İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Onurumuzu çiğnetenlere

Etyen Mahçupyan

Duyarlı köşe yazarlarımızdan öğrendiğimize göre bugün Türkiye çapında ‘Lozan onurumuzdur, Cumhuriyet’e sahip çıkalım’ kampanyası başlatılacakmış.

Bu bağlamda Avrupa’daki vatandaşlarımız “ellerinde Türk bayrakları ile” Lozan’daki kutlamalara katılırken; Türkiye’deki en büyük gösterinin de Anıtkabir’de yapılacağı belirtiliyor. Bu arada Türk Gençliği ve Hizmet Vakfı’nın da dün ‘Bugün İşte O Gündür’ başlıklı bir toplantı düzenleyerek anma faaliyetlerine katılmış olması gerekiyor… Bütün bunların amacı ise “Bu ülkede yurtseverlik ve Atatürk milliyetçiliği kavramını henüz yok edemediklerini dosta düşmana hep birlikte” göstermekmiş. Hayali düşmanlara karşı böylesine hassas başka bir ülke herhalde yoktur: Türkiye’deki devlet aydınları, hep kendilerini Atatürk milliyetçiliğini koruma durumunda hissederler. Kime karşı koruduklarını ise pek söylemek istemezler, çünkü biraz deşerseniz bu hayali düşmanın ardında bütün toplumun yattığını görürsünüz. Atatürk milliyetçiliği kavramı etrafında üretilen bu söylem, gerçekte devlet aydınlarının toplumun tepkisinden korunmasına yarar. Devletçi zihniyetin karşısındaki her türlü muhalefeti bir tür devlet düşmanlığı olarak sunmak kolaylaşırken; toplumun da böylece sindirileceği umulur… Devlet aydınları için “Cumhuriyet’e sahip çıkmak” gerçekte otoriter zihniyete ve toplum üzerindeki tahakküme sahip çıkmaktır…

Öte yandan bu ülke vatandaşlarının Cumhuriyet’e tabii ki sahip çıkma ve tam da bu sahiplenme sayesinde onu yeniden üretme ve geliştirme hakları var. Cumhuriyet, ideoloji taşeronluğu yapan dar bir cemaatin siyasete alet ettiği bir kavram olarak kalmamalı artık… Dolayısıyla bu toplumun gerçekten de ‘bugün işte o gündür’ diyerek siyasetle, tarihle ve bugünün hegemonik yapısıyla yüzleşmesi gerekiyor. Yoksa Cumhuriyet hiçbir zaman bizlerin, yani sıradan insanların, bizzat toplumun olmayacak…

Tarihe baktığımızda ise muhakkak ki bu Cumhuriyet’i meşru kılan Lozan Antlaşması’nın ayrı bir önemi var. Bu antlaşma, sevabı ve günahıyla uzun badireler geçirmiş olan bu topraklardaki halkın, kendi varlığını ve birlikte yaşama hakkını bütün dünyaya tescil ettirmesidir. Dolayısıyla Cumhuriyet’e sahip çıkmak ancak Lozan’a da sahip çıkmayla mümkündür. Aksi halde devlet aydınlarının hayali düşmanları gibi, bizler de hayali melekler üretiriz… Toplumlar somut tarihin ürünü olan kurumlar olduğu ölçüde, bir kurumu sahiplenmek en azından onun oluşumunu belirleyen süreci anlamayı ve hazmetmeyi gerektirir. Bu açıdan bakıldığında Lozan gerçekten de bizim onurumuzdur; ama tabii o onura sahip çıktığımız sürece… Bu ise Türkiye’nin kuruluş antlaşmasına bizzat Türkiye tarafından ne derece uyulduğu sorusunu gündeme getirir.

Ne yazık ki bu alandaki karnemiz ta başından itibaren zayıf: Türkiye, üstelik bilinçli bir tavır içinde, Lozan’ı sürekli olarak ve halen ihlal etmekte… Lozan’da açıkça zikredilmiş olan bazı hakların gayrimüslimlere tanınmaması ve diğerlerinin de her fırsatta tırpanlanması bir yana; ‘vatandaş’ kategorisine giren herkese ait olan haklar bile, devlet baskısı altında anlamsız hale getirilmiş durumda. Toplumun kendisine verilene razı olması ve ‘hak dağıtma’ hakkının devlette yoğunlaşması istenmiş hep. Ancak herhalde Türkiye’nin, kamusal alanı mümkün olduğunca daraltmaya çalışan ve toplumu kamusallığın dışında tutmayı marifet sayan bir ‘Cumhuriyet’ kavramıyla yönetilmesi artık düşünülemez… Esas marifet “Cumhuriyet’i sahiplenme” çağrısında bulunmak değil, onu, sahiplenmekten gurur duyulacak bir yapıya dönüştürmektir… “Lozan onurumuzdur” demek ise hiç marifet sayılmaz… Hele bu onuru bile bile çiğnemekten gocunmayan bir bakışınız varsa…

Yorumlar kapatıldı.