İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Halkımız temizleniyor

Mine G. Kırıkkanat

Üç tektanrılı din arasında suyla en haşır neşir olanı, İslamiyet’tir. Yahudiler bayram duasından önce ellerini suyla yıkamak, Hıristiyanlar bebekken bir kez dalıp çıktıkları vaftiz kurnasına, geri kalan ömürlerinde ara sıra parmak daldırıp çıkarmakla yetinirken, Müslümanlar günde beş kez aptes almakla yükümlü tutulmuşlardır. Üç kutsal kitap arasında yalnızca Kuran, suyla temizliği emretmekle yetinmemiş, suyun kalitesinden insan uzuvlarının ne zaman, nasıl ve hangi sırayla yıkanacağını belirlerken ölçüsünü bile saptamış, aptesin enini boyundan (namaz ve gusül)
ayırmıştır. Hatta defi hacet sonrası teharet ve kadınların adet günleriyle de yakından ilgilidir.

Kuran, sistematik temizlik iradesinde, kuşkusuz alışkanlık kaybolmasın diye, aptes hareketlerini su bulunmayan yerde bile otomatiğe bağlamış, katı maddelerle ‘teyennüm’ emretmiştir. İşte bu babda taş, kum, kirece sürünerek teyennüm her ne kadar temizlik kavramının özüyle çelişse de, Allah’ın işine akıl sır ermez, Müslüman da kirlenmez kabul edilir, herhal.

İslamiyet’in beden hijyenine verdiği önem ‘Temizlik imandan gelir,’ ifadesiyle vurgulanır ve Müslüman ne kadar temizse, o kadar mümin kabul edilir. Hatta temizlik öylesine iman, iman öylesine Müslüman’dır ki, İslamiyet’e iman etmeyen imansız, imansızlar gâvur, gâvurlar da pis mi pistir. En azından Türkiye özelinde, her mümin Müslüman kadın, Avrupalı hemcinslerinin donlarla mendilleri aynı makinede yıkamasına burun büker, hatta gâvurun tüm uzuvlarını ‘akmayan su’, yani bir küvette yıkayıp durulamadan çıkması pis kaldığının kanıtıdır.

Hal böyleyken, nedense Müslüman ülkeler temizlikleriyle pek tanınmamakta, bazı Müslüman halklar düpedüz pislikleriyle ünlenirken, bizim İslamistan Türkleri de üstün temizlik anlayışlarıyla öne çıkmamaktadırlar.

Nedense temiz ülke deyince önce İsviçre, ardından ne kadar imansız varsa o kadar ülke sayılmakta, halkları da pek pis görünmemektedirler. Görüntü yanıltıcıdır derseniz, kokuya geçebiliriz: Temizliğin Kuran emri olduğu Müslüman ülkelerden Türkiye’nin camileri, bugünkü kadar çok ve dolu olmadığı yıllarda böylesine ayak kokar mıydı, bilmiyorum. Ama günümüz İslamistan’ında tarihi camilerdeki ayak kokusu imansız turistleri bayıltırken, asri camilerde aynı dertten mustarip ki, mümin milletimizin ayak kokusundan duçar olan bazı vekilleri, geçenlerde ayaklarla muhatap olmayacakları VİP namaz yeri talep ettiler biliyorsunuz. Günde beş kez namaz aptesiyle yıkanan ayakların böyle kokması, ister istemez ayak mı çoraptan çıkmaz, yoksa çorap mı ayaktan sorunsalını içerir. Müslüman temizliğinde, kirli olan ayakkabıdır. Camileri kirletmemek, zaten evleri de kirletmemek için ayakkabılarını çıkaran müminler, eğer günde beş kez (namaz aptesi) ayak yıkıyor ama çorap yıkamıyorlarsa, harfiyen uydukları kutsal kitap ya çorabın icadını öngörmediği, ya da temiz ayağa temiz çorap gereğini zikretmediği içindir. Belki yeni bir tefsir, camiilerimizi özellikle yaz aylarında saran dayanılmaz kokuyu önleyebilir.

Ancak İslamistan halkının, aptes alırken önce ağzını, ardından burnunu ve en sonda ayaklarını yıkamak gibi temizlikte sıralı bir titizlik gösterirken, ayaklarıyla bastığı ve çoraplarının kokusunu taşıyan seccadeye alnını koyması da bir başka anlaşılmazdır.

Günde beş kez yıkanılmasını emreden ve temizliğe olağanüstü önem veren İslamiyet’e iman etmiş halkların, evlerinin temizliğine binbir özen gösterirken sokaklarını, caddelerini kirletmekte vardıkları performans düzeyi ile kokuya karşı duyarsızlıkları, kuşkusuz eşdüzeyde ve bir başka inceleme konusu olup, pazar günü bu sütuna malzeme olacaktır.

Yorumlar kapatıldı.