İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vicdanım, izanım el vermediği için yazdım

Bir Anlık Gecikme adlı romanında Ermenilere soykırım yapıldığı iddia edilen yıllarda ve öncesinde Ermenilerce katledilen Türklerin neden ‘faili meçhul’ olarak kaldığını sorgulayan Reha Çamuroğlu, ‘romanı buna itiraz etmek için yazdım’ diyor..

HALE KAPLAN ÖZ

‘Tarih, Heterodoksi ve Babailer’, ‘Sabah Rüzgârı’, ‘Enel-Hakk Demişti Nesîmî’, ‘Yeniçerilerin Bektaşiliği ve Vak’ayı Şerriye’, ‘Günümüz Aleviliğinin Sorunları’, ‘Değişen Koşullarda Alevilik’, ‘Dönüyordu Bektaşilikte Zaman Kavrayışı’, ‘İkiilebir’, ‘İsmail’ ve ‘Son Yeniçeri’ adlı kitapların yazarı Reha Çamuroğlu, Everest Yayınları’ndan çıkan son romanı ‘Bir Anlık Gecikme’de başarısızlıkla sonuçlanmış olan II. Abdülhamit suikastini konu alıyor. 1905’de Ermeni komitacılar, Belçikalı bir anarşist ve Türk casusların düzenledikleri bu suikastın perde arkasını ve Osmanlı İmparatoluğu’nun son dönemlerindeki siyasi oyunları bulabileceğiniz romanla Çamuroğlu’nun asıl hedefi ‘hafızanın yeniden inşası’. Yazara göre hafızanın yeniden inşasına başka bir yönden bakmak, Ermenilere soykırım yapıldığı iddia edilen yıllarda ve daha öncesinde katledilen binlerce Türk’ün ‘faili meçhul’ olmasının tezatlığını görmek gerekiyor.

Kitabı ‘tesadüfen’ yazmadım

Bir Anlık Gecikme, Ermeni komitacıların da işin içinde olduğu II. Abdülhamit’e suikast girişimini konu alıyor. Bu romanın Ermeni soykırımı tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde yayınlanması tesadüf mü?

Her yazar esas olarak kendi dönemini yaşar. Bu, tarihçiler için de geçerlidir. Şüphesiz ‘Ermeni Meselesi’nin bu kadar yoğun tartışıldığı bir dönemde bu kitabın yazılmış olması bir tesadüf olamaz. Türk tarihinde bir ‘Ermeni Soykırımı’ olduğunu ileri sürenlerin son zamanlarda ortaya koyduğu bir kavram var. Bu kavram İngilizce ‘reconstruction of memory’ yani ‘hafızanın yeniden inşası’. Ben de hafızanın yeniden inşasına başka bir yönden katkıda bulunmak istedim. 1915’te Anadolu’da binlerce Ermeni’nin katledildiği doğrudur. Öyle zannediyorum ki, bunun doğru olup olmadığını tartışan da yoktur. Tuhaf olan aynı yıllarda ve daha öncesinde katledilen binlerce Türk’ün tarihin unutulan bir sayfası haline gelmesi, yahut başka bir deyişle ‘faili meçhul’ hale getirilmeleridir. Sahnelenen oyunda ‘Türklerin kötü adamı’ oynaması beklenmektedir ki; benim itirazım bunadır. Bu ‘kötü adam’ başı önünde insanlık sahnesine yahut ‘insanat bahçesine’ çıkacak ve kahrolmuş bir vaziyette özür dileyecektir. İstenen budur. Vicdanımın, izanımın isyan ettiği durum ve beklenti budur. Balkanlarda, Kafkaslarda, Anadolu’da binlerce Türk ve Ermeni’nin katledilmesinden Türkler sorumlu olacak! Öyle mi?

Dönemi bilenler isyan ederler

Bu dönemi biraz bilenler böyle bir sonuca ve çıkarıma isyan ederler. Üstelik bu sorumluluğu bize yüklemeye çalışanlar, emperyalist politikaları aracılığıyla bütün bu sonuçları ortaya çıkaran kumaşı ilmek ilmek dokuyanlar olacak! Bu kadarı fazla değil midir? Şimdi bu ‘resmi görüş’ü savunmak oluyor! Varsın öyle olsun. Eğer ‘sivil tarihçilik’ başka devletlerin resmi görüşlerini Türkçeye tercüme etmekse, benimkiler de varsın resmi görüş olsun. ‘Bir Anlık Gecikme’ özetle böyle bir itirazdan kaynaklandı.

Kitap, Ermenilere bir hatırlatma mı?

Evet bu kitap Ermenilere, Türklere ve herkese bir hatırlatma. Aslında insan olmanın en güzel özelliklerinden biri de unutmak özelliğidir. Ama birileri ‘geçmiş travmalar’ üzerine ulus inşa ediyorlarsa bu gelecek açısından pek fazla hayır ifade etmeyecektir. ‘Hatırlatma’dan ‘tehdit’ anlaşılıyorsa eğer, herkesi kavramları yerinde kullanmaya davet ederim. Eğer biz kendi zihnimizi geçmiş travmalarımız üzerine kursaydık, İngiliz , Fransız ve Ruslarla en azından bu uluslarla uygar ilişkiler kuramaz olurduk.

Yaşanan bu olayın tarihin seyrine olan etkisi nedir?

Bu etki doğrudan ve dolaylı yollarla olur. 19. yüzyılın başlarına bakarsak Osmanlı’da Türk-Ermeni ilişkileri en sorunsuz ilişkilerden biridir. O kadar ki örneğin aynı tarihlerde Arap-Türk ilişkileri daha sorunlu hale gelmiştir. Ama aynı yüzyılın sonuna ve 20. yüzyıl başına baktığımızda Türk-Ermeni ilişkileri felaket halini alır. 1877-78 Rus-Türk savaşında Ermeni tutumlarının, Gedikpaşa Ayaklanmasının, Osmanlı Bankası Baskınının ve en nihayet bu suikast olayının bu kutuplaşma ve öfke birikmesinde hiç bir rolü olmadığı ileri sürülebilir mi?

Bir ‘ruh hali’ pompalıyorlar!

Tevfik Fikret’in ‘Ey şanlı avcı, damını beyhude kurmadın/ Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın’ dediği şiirinden ‘bir lahza-i teahhur’ dizesini kitabınıza isim olarak koymuşsunuz. Oysa bu şiir bu terör olayını kutlayan bir şiir…

Zaten tam da o nedenle kitap adını bu şiirden ve bu aymazlık halinden alıyor. Bana mı öyle geliyor yoksa başkaları da bu kanaatimi paylaşırlar mı bilmiyorum ama her gün kamuoyuna ‘Türklerin yaptığı herşeyin’ yanlış olduğu doğrultusunda bir ruh hali pompalanmaya çalışılıyor. Mevcut bu manzaraya inanamıyorum.

GELECEK KİTABA BİR İPUCU…

Tarihimizin tartışmalı konularını romanlaştırıyorsunuz genelikle. Bu nedenle yazmayı düşündüğünüz bir sonraki kitabı merak ediyoruz.

Yazarların pek çoğu aynı anda birden fazla çalışmayı sürdürür. Ben de öyle yapıyorum. En olgun hale geldiğine inandığım çalışmamı bitiririm. Bu nedenle sorunuza kesin bir cevap veremem. Ama bir ipucu; Osmanlı denizcilik tarihi üzerine çalışıyorum.

‘Abdülhamit’i yanlış tanıtıyorlar’

“2. Abdülhamit, son derece yanlış tanıtılan bir Osmanlı padişahıdır. Örneğin “islamcı” denilir, alakası yoktur. “Gerici” denilir, modernizmin Türkiye’de gelişmesine bir padişah olarak en somut katkılar ondan gelmiştir. “Kan dökücü” denilir ama döneminin büyük devlet hükümdarlarıyla bir kıyaslama yapıldığında onların yanında hayli masum bile kalır. Zor bir dönemde devletini beceriyle ayakta tutmaya çalışan yetenekli ve elbette pek çok olumsuz özelliği de olan bir hükümdardır.”

Yorumlar kapatıldı.