İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ETYEN MAHÇUPYAN: Meramsız iyi niyet – ZAMAN

Ancak ‘Avrupa Birliği uyum çalışmaları
çerçevesinde’ ve zorunlu
olarak gündeme alınan gayrimüslim vakıflar meselesi, aksak
biçimde de
olsa yeni yasa ile bir ara çözüme kavuşuyor.

Bundan
böyle cemaat vakıfları mal alırken veya satarken izin almak
zorunda
kalmayacakları gibi; serbestçe başkalarıyla işbirliklerine
gidebilecek,
yurtdışında temsilcilik açabilecek, yurtdışından bağış ve yardım
alabilecekler. Ayrıca hem vakıflara yapılacak mal bağışlarından vergi
alınmayacak, hem de eski eserlerin bakım, onarım ve restorasyon
harcamaları vergiden muaf olacak. Bu gelişmeler gerçekten cemaat
vakıflarının hayatını kolaylaştıracak değişimler… Ne var ki bunların
hiçbiri özel ‘imtiyaz’ olmayıp, zaten Türkiye
Cumhuriyeti’ne tüzel
kişilik bağıyla bağlı bir vakfın sahip olması gereken normal haklar.
Diğer bir deyişle bugüne kadar cemaat vakıflarına ‘yabancı’
muamelesi
yapan devlet, şimdi onları nihayet ‘yerli’ addetmiş oluyor. Bu
topraklarda ortalama birkaç bin yıldır yaşayan, yüzlerce
yıl da Osmanlı
yönetimi altında olabilecek en ‘yerli’ yaşantıyı ve hukuk nizamını
sürdürmüş olan gayrimüslimler böylece hakiki
bir ‘cumhuriyet’ kavramına
halel getirmeyecek bir kimliğe geri dönüyorlar…

Bu değişim sancısız olmadı: Devlet Cumhuriyet sonrasında da
sistematik olarak gayrimüslim mallarının hukuki kisve altında
müsadere
edilmesi politikasını sürdürdü. Meşhur 36
Beyannamesi’nin ‘vakfiye’
olarak kabulüne dayanan el koyma harekatı otuz yılını doldurmuş
durumda. Bu süre içinde yapılan hukuksuzluğu meşrulaştırmak
üzere
Yargıtay, bu vakıfların ‘normal’ Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına
değil; ‘yerli yabancılara’ ait olduğunu defaatle söylemekten
çekinmedi.
Ancak gayrimüslim malları konusunda en ‘titiz’ bürokratik
odak muhakkak
ki Vakıflar Genel Müdürlüğü oldu… Kendi kadim
geleneklerine sıkı
sıkıya bağlı olduğu her fırsatta ortaya çıkan bu kurum,
neredeyse
Cumhuriyet’i aşan bir gayrimüslim algılamasını gelip geçen
tüm
hükümetlerin politikası haline getirdi. Öyle ki siyaset
üstü bir devlet
pozisyonu, tartışılmayan ve sorgulanmayan bir biçimde
gayrimüslimlere
bastırıldı.

İttihatçı zihniyeti fazlasıyla anımsatan bu yaklaşım,
bugün
hâlâ bir direnç odağı olmayı
sürdürüyor. Nitekim hazırlanan yasa da,
Reform İzleme Grubu’nun ve Dışişleri’nin uyarısına rağmen sakıncalı bir
biçimde çıkarılmak isteniyor: Hazine’nin elindeki
müsadere edilmiş
malların iadesi mümkün hale gelirken, devlet tarafından
üçüncü
şahıslara satılmış olanlar iade edilmiyor ve bunlar için
tazminat da
ödenmiyor… Kararı alan hükümet olsa da, bu konuda
özel etkisi olduğu
anlaşılan Adalet Bakanlığı’nın Vakıflar Genel
Müdürlüğü ile zihniyet
tutarlılığı gözden kaçacak gibi değil. Adalet Bakanı
demecinde “iyi
niyetimiz ortadadır” demiş… Daha birkaç ay önce eldeki
mallardan
bazılarını apar topar üçüncü şahıslara satmaya
çalışan ve ancak son
anda durdurulan bir bürokratik mekanizmadan sorumlu biri
için epeyce
hoş bir yorum. Ne var ki o mallara el koyan devletin, en azından satış
sonrasında elde ettiği geliri mülk sahibine iade etmesi gerekiyor.
Tabii bu malların değerinin altında fiyatlarla kimilerine peşkeş
çekilmiş olması durumunda, Hazine önemli bir zarara
uğrayacak. Ama
herhalde doğru olan tavır, söz konusu satışları yapan merciye
rücu
etmek ve devleti zarara sokabilecek gayri adil tasarrufundan dolayı
yargılamak olmalı.

AB sürecinin baskısı altında da olsa, hükümetin bu
alandaki
iyi niyeti herhalde kimse tarafından sorgulanmamakta. Ama dizginler
meramı olmayanların elinde olunca, ortaya çıkabilecek ‘iyi
niyet’ de
ancak bu kadar olabiliyor. Gayrimüslimlerin de vatandaş
olabilecekleri
bakalım devletimiz tarafından ne zaman sindirilecek…

Yorumlar kapatıldı.