İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Lozan kriterleri

Can Dündar

Lozan deyince aklıma en çok o “teras sahnesi” gelir.

Aylar süren görüşmeler bitmiştir. İmza için Ankara’nın onayı gerekmektedir. Lakin günler geçtiği halde beklenen onay bir türlü gelmez.

Lozan’daki dehşetli mücadele maratonunda saçları ağaran İsmet Paşa, bu son günleri, “Ne kadar bezmiştim” diyerek anlatır:

“Bir ara büyük salondayız. Terasa açılan büyük bir camlı kapı var. Terasın altı uçurum. Ben bu kapının arkasına geçip terasa yürüyorum. Arkadaşlar birden telaş ediyorlar”.

“Arkadaşlar”, artık beklemeye tahammülü kalmayan Paşa’nın intihara kalkışmasından korkar. Yanına gidip koluna girerler.

* * *

Peki neydi o günlerde Ankara’daki tıkanmanın nedeni?

Bugün AB sürecindeki tıkanmanın nedeni neyse oydu:

“Batı korkusu!”.

Anlaşmanın kazandırdığından çok kaybettirdiği eleştirilerinin ardında “Batılılar bizi bölmek istiyor” endişesi yatıyordu.

İtilafçılar “Ermeni yurdu” için bastırıyor, ırk, dil, din ayrımcılığını kaşıyor, Lozan’daki Türk delegasyonundan Rıza Nur’un tabiriyle “Kürtleri, Çerkezleri, Abazaları, Boşnakları, Kızılbaşları da azınlık haline getirmeye, bizi hallaç pamuğu gibi dağıtmaya çalışıyor”du.

Bu kadar da değil:

Türkiye’yi iktisaden köşeye kıstırmak, ayrıcalıkları sürdürmek, Türk mahkemelerine yabancı hakim atamak ister “Frenkler”…

Bunlar, Ankara’da tüyleri diken diken eder.

* * *

“Batılı” işgalcilere karşı verdiği savaşın tozu hala çizmelerinde duran “Batı” cephesi kumandanının buna rağmen “Batı”da ısrarının bir tek nedeni vardır:

Çünkü Lozan, -Misak-ı milli sınırları içinde yeni bir ulus-devlet yaratan anlaşma olmasının yanısıra ve aynı zamanda- Türkiye’nin “muasır medeniyet seviyesi”ne ulaşma kararlılığının belgesidir.

Ankara’nın imzaladığı “Lozan kriterleri”, büyük bir reform hamlesiyle ülkenin hukuk sisteminin toptan laikleştirilmesi demektir.

Bugün Avrupa’dan gelen komiserleri yadırgayan Türkiye, o dönemde bu reform hamlesi için İsmet Paşa’nın önerisiyle Avrupa’dan danışman hukukçular getirtmiş ve bu yabancı danışmanlarla yapılan çalışmalarla, Lozan’dan sonraki 5 yıl içinde Türk hukuk sistemi baştan sona “medenileştirilmiştir”.

Yine Lozan’da Ankara hükümeti “Türkiye’de oturan her inançtan, her dinden, her mezhepten insanın özgürlüklerini tam ve eksiksiz olarak sağlama yükümlülüğü”nü üstlenmiş, yani insan haklarına saygı sözü vermiştir.

* * *

Lozan’ın günümüzdeki önemi buradan kaynaklanıyor: Bugün Kopenhag’da son durağına varan trenin yola çıktığı istasyondur Lozan…

Ülkeye çağdaş uygarlığın raylarını döşemiştir.

Türkiye, yol kazalarında sık sık raydan çıksa da, 82 yıldır bu yolda ilerliyor.

“Lozan kriterleri” hukuk sistemine laiklik standardı getiriyordu.

“Kopenhag kriterleri” hukuka insan hakları standardını çiziyor.

O yüzden “Lozan kriterleri”, -geçen hafta andığımız Metin Toker’in harika tabiriyle- “Lozan bağnazları”nın AB’ye muhalefetine kalkan olmaya hiç elverişli değildir.

Lozan’a atılan imzayı cumhuriyet kararı izlemişti.

Kopenhag’ın altındaki imza, demokrasi kararlılığının işaretidir.

Çünkü günümüzde demokrasi, cumhuriyet için vazgeçilebilir bir tehdit değil, onun olmazsa olmaz koşuludur.

* * *

İsmet Paşa’yı intiharın eşiğine getiren sıkıntıya dönersek…

Oradaki “tıkanma”yı Mustafa Kemal’in kararlılığı çözmüştü:

Bir telgrafla İsmet Paşa’nın imdadına yetişmiş; imza müjdesini vermişti.

O günlerde şunu söylemiştir:

“Osmanlı imparatorluğunun çöküşü Batıya karşı elde ettiği zaferlerin mağrurluğuyla kendisini Avrupa milletlerine bağlayan ilişkileri kestiği gün başlamıştır. Bu, bir hata idi; bunu tekrar etmeyeceğiz”.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, işte tam da bu kararlılıktır.

Yorumlar kapatıldı.