İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yabancılar ile yabanlar

Kendi vatandaşlarını hep kapının eşiğinde tutan, dünyaya sunduğu reklam filmlerinde onları müsamereye itip puan toplamaya çalışan devlet, Avrupa’yla bütünleşme planında onların asal haklarını hâlâ pazarlıklara alet ediyor

YILDIRIM TÜRKER

Birkaç gün önce okumuşsunuzdur. AB, yeni vakıflar yasa tasarısının azınlık vakıflarının sorunlarını çözmekten geçtim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi açısından ihlâl üstüne ihlâl içerdiğini belirterek ağır eleştiriler yöneltti. Tasarıyı, azınlık vakıfları üstündeki devlet denetimini ebedi kılmaya, şimdiye dek süregelen denetimini de meşrulaştırmaya yönelik bir kurnazlık manzumesi olarak adlandırdı kısacası. Cemaat vakıflarının haklarını gözardı eden, ‘demokratik toplum için gerekli dini çoğulculuk’ şartını kale almadığı, vakıfların çıkarlarının gözetilmediği, mülkiyet haklarının güvence altına alınmadığı, vakıfların mahkemeye gitme, özel yaşam, ifade ve mülkiyet haklarını ihlâl edecek düzenlemeler içerdiği eleştirilerini içeren dört sayfalık bildirim karşısında devletimizin nasıl bir tavır alacağını hep birlikte göreceğiz. Tabii, cemaat vakıflarının devletçe el konulan mallarının iadesi konusunda da varolan statüyü savunmaya yönelik maddelere işaret ediliyor bildirimde. Üçüncü şahıslara geçmiş malların iadesi mümkün olmadığından vakıflara tazminat ödenmesi gerekirken bu konuda hiçbir düzenleme getirilmemesi de AB’nin ilgisini çekmiş.

Bu arada aynı gün gazetemizin bu konudaki manşetinin hemen altında, bu suçüstü yakalanmış tasarının ardındaki zihniyeti açıkça sergileyen bir haber daha vardı. Geçen yıl çıkarılan bir yasayla sit alanlarında zilyetlik hakkıyla tapu alınması yasaklanmıştı. Bu durum özellikle dağ köylerinde tapu bekleyen köylüleri mağdur etmişti. AKP’li iki milletvekilinin sit alanlarında zilyetlik hakkı tanınmasını öngören bir yasa teklifi hazırlaması üstüne teklif TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda tartışılırken Kültür Bakanlığı temsilcisi bambaşka bir öneriyle gelmiş. Temsilci, yasağın tümden kaldırılması ve buralarda tapu verilmesine olanak sağlanması önerisini getirirken azınlıkların da konuya ilişkin şikayetlerini çeşitli makamlara ilettiğini hatırlatmış. İşte bunun üzerine AKP’li Remzi Çetin dehşetle haykırıyor: “Sit alanlarındaki zilyetlik hakları ile ilgili bazı kademelendirmeler ve sınırlandırmalar getirilmesi gerekir. Aksi takdirde Ermeniler, Rumlar ve diğerleri peş peşe gelir.”

Remzi Çetin’in Ermeniler, Rumlar ve diğerleri diye adlandırdığı öcülerin çoktan kovulmuş, kaçırılmış, malı mülkü gasp edilmişler olduğunu biliyoruz, değil mi? AB ile uyum sürecinde hortlatılmaya çalışılan bu korkunç yabancıların hakları karşısında elbette daha uyanık olmamız, Asya kurnazlığının en kaba ve teyel yerleri dışarıda unutulmuş suratıyla sırıtmamız gerekmiyor mu? Nitekim Cumhuriyet gazetesinin gururla takdim ettiği eski Tapu ve Kadastro Genel Md. Yrd.’ı Orhan Özkaya’nın “Yabancı Azınlık Vakıflarının Toprak Yağması” adlı küçük başeseri de bizi uyarmaya çalışıyor. “Yabancı” kelimesi kafanızı karıştırmışsa hemen belirtelim. Türkiye vatandaşı Rum, Yahudi, Ermeni, Süryani ve diğer gayrimüslimlerin hakları üstüne bir yazı, söz konusu edilen. Ezcümle, 1939 Beyannamesi ile ne güzel bir ‘azınlıkların mal edinme yasağı’ bulunmaktaydı; bu yasak kaldırılarak vatan topraklarımız gavurlara, ulus-devletimizi yıkmaya çalışan, ‘uyum yasaları adı altında dünyayı yöneten bir buçuk şirkete peşkeş çekiliyor,’ diyor. “Azınlık vakıfları adı altında küçük yarı özerk, kontrolü olanaksız, her an raydan çıkması olası bu mikro devletçikler nereden çıktı?” diye de soruyor. Eski genel müdür yardımcısının emperyalizm tahliline hiç girmeyelim. Cumhuriyet gazetesininkinden daha derinlikli değil. Merak eden alsın okusun.

Mesele de tam buradan kanıyor işte. Zamanında “Ne mozaiği ulan! Beton! Beton!” diye yumruğu kürsüye vuran rahmetlinin kardığı harcın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha görüyoruz. Kendi vatandaşlarını hep kapının eşiğinde tutan, dünyaya sunduğu reklam filmlerinde onları müsamereye itip puan toplamaya çalışan devlet, Avrupa’yla bütünleşme planında onların asal haklarını hâlâ pazarlıklara alet ediyor. ‘Çırpınırdı Karadeniz’cilerle ‘Çıktık Açık Alınla’cılar yekvücut olmuş, bu vatanın gerçek sahipleri olarak bir karış toprağını gayrimüslime kaptırmama gayretinde. Ama bu insanlar zaten bu vatanın evlâdı, bu devletin vatandaşı değil mi? Hani bu topraklarda hep birlikte dünyaya örnek adil bir örgütlenme içinde vicdanı hür yaşayıp gidiyorduk?

Burada gözümüzün önünde, mal mülk edinemeden, her an soluğumuzu enselerinde hissederek yaşamaları gerekenler maalesef savaş esiri değil. Şartlı tahliye edilmiş mahkum da değiller. Onlar da Müslüman Türkler kadar bu ülkenin vatandaşı.

Yorumlar kapatıldı.