İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Omurgalı siyaset

Etyen Mahçupyan

Alman Parlamentosu’nun Osmanlı coğrafyasında 1915 yılı ve sonrasında yaşananları ‘katliam’ olarak adlandıran tasarısını Türkiye formel kanallar içinde kınadı.

Bu kararın “Türk düşmanlığı yaratabileceği, Türk halkını derinden yaralayacağı ve ikili ilişkilere zarar vereceği” bildirildi. Diğer bir deyişle Türkiye, bu konuya kendisini etkilemesi yönünden ve araçsal bir biçimde baktığını ifade etmiş oldu. Anlaşılan tarih Türkiye için hâlâ klasik bir ulus-devlet dış politikası konusu. Ne var ki son birkaç on yılda yaşanan zihniyet değişimi, tüm dünyada ve özellikle Avrupa’da siyaseti zorunlu bir demokratlaşmaya tabi tutuyor. Bu gelişme, ülkelerin hukuksal veya sosyal açıdan ‘demokratikleşmesi’nden ibaret değil. Onu çok aşan bir biçimde siyasi ahlaka özeleştirinin, siyasi tavra ‘konuşma’nın kaçınılmaz bir biçimde girmesi demek. Dolayısıyla Başbakan’ımızın, Schröder’in etkisiyle bazı parlamenterlerin karara şerh koymasını beklemesi; Erdoğan’ın bu zihniyetsel değişimi anlamadığı biçimde yorumlanabilir ancak. Çünkü tarih artık Avrupa için siyasi partilerin iç taktik hesaplarını fazlasıyla aşan manevi bir ağırlığa sahip. Eğer Schröder, Erdoğan’ın dediği gibi davransaydı fazlasıyla omurgasız bir siyaset yapmış olurdu. O nedenle “ben siyasetin omurgalı olanını seviyorum” diyen Başbakan’ımızın günümüzde hangi etik kodların bir siyaseti ‘omurgalı’ yaptığını artık öğrenmesi iyi olur.

Öncelikle bilmekte yarar var ki, bu tasarı söylendiği gibi “tartışmadan, müzakere etmeden, basit lobilere kurban edilmiş” bir karar değil. Alman Parlamentosu bu tasarıyı aylardır tartışmaktaydı ve partiler üstü bir metine ulaşmak için çok çaba harcandı. Böylece Türkiye’nin atmış olduğu olumlu adımların açıkça zikredilmesi sağlanmakla kalmadı; 1915 dönemine olabilecek en mesafeli tavırda bir kararın çıkması da sağlandı. Eğer sol hükümet koalisyonunun Türkiye lehine olan tavrı söz konusu olmasaydı, tasarının gerçekten de yanlı olması son derece muhtemeldi. Dolayısıyla Türkiye’nin artık nasıl bir dünyada yaşadığının farkına varması ve yandaşlarını bile kendisinden uzaklaştıracak bir ‘devletçi milliyetçiliğin’ arkasında yatan etik sorunları görmesi gerek.

Bu bağlamda CHP sözcüsünün alınan kararı “bilmeden, anlamadan, incelemeden” diye nitelemesi, kendi cehaletimizin ironik bir biçimde teşhir edilmesinden başka bir şey değildi. Çünkü 1915 olayını herhalde en iyi bilecek olanlar Almanların kendisidir… Düşünün ki o dönemde Osmanlı Genelkurmayı’nın en üst iki subayı Alman’dı ve bunlardan biri kısa bir süre önce Belçika’da binlerce sivilin katledilmesiyle sonuçlanan askeri stratejinin sorumlusuydu. Anadolu’da bilinen olayları örgütlemekle yükümlü Teşkilat-ı Mahsusa içinde de hemen her kademeden birçok Alman çalışmakla kalmamış; bunlardan bazıları bölgesel tehcir emirlerine bizzat imza atmışlardı. Bu konular bir süreden beri Alman tarih akademiası içinde geniş bir biçimde gündeme gelmekte. Son yıllarda gün ışığına çıkan belgeler ve araştırmalar Almanların kendilerine bir de Birinci Dünya Savaşı çerçevesi içinde bakmalarına yol açıyor.

Kısacası demokrat etik tarihin ve bu arada Osmanlı’nın bir fanusa kapatılmasına izin vermiyor. Almanya’daki tartışma Türklere ilişkin bir kaygıyla değil, Alman kimliği ve sorumluluğu bağlamında yapılmakta. Ancak Almanların kaçınılmaz olarak derinleşecek olan bu kendilerine yönelik tartışması doğal olarak bizleri de etkileyecek. Örneğin Parlamento tasarısında yer alan “Almanya’dan Türkiye’ye gönderilen arşivlerin açılması” talebiyle yüzleşmek durumunda kalacağız. Almanların ‘omurgalı siyasete’ yönelmesi umalım ki bizleri de daha ‘omurgalı’ yapsın.

26.06.2005

Yorumlar kapatıldı.