İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Almanya Türk milletinin tarihini karalıyor! (2)

Profesör Lowry’nin araştırmaları, Morgenthau’nun Lepsius’e verdiği bilgileri, aynı zamanda İngiliz Savaş Propaganda Bürosu tarafından 1916’da yayımlanan Mavi Kitap’ın editörü konumundaki Viscount Bryce’a da verdiğini göstermektedir.

Yani, bugün artık tam bir savaş propaganda malzemesi olduğu ortaya çıkan Mavi Kitap ile Lepsius’un savaş sonrası Paris’te kitap olarak yayımlanan raporu ve Büyükelçi Morgenthau’nun anılarının dayandığı bilgilerin kaynağı aynıdır. Bu bilgi kaynağı da, tümüyle yalan veya yarı gerçek verileri nakleden ve çarpıcı tutarsızlıkları içeren Amerikalı misyonerlerin raporlarıdır. ABD Konsolosluk raporlarının da misyoner raporlarına dayandığı bilinmektedir. Bu bağlamda, misyonerlerin Protestanlaştırmak istedikleri Ermenileri himayelerine almış olduklarını ve Osmanlı’yı da baş düşmanları olarak gördüklerini belirtelim.

TBMM’nin bildirisine ve içerdiği öneriye atıf

Alman Parlamentosu kararında, TBMM’nin 13 Nisan tarihinde oybirliğiyle kabul etmiş olduğu bildiriye ve içerdiği öneriye en ufak bir atıfta bulunulmaması hayret verici ve düşündürücüdür. Bu durum, karar taslağını hazırlayanların, bazı hususları Alman Parlamentosu’nun dikkatinden bilinçli olarak kaçırdıklarını ortaya koymaktadır. TBMM bu bildirisinde “akıl ve mantığın, Türkiye ile Ermenistan’ın ortak bir girişimle tabuları yıkmaktan korkmamalarını ve ortaklaşa yaşadıkları beşeri facianın tüm yönlerini açığa çıkararak tarihleriyle yüzleşmeye ve hesaplaşmaya hazır olmalarını emrettiğini” açıklamış ve ortaya koyduğu bu siyasi iradeyi fiiliyata intikal ettirmek üzere de şöyle bir öneride bulunmuştu: “Türkiye ile Ermenistan kendi tarihçilerinden oluşacak ortak bir komisyon kurmalı, ulusal arşivlerini kısıtlamaya tabi tutmadan araştırmaya açmalı, ilgili diğer arşivlerde de sürdürülecek ortak araştırmaların sonuçları dünya kamuoyuna açıklanmalı ve bahis konusu komisyonun kuruluş ve çalışma yöntemleri iki ülke arasında saptanmalıdır.”

TBMM bu önerisine bugüne kadar Ermenistan’dan bir yanıt gelmemiştir. Bu bakımdan, Alman Parlamentosu, kararında belirttiği gibi, gerçekten ve samimiyetle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin düzelmesini içtenlikle istiyor idiyse, TBMM’nin önerilerine atıfta bulunarak, Ermenistan’a “tarihiyle yüzleşmekten ve hesaplaşmaktan korkmamasını” ve Türkiye’nin akılcı ve uzlaşıcı ortak tarih değerlendirilmesi önerisini kabul etmesi gerektiğini tavsiye etmesi icap ederdi. Aklın ve basiretin yolu TBMM’nin önerdiği şekilde taraflar arasında bilimsel nitelikte ortak bir tarih değerlendirmesinden geçmektedir. Tarihin yükünden ve önyargılarından kurtulmanın yolu budur. Alman Parlamentosu’nun, 16 Haziran’da aldığı kararın, TBMM, 13 Nisan bildirisinde açıklanan şu yaklaşım çerçevesinde değerlendirileceğini bilmesi gerekir: “TBMM, Osmanlı Ermenilerinin tarihi gibi dünya tarihçileri arasında tartışmalı olan bir konuda, bazı parlamentolar tarafından siyasi amaçlarla karar alınmasını ve aydınlığa kavuşturulmamış bir tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile karar verilmesini, yakışıksız, anlamsız, keyfi ve adaletsiz bir uygulama olarak görerek kınamakta ve bu tür karar ve yasaların Türkiye açısından hiçbir geçerlilikleri olmadığını ilan etmektedir.”

Burada, soykırımı teriminin belirli tanımı olan bir suça ilişkin olduğunu ve suçun tanımı ile varlığının nasıl saptanacağının, II. Dünya Savaşı’ndan sonra hazırlanarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 günlü kararıyla onaylanıp 11 Ocak 1951’de yürürlüğe giren “Soykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme” ile yapılmış olduğunun da vurgulanması yerinde olur. Bu itibarla, belirli bir yasal hükme istinaden yetkili yargı organı tarafından karara bağlanmamış bir suç iddiası hususunda uluslararası, ulusal ve yerel parlamentoların karar almaları veya yasa çıkarmaları hukuk dışı ve geçersizdir. Bu nedenle, Alman Parlamentosu’nun kararında yer alan “çok sayıda tarihçi, parlamento ve uluslararası kuruluş, Ermenilerin sürgün edilmesini ve katledilmesini soykırım olarak tanımlamaktadır” ifadesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Diğer bir deyişle bu ifadeler, hukuk dışıdır ve geçersizdir. Baştan sona kadar Türkiye’ye karşı hasmane duygu ve düşüncelerle kaleme alındığı görülen bu kararın Alman Meclisi’nde temsil edilen bütün siyasi partilerin oybirliği ile kabul edilmesini esefle karşılıyorum ve bunu tarihi Türk-Alman dostluğuna indirilmiş büyük bir darbe olarak görüyorum. Alman Parlamentosu’nun bu kararı Türk milletinin ve onun Almanya’daki temsilcisi olan 2,5 milyon Türk’ün milli duygularını rencide etmiştir. Yakın tarihte işlenen en büyük soykırımın sorumluluğunu taşıyan Almanya’nın kendi vicdanını temizlemek için dost bir milletin tarihini haksız ve asılsız iddialarla kirletmeye kalkışması hazindir. Alman parlamanterleri, bu ifadelerimle Türk milletinin duygularına tercümanlık yaptığımı ve onlar namına Alman Parlamentosu’nun bu kararını şiddetle protesto ettiğimi bilmelidirler.

Not: Okurlarıma, Talat Paşa davası hakkında, Profesör Dr. Şeref Ünal’ın, “Solomon Teilirian Davası” adlı, Ufuk Üniversitesi- 2004 yayını olan, eserini okumalarını tavsiye ederim. Lepsius hakkında ise, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri I. Cilt’te yayımlanan Doç. Dr. Selami Kılıç ile Doç. Dr. Ramazan Çalık’ın makalelerinde oldukça doyurucu bilgi mevcuttur. Keza, Selami Kılıç’ın “Ermeni Sorunu ve Almanya- Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle” ve Ramazan Çalık’ın “Alman Kaynaklarına Göre ikinci Abdülhamit Döneminde Ermeni Olayları” başlıklı eserlerinde Lepsius’e ve kitaplarına ilişkin bilgiler yer almaktadır.

EMEKLİ BÜYÜKELÇİ/CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ

Yorumlar kapatıldı.