İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ragıp Zarakolu: ‘Bir daha asla’ diyebilmek

Önceki gün, Taksim Hill Otel’de, Alevi
Bektaşi Federasyonu ile Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun
Türkiyeli aydınlarca desteklenen ‘Madımak Müze Olsun’
kampanyasına
destek için düzenledikleri toplantıya katıldım. Sivas’a
çok istediğim
halde gidemedim, ne yazik ki…

Gerçekten, 37 insanın,
soğukkanlılıkla düzenlenmiş bir linç girişiminden sonra,
alevlere
verilmesi olayının unutturulmak istenmesi bir yana, üstelik orada
bir
kebapçı dükkanı açılmasından daha aşağılayıcı,
insanın ruhunu yaralayan
bir olay düşünmek mümkün değil.

Bir düşünün Auschwitz Temerkuz
Kampının karşısında, ‘Auschwitz Kebap’ diye bir yer açıyorsunuz,
Dachau’da, Treblinka’da, vb. de benzer yerler kuruyorsunuz…

Vallahi dünyayı başınıza yıkarlar.

Taksim’deki
toplantıda beni en fazla etkileyen yaklaşımlardan birini 78’liler Vakfı
Girişimi’nin koordinatoru Celalettin Can yaptı. Birileri, örneğin
CHP’liler bundan rahatsız olsalar bile… Geçmişteki acı
olayları da
anımsamak gerektiğine dikkat çekti Celalettin. O söylemese
ben
söyleyecektim, hay ağzına sağlık…

Türkiye’de en büyük açmazlardan biri, herkesin
kendi acısı içine kapanması, ‘öteki’nin acısını
farketmeyişi bile.

Oysa, aynı ‘yok etmeci’ mekanizmada, herkesin sırası gelebiliyor bir
gün…

Yavuz Selim döneminde başlayan Alevi kıyımı, aslında Anadolu’da
‘öteki’ni tasfiye makenizmasının ilk başlangıç noktası oldu.

Bence 16. Yy.da Sivas’ta Pir Sultan’ın asılması ile başlayan halka,
Madımak Oteli ile tamamlandı.

Eğer
yeni halkanın deverana başlamasını istemiyorsak, ‘unutmak ihanettir’
diyerek, bu noktadan geçmise yönelik kalıcı bir hafızayı
canlandırmak
zorundayız.

Timurlenk’in orduları, Orta Asya’dan kopup Anadolu’yu
bir fırtına gibi işgal ettiğinde, kenti Alevisi, Ermenisi,
Müslümanı,
Hıristiyanı birlikte savunmuşlardı ve bütün kent ahalisi
katliama
uğramıştı…

Sivaslı Ermenilerin, bunlar arasında azizleştirdiği
gençler de vardır. Madımak Oteli’nin müze olması bu
bakımdan çok
anlamlı bir öneri. Bu öneriye, Hürriyet’teki
köşesinde Ahmet Hakan’ın
destek vermesi beni özel olarak çok hoşnut etti.

Bu öneri, mutlaka gerçekleşmeli ve Anadolu’nun tüm
yitik insanlarına adanmalı, hiç ayrımsız…

Alevisinden
Yezidisine, Müslümanından Hıristiyanına, Ermenisinden
Süryanisine,
Kürdünden Yahudisine, Rumundan Türküne, Anadolu’nun
tüm acı çekmiş,
insanlık dışı hunharlıklarla karşılaşmış tüm insanlarına…

‘Bir daha asla’ diyerek…

***

Solingen
olayı ile Madımak olayını karşılaştıran bir yazıyı o günlerde
yazmıştım. Daha sonra, DGM, Madımak kıyımı faillerine, 20’şer yıl
verip, linç ve katliamı kınayan bir yazara 7 yıl hapis cezası
verince
ruhum isyan etti, bunu DGM kararını vicdan açısından eleştiren
bir yazı
yazdım.

Medyada her gün yargılanan insanlar hakkında yazı yazılır, dava
açılmaz, bana açılmış…

Ve
tebligat da, bombalanıp, Madımak gibi yanıp kül olan Kadırga’daki
Özgür
Gündem gazetesine yapılmış. (Bu ayrı bir öykü, devamını
sonra anlatayım)

Orada
da, Sivas’a yakın sayıda insan yanacak ya da dumandan zehirlenecekti,
son anda işletme müdürü soğukkanlılıkla çatına
katına çıkarmasaydı.
Oradan bir kat aşağıdaki teras katına atlayacaklardı, çatı katı
çökmeden bir kaç dakika önce. Oradan komşu
mahallelerden imdat
cağrısına yanıt veren çıkmayacaktı, çünkü
‘öteki’ idiler, itfaiye
ortada görünmeyecekti uzun zaman… Sonra iki kat aşağı
koyvereceklerdi
kendilerini…

Ve inanmayacaksınız, pijamalı, yalınayak
insanlar, ki içlerinde kafatası kemiği çıkmış,
gözü fırlamış insanlar
da vardı. Eksi 2 derece soğukta hastaneye götürülmek
yerine, polis
tarafından gözaltına alınacaklardı.

Çünkü, ‘öteki’ idiler, her zaman ‘kuşkulu’
sayılırlardı ve onlara yapılacak herşey mübahtı…

Karnına camlar saplanan sürücümüzü ise
hastaneler kabul etmeyecek, kan kaybından yitirecektik onu.

Kerbela
1993’te Sivas’tı, 1994’te İstanbul, 1984 sonrasında Kürdistan,
1978’de
Maraş, 1938’de Dersim, 1925’te Diyarbakır, 1915’te Anadolu, 1980’de
Türkiye…

Birbirimize, ‘acınız acımızdır’ demedikçe, bu kısır
döngüden çıkmak mümkün değil…

Yorumlar kapatıldı.