İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Müzelik ve mostralık soykırım

Mine G. Kırıkkanat

Dışişleri Bakanı sayın Abdullah Gül, Oslo’da açılacak Soykırım Müzesi’nde, Ermenilere bölüm ayrılmasın diye Norveç’i uyaradursun, Avrupa’nın ilk Ermeni Soykırım Müzesi, Fransa’da açıldı bile…

Valence kentinde açılan müze 1.5 milyon avroya mal oldu, maliyetin yarısı yerel yönetim, yarısı devlet tarafından karşılandı, ziyaretçilere 10 Haziran’dan beri ‘hizmet’ veriyor. Ermeni Soykırım Müze projesi, Valence kenti eski belediye başkanı ve halen iktidardaki Halkçı Birlik Partisi UMP’li Patrick Labaume zamanında başlatıldı, halefi Lena Balsan tarafından bitirildi.

Müzede, Talat Paşa’nın 28 Şubat 1915 tarihli ve soykırımı başlattığı iddia edilen meşhur telgrafı, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Fransa’ya göçen Ermenilerin üzerinde ‘geri dönemez’ damgası basılı pasaportları, 1.5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğüne kanıt sayılan tarihsel belgeler sergileniyor. Ve bütün bunlar, tarihçi, etnolog, antropolog ve soykırım uzmanlarının ortak çalışma ‘ürünü’ olarak sunuluyor.

Ancak müzenin ‘baş yapıtı’, gün boyu durmadan gösterilen bir film. Jean Michel Venneman’ın, ‘Yaralı Hatıralar’ adını taşıyan belgesel, soykırımdan kurtulan halen 103 yaşındaki Der Masubyan’la yapılan bir röportaj. Masubyan bu röportajda, simsiyah saçlarıyla ‘güzeller güzeli’ annesinin gözleri önünde tecavüz edildikten sonra yine gözleri önünde nasıl bıçakla boğazlandığını anlatıyor. Belgeselde yaşlı adam konuşurken, katliamlar sırasında çekildiği öne sürülen eski fotoğraflar ve amatör filmler de yer alıyor. Bu fotoğraf ve filmler, Avrupa’daki arşivlerden alınmış ve Valence’a yerleşik Ermenilerden toplanmış.

Ben bu belgeseli ARTE televizyonunda izlemiştim. Oldukça etkileyici ve Der Masubyan röportajının da inandırıcı olduğunu söyleyebilirim.

Zaten Türkiye’de aklı başında kimse, Ermenilerin kıtır kıtır kesildiğini inkâr etmiyor. Yalnızca ‘onlar da bize yaptı’, yani karşılıklı kesiştik, ama soykırım değildi, savaş zamanıydı, ‘meşru müdafaa’ kapsamında ele alınması gereken bir konudur, ama tabii ‘tehcir’ sırasında kontroldan çıkan müessif hadiseler cereyan etmiştir… Deniyor.

Bendeniz, tehcir işinin gerçekten çığrından çıktığına, devasa bir Ermeni katliamı yapıldığına, Osmanlı devletlilerinin bu katliama bilerek göz yumduğuna inananlardanım. Ancak ‘soykırım’ tanımına katılmıyorum. Çünkü soykırım mıydı, değil miydi teşhisinin öneminden çok, ‘soykırım’ kabulünün Türkiye’nin başına ne büyük bir bela açacağı üstünde duruyorum. Böyle bir tanımanın peşine takılacak sınırsız tazminat taleplerini düşünerek devletin ‘soykırım’ kavramını reddetmesini haklı buluyorum.

Ermeniler büyük bir trajedi yaşadılar. Türkiye’yi ve milliyetçi Türkleri her ne kadar küplere bindirse de, bu trajediyi unutmamak, tanınması uğrunda uluslararası lobilerle örgütlenmek, siyasal baskı çalışmaları yapmak, onların ‘toplumsal bellek’ saygısı hanesine yazılır. Anıt da dikerler, müze de açarlar, demek ki inandırmışlar davalarına, Türkiye’nin işine gelsin gelmesin, yansız düşündüğünüzde ‘aferin’ demek gerek, başarıyorlar.

Ancak Türkler, belki aynı oranda değil ama Ermeni mezaliminden çektiklerini, uğradıkları katliamları, niye yalnızca ulusal medyalarda belgeleyebiliyor, niçin yurtdışında anlatamıyorlar? Neden Ermenilerin çilesine kulak verenler, Türkiye’nin acılı geçmişine tıkıyor kulaklarını, kapıyor gözlerini?

Öncelikli açıklama, bu kanlı hesaplaşma tarihinden Türklerin galip, Ermenilerin mağlup çıkmış olmaları. Yenene değil, yenilene acınır. Uluslararası kamuoyu, tarihteki her trajedide yenilenin ağıtına hassastır, doğru. Ama Türkiye’nin, madem ‘soykırım’ tanımını kabul etmiyor, Ermeni anıt ve müzelerini protesto etmekten gayrı yapacağı başka bir şey yok mudur, gerçekten? Uluslararası bir tartışma platformu oluşturmayı bırakın, yurtiçinde kendi görüşüne yandaş ve karşıt olanları bile bir araya getirip konuşturamadığına göre, şimdilik yok, galiba. Ama işte, Abdullah Gül, Norveç’e laf anlatmaya çalışırken, Fransa’nın Valence kentinde açılıveriyor bir müze. Diyeceksiniz ki, Valence’daki Ermeni Soykırım Müzesi 450 metreka- reden ibaret. Oslo’daki müzede, Ermeni soykırımına 450 metrekare ayrılacağını mı sanıyorsunuz?

Yorumlar kapatıldı.