiş. Öte yandan Filistinliler de bu bölgede yaşayanların yüzde yüz İsrail vatandaşı olmalarına sıcak bakmıyor.

Çünkü, işgal altındaki tarihi kentte Filistinli nüfusun korunmasını istiyor. Böylelikle Ermeniler yine tarafı olmadıkları bir savaşın ceremesini çekiyor.

Bölgede yaşayan Ermeniler yurtdışına çıkmak istediklerinde tarihi kentte yaşayan Ürdünlüler olduklarını belgeleyen kağıtları göstermek zorundalar. Bu kağıtları gören İsrailli yetkililer, Ermenileri saatlerce sorgulamaktan geri durmuyorlar.

Hayatlarını kolaylaştırmak adına İsrail pasaportuna sahip olmak isteyen Ermenilerden bazıları İsrail yönetimi tarafından adeta rehin tutulmuş, oturma belgesini pasaport almak için teslim eden bir Ermeni, sekiz yıl boyunca pasaport alamamış.

Halen Ürdün pasaportuna sahip Ermenilerin yurtdışında başına bir şey gelmesi durumu ise korkulu rüyaları. Ürdün ile İsrail ilişkileri son on yıllık dönemde gayet iyi. Ermeniler İsrail’in ortasında, ama İsrailli değil, Ürdün pasaportları var ama Ürdün onlar için ne yapabilir?

İşin sosyal boyutu ise başka bir fenomen. Ermeniler, Yahudiler için Arap, Araplar için Hıristiyan öteki. İsrail’in tarihi kenti Yahudileştirme planı çerçevesinde Ermenilerin azalan nüfusu İsrail yönetiminin elini güçlendiriyor. Bugün Kudüs’te 2 bin civarında Ermeni yaşıyor. Manastırın sahip olduğu nüfus ise çok daha az.

Bu kadar az nüfusla bu kadar büyük bir yer kaplayan Ermeniler İsrail yönetimiyle sıklıkla sorunlar yaşıyor. Bunun da ana nedeni İsrail’in tarihi kenti Yahudileştirme çabaları. Bu çabanın sonucu olarak geçtiğimiz aylarda Kudüs’teki Rum Patriği’nin İsraillilere sattığı binaların yarattığı gerginlik hala akıllarda.

Sorunun bir diğer boyutu ise günlük hayat. Yahudi Mahallesi’ne ya da Ağlama Duvarı’na gitmek isteyen Yahudiler, Arap Mahallesi’nden geçmemek için Ermeni Mahallesi’ni kullanıyor. Çünkü Ermeni Mahallesi ile Yahudi Mahallesi sırt sırta.

Bu da Ortodoks Yahudilerle Hıristiyanlar arasında günlük bazda tansiyon oluşmasına neden oluyor. Haç görünce tükürme, Ermeni dükkanlarını işaret ederek, onlardan alışveriş yapılmamasını salık verme gibi aşağılamalar Kudüs’teki Ermenilerin günlük hayatının bir parçası haline gelmiş.

Surp Tarkmançatz Okulu

Ermeni Manastırı binalar kompleksi içinde yer alan Surp Tarkmançatz Ermeni Okulu’nun konumu da bir başka sorun. 1929’de açılan okulun en önemli sorunu giderek azalan nüfus.

Okulda Ermenice, Arapça, İbranice ve İngilizceyle öğrenim görüyor öğrenciler. Yani Surp Tarkmançatz mezunları dört ayrı alfabeyle yazıp, okuyabilen öğrenciler oluyorlar.

Fakat bu İsrail yönetimini pek ilgilendirmiyor. Çünkü İsrail yönetimi bu okulu kendi standardına uygun bulmadığı için, okulun mezunları doğrudan İsrail üniversitelerine gidemiyorlar. Diplomalarının tanınması için bir sene başka dallarda öğrenim görerek öncelikle diplomalarını tanınır hale getirmeleri gerekiyor.

Armine ve Hagop bugün Kudüs’te Ermeni seramiklerini elde yapan tek dükkanın sahipleri. Armine aynı zamanda okulda Arapça öğretmeni. Onların çocukları da aynı sorunlarla karşı karşıya. “Biz burada varolmak için kendimizi kurban ettik. Şimdi çocuklarımız da aynı durumda” diyor Armine. Ağırlık çöküyor üstüme.

Ermenilerin Kudüs’te her gün yaşadıkları sürekli bir ötekilik hali. Kafamın içinde sürekli aynı cümle dönüyor: “İsrail’de Yahudi değilsen, bir hiçsin”.

Hem Yahudilerden hem de Yahudi olmayanlardan duyduğum bu cümle Ermenilerin yaşadıkları sorunları sadece anlamayı kolaylaştırıyor fakat orada yaşamanın kendisi, ağır bir umutsuzluk kokusuyla insanın genzini fena halde yakıyor.

12. yüzyılda Kudüs’ün yerlisi oldukları için kendilerinden vergi dahi alınmayan Ermeniler, 1700 yıldır yaşadıkları Kudüs’te bugün istenmeyen misafir durumundalar.(TS/EÜ)

Yorumlar kapatıldı.